Okuyalım, öğrenelim.. “OSMANLI’DA TÜRKLÜK” Ayhan Durmuş’un yazdı.. Osmanlı Türk’e daima eşek Türk derdi…” Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, S.2

Okuyalım, öğrenelim…

“OSMANLI’DA TÜRKLÜK”

Ziya Gökalp, eserinde şu bilgileri veriyor:
“Bu milletin yakın zaman kadar kendisine mahsus bir adı yoktu.
Tanzimatçılar ona: ‘Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de milli bir ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun’ demişlerdi.
Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, ‘Vallahi Türk değilim. Osmanlılıktan başka hiçbir içtimai zümreye mensup değilim’ demeye mecbur edilmişti”
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, S.34).

“Osmanlı İmparatorluğu genişledikçe, yüzlerce milletleri siyasi idaresine aldıkça idare edenlerle idare olunanlar iki ayrı sınıf haline geliyorlardı.
İdare eden bütün kozmopolitler Osmanlı sınıfını, idare olunan Türkler de Türk sınıfını teşkil ediyorlardı. Bu iki sınıf birbirini sevmezdi.
Osmanlı sınıfı kendini millet-i hakime (egemen ulus) suretinde görür, idare ettiği Türklere millet-i mahkure (aşağı ulus) nazarı ile bakardı. Osmanlı Türk’e daima eşek Türk derdi…”
(Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, S.2)

Falih Rıfkı Atay ise şunları yazıyor:

”Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi pek hatırlamıyorum.
Bizim çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti.
İslam ümmetinden ve ‘Osmanlı’ idik.
İlmihallerde baş dersimiz ‘Din ile milliyetin bir olduğunu’ öğrenmekti. Vatan sözü yasaktı.
Onu ben büyüyüp de Namık Kemal’i okuduğum günlerde kitapta gördüm.
Kulağımla ancak Meşrutiyet’te duydum.
Padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer, ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık…
Okullarda da Arap’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik.”
(Rıfkı Altay, Batış Yıllar).

Ahmet Vefik Paşa, Bursa Valisi iken (1880) ilçeleri teftişe çıkıyor.
Paşa, uğradığı bir ilçede, halkla sohbet ederken, etnik kökenlerini soruyor; aldığı cevaplar, konuştuklarının Çerkez, Arnavut, Boşnak, Gürcü vb. olduklarını gösteriyor.
Sorduğu soruya utanarak, cevap vermek istemeyen bir ihtiyara, ”hangi milletten” olduğunu ısrarla söyletmek isteyince, o, bir kabahat ifşa ediyormuş gibi ürkek, titrek bir sesle, ”Ben Türküm Efendim” diyor.
Bunun üzerine Paşa ”Niçin sıkılıyor, saklanıyorsun? Türk olmak kabahat mı? Bak ben de Türküm” diyor.
O titrek ihtiyar birden canlanarak, ”Sahi sen de Türk müsün? Demek Türk’ten Paşa da olurmuş ha” diye sevinçle karışık hayret ifade edince, Vefik Paşa ”Paşa da kim oluyormuş, Padişah da Türk, Padişah da” diye haykırıyor.
Sonra, imparatorluğun iki dertli ihtiyarı, sakallarını ıslatan yaşlar birbirine karışarak sarılıp, Türkün hazin kaderi için ağlaşıyorlar. (Türk ve Türklük, Türk Standartları Enstitüsü Yayını, s.238).
ECDAT(!)…??

Ayhan Durmuş

Kaynak: https://www.facebook.com/ayhan.durmus.silgisizkalem/posts/10156755289228664