Ünlü gazeteci haber uğruna nasıl kılık değiştirdi? Başına neler geldi? İrfan Demir efsane Gazete Gazetesi’in çalışırken yaptıklarını anlattı

Duayen gazeteci Orhan Can ile bir anı.
Efsane Gazete Gazetesi’nin dev kadrosu ile çalışıyoruz.
Kimler yok ki başta İstihbarat Şefimiz Özkan Altıntaş.
Basın Şehitlerimiz rahmetli Kamil, Başaran, Sami, Başaran, rahmetli nam-ı değer (Rıfkı baba) Rıfkı Kadam,
Orhan Can,
Burak Ersemiz,
Oktay Apaydın,
Kemal Tayfur,
Ahmet Altınkaya,
Selamet Öz,
Uğur Onur Urhon,
Erdoğan Aktaş,
Ali Güven,
Ali Aksoyer,
Mustafa Bakacak,
Ali Dağlar,
Özay Gürkan,
Kadriye Yüksel,
Göker Birdal ve ismini hatırlayamadığım bir çok arkadaşlarım. Lütfen beni bağışlasınlar.
Bu dev kadro ile bütün gazetelerin önüne geçmiş traj ve olarak hep bir numarayız.

MUHABİRİMİZ EVLİYA OLDU

İlk durağımız Taksim’de bir perukçuya gidip takma sakal yaptırmak oldu.
Tam kalkacaktık ki gelin başı yaptırmaya bir çift geldi.
Benim kafamda tekke elimde tespih ve sakallıyım. Gaza geldim.
Ve gelinin falına bakıp orada avucunun içine bir taş koydum ve elini kapatmasını söyledim.
(Aramızda kalsın taşı yoldan topladım) Ona kısmet açtım.
Ve dedim ki “Sana bir çocuk gözüküyor”.
Sevinip cebine 5 milyon lira koydu şaşırmayın ya şimdiki parayla 5 lira.)).
Orhan resim çekiyor bir yandan da gülüyordu.
Perukçudan çıkıp istiklal caddesinde yürürken insanların bana bakışı bir hayli fazlaydı.
Ki o yıllarda bu kıyafetle yürümek şaşkınlık yaratıyordu ama toplum buna da alıştı.
Yoksa ben mi öncülük mü yaptım ne.))
Buradan çıkıp Bakırköy Jandarma Karakoluna gelip arkadaşım Karakol Komutanından bir sürahi ve iki bardak aldım.
Çelikten sürahi ve bardaklar kimse kırmasın diye. İçine su doldurup bir poşette tuz bastım.
Ayrılırken komutana “Bak bu haberde senin adını kullanacağım” deyince, “Senden her şey beklenir bunu da yaparsın” dedi.
Bakırköy Zuhurat Baba Türbesi’ne gelip tezgah açıp işe başladım.
Orhan Can gizliden resimlerimi çekiyor bir yandan da olacak saldırı için beni gözlüyordu.
Günlerden cuma daha öğlen namazı okunmamış, ben ise gelenlerin falına bakıp kısmet açıyorum.
Ha, arkamda beyaz kartona yazdırdığım “Kutsal topraklardan topladığım taşlarla fal bakıyorum, zemzem suyu ise badeva” yazıyor.
Önümde yere serdiğim taşlar fasulye nohut var.
Gelenin avucuna fasulye, nohut, taş koyup vaatlerde bulunuyorum.
Kimi eş, kimi çocuk, kim evi, kimi ev para istiyor.
“Ulan parayı bulsam burada ne işim var diyorum” içimden.
Neyse türbenin hocası geliyor başıma dikilip “Burada fal bakamazsın” deyince kadınlar etrafını çevirip, “Hoca dokunma ona o evliye çarpılırsın” diye gönderiyor.
Onların sayesinde derinden bir “oh” çekiyorum.
Yaşlı bir kadın geliyor, onun da avucuna taş, fasulye ve nohut koyup “Senin yakınına bir kısmet var” deyip gönderiyorum.
Hemen ardından genç bir bayan geliyor ve kulağıma “Hocam 18 yıllık evliyiz çocuğumuz olmuyor” diyor.
Ona “Sarıyer’de doktor Mülayyim var ona git çözüm bulur” diyorum.
(MÜLAYYİM İSE BAKIRKÖY JANDARMA KARAKOL KOMUTANI:)))
Kadın “Ya bulamazsam n’apım hocam” diyor ben de “Boşa kızım boşa diyorum”.
Belki de boşamıştır nereden bileyim.)
Kadınlar sıraya girmiş ben ise dalmaya başlamıştım.
Bir baktım karşımda yakınına kısmet arayan yaşlı kadın kulağıma eğilim “Hocam doğru mu söyledin yakınıma kısmeti deyince” sakalımı avuçlayıp, “TÖVBE ESTAFURULLAH, SEN BANA İNANMIYOR MUSUN YA HATUN” deyince elimi öpüp “Hocam Allah senden razı olsun kısmetim açıldı” deyip 10 lira cebime cukka etti.))
Ezan okunmaya başlayınca türbe hocası yeniden yanıma gelip “Sen Müslüman mısın” diye sorunca “Elhamdurullah” dedim.
Hoca “Madem öyle ise neden cumaya gitmiyorsun” dedi.
Adam, bana kaburgadan girmişti, afalladım.
işte tam burada Orhan gelip elinde telsiz sert bir şekilde bağırıp “Kalk bakalım hoca mısın nesin senin hakkında şikayet var” deyip kolumdan tutup kaldırdı.
Sonra da etrafımdan hocayı ve kadınları uzaklaştırıp araca binip gazeteye döndük.

İrfan Demir