18 Mart Çanakkale Zaferi kutlu olsun.. Çanakkale destanı! “Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız. Mustafa Kemal’i. Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim” Cemil Özyıldırım yazdı..

Çanakkale Savaşı’ında at arabasının tekerinden “Uçaksavar dönencesi”

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN..

Çanakkale destanı !..

“Şu anda mağlûbiyeti bütün damarlarımda hissetmekteyim. Çok üzgünüm. Daha düne kadar ‘Çanakkale bizimdir’ diyordum. Çünkü bu savaşı kazanmak için askeri, parayı, cephaneyi, her şeyi hesaplamıştım. Hepsinde çok üstündük. Yalnız bir şeyi hesaba katmamışız. Mustafa Kemal’i. Bağrımda İngiliz gururu olmasa, Türkleri alnından öpmek, onları ayakta alkışlamak isterdim.”

“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar. Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Bu açıklamalardan ilki tarihe damga vuran kanlı bir savaşın siyasi planlayıcı ve itirafçısı Winston Churchill’e, diğeri ise Türk tarihine ‘’Çanakkale geçilmez’’sözünü yazdıran, vatan toprağının kurtarıcısı büyük asker Mustafa Kemal Atatürk’e aitti. 1. Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşılırken 1915- 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadasında Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara savaşlarını, ‘’Dur yolcu.. Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir’ dizesi, Necmettin Halil Onan’ın Çanakkale savaşlarını en güzel anlatan şiirinin konusuydu. Çünkü Çanakkale savaşı, Türk’ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıydı. 1. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce, 1911-1912 yıllarında Afrika topraklarını İtalya’ya kaptıran, 1912-1913 Balkan savaşı hezimeti ile de Rumeli’deki 500 yıllık hakimiyeti sona eren Osmanlı devletine, ‘’Hasta adam’’ yakıştırması yapılarak, küçümsenen bir gözle bakılıyordu. Ancak Çanakkale’yi geçilmez kılan kuvvet, Ağustos 1914’te ‘’Savaş Yorgunu’’ diye nitelendirilen kahraman Türk Ordusunun dünyaya adeta ders veren büyük bir zaferi idi.

Hedefteki Çanakkale

Yirminci yüzyılın başlarında dünya konjektürüne bakıldığında, Almanya, Fransa, Rusya ve Avusturya arasında her alandaki çekişmeler gerginliğe dönüşmüştü. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Arşidük Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçi tarafından öldürülmesi, bu gerginliğe son noktayı koydu. Bu olay üzerine Avusturya’nın 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a seferberlik ilanının ardından 1. Dünya Savaşı başlamış oldu.. 1.Dünya Savaşı’nda Osmanlı devleti, Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan “Üçlü ittifak devletleri” arasında yer aldı. Karşı itilaf devleri de İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluştu. İtilaf devletleri savaşta güç dengesini askeri üstünlükle bozamayınca İngiltere Başkanı Lloyd George, Bahriye Nazırı Winston Churchill’in, İngiltere’nin savaş hareket sahası olarak Gelibolu Yarımadasını seçmesi teklifine sıcak baktı. Bu bölgenin jeopolitik bakımdan çok büyük öneme sahip olması, Çanakkale Savaşlarına kapı açtı. Boğazların, özellikle güney Rusya ve bütün Karadeniz kıyılarının açık denizlere olan tek çıkış noktası olması da, Rusya için hayati önem taşıyordu. Bu teklifin amacı, Osmanlı Devleti’nin başkenti konumundaki İstanbul’u alarak boğazların kontrolüne ele geçirmek, Rusya ile güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu oluşturmak, Osmanlı’yı savaş dışı bırakıp, ittifak devletlerini zayıflatmaya yönelikti..

Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1914’te İngiliz donanmasından kaçan Goben ve Breslau adlı iki Alman savaş gemisini boğazlardan geçmesine izin verdi ve Boğazları tüm yabancı gemilere kapattı. Goben ve Breslau boğazlardan geçmesi, İtilaf devletlerinin tepkisine yol açtı. Bu gemilerin Çanakkale Boğazı üzerinden İstanbul’a geçmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı, Osmanlı devleti, bu iki gemiyi daha önce İngilizlere sipariş ettikleri ve hatta parasını ödedikleri halde alamadıkları iki gemi yerine satın aldıklarını açıkladı.. 27 Eylül 1914’te Amiral Soucgon komutasındaki adı Yavuz olarak değiştirilen gemi, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz’de Ruslara ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca, 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaşı başlat. Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş oldu.

İttifak kuruluyor

İtilaf Devletleri Osmanlı’yı önce tek başına ve planlanmış bir barışa mahkum etmeyi planlıyordu. Bu plana göre boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm Müslüman sömürgeleri de sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız eden hiçbir şey yaşanmayacaktı. Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915’te, barışa hayır diyen Osmanlı’ya savaş açma kararı aldı. Bu karara Fransa’da katıldı. Osmanlı Devleti’nin askeri gücü, İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmekteydi. Dünyadaki bütün denizlere hakim olmaya çalışan İngilizler, boğazları ele geçirmek için donamanın yeterli olacağına inanıyordu. Bahriye Nazırı Winston Churchill’in planları, Akdeniz filosu komutanı Amiral Carden tarafından da desteklenince, Lord Fisher’in şüpheli gördüğü bu harekatın donanma ile yapılmasına karar verildi. Dünyanın yenilmez donanması, Fransa’nın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç düşünülemezdi..

İtilaf devletlerinin deniz harekatı 19 Şubat 1915’te başladı. 13 Mart 1915’e kadar Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan düşman kuvvetlerinin, kararlı ve dirençli bir karşılık almaları, bu işin o kadar da kolay olmadığını gösteriyordu. 18 Mart sabahı saat 10.30’da, 3 deniz tümeninden oluşan düşman filosu, Çanakkale boğazında belirdi. Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson isimli muharebe gemilerinden oluşan filodaki Queen Elizabeth’in hedefi, Rumeli, Mecidiye Tabyası, Lord Nelson’un hedefi, Namazgah Tabyası, İnflexible hedefi ise, Rumeli Hamidiye Tabyası idi. Düşman gemileri 900 yarda kadar içeri sokulduklarından şiddetli ateş altında kaldı. Saat 14:00’e doğru Suffren adlı gemi, büyük bir hızla Boğazı terk ederken, Fransız gemisi Bouvet’de iki patlama oldu ve 3 dakika içinde sulara gömüldü. İtilaf donanmasında büyük bir şaşkınlık yaşanıyordu. Muhripler ve istimbotlar personeli kurtarmaya gittiklerinde 20 kişi kurtarılabilmiş, 603 kişi sulara gömülmüştü. Bu arada Goulois muhribi isabet almış ve ağır yaralarla boğazı terk ediyordu. Mayına çarpan Inflexible, yoğun çabayla Bozcaada ya ulaştı. Saat 15:14’de İrrisitible adlı gemide Türk tabyalarının ateşinden uzaklaşmak isterken, bir mayına çarptı. Bu bölgede bir gece önce Nusret’in döktüğü mayınlar hiç hesapta yokken can alıyordu. Bölgenin mayınlı olduğunu anlayan Amiral De Robeck, gemilerin geri çekilmesi için emir verdi. Bu sırada Seyit Ali Onbaşı tek başına taşıdığı 215 kg’lık topu kundağa yerleştiriyor ve Ocean’ı yaralıyordu. Geri çekilen Ocean da mayına çarptı. 18 Mart’a yaşananlar şaşkınlık ve korku yaratmıştı. Türk tarafı ise, 18 Mart’ta kazandığı zaferden dolayı kendisine olan güvenini tazelemiş, Çanakkale’nin Boğazlardan geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermişti.

Kara harekatı başlıyor

Bu zaferin ardından, İtilaf devleti ordularının kaçınılmaz kara harekatına karşı, Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı. Çanakkale’de 5. Ordu oluşturulmuş, başına da Alman Mareşal Liman Von Sanders getirilmişti. Düşmanın kara harekatını bekleyen bir başka kişi ise, 19. İhtiyat Tümeni’nin başında bulunan Yarbay Mustafa Kemal idi. Düşman kuvvetleri Mısır’da bulunan Avustralya ve Yeni Zelanda tümenleri ile takviye edildi. Mısır’daki Anzak Tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış oluyordu. Londra’ya hakim olan kargaşalık ve belirsizliğin içinde, sefer kuvvetleri’nin Komutanlığına, General Sir Ian Hamilton atandı.
Çanakkale Kara savaşları 25 Nisan sabahı başlayıp 9 Ocağa kadar devam etti. Her iki tarafın toplam yarım milyona yakın zayiat verdiği, dünya tarihinde bir eşi olmayan bir savaş yaşandı. 25 Nisan sabahı 05:00’te, Seddülbahir’den Bolayır’a kadar, şiddetli destek bombardımanı ile beraber düşmanın birçok yerde çıkarmaya başladığı haberleri geldi. Düşmanı Seddülbahir’de 9. Tümen Komutanı Sami Bey karşılayarak durdurdu. Diğer yandan General Birdwoord yönetiminde ki Anzak Kolordusu ile Arıburnu çıkarması, Yarbay Sabri Bey’in iki taburluk bir kuvvetle karşı taarruza sonucu başarılamadı. Bu taarruzda Türk kayıpları 2 bin 380, müttefik kayıpları ise 3 bin olarak belirlendi.Müttefik kuvvetlerinin üçüncü taarruzu, 4 Haziran 1915 tarihli Üçüncü Kitre Muharebesi ile başlatıldı..İkinci Topçu Bataryası komutanı Teğmen Arif Tanyeri’nin, 150 askeriyle ileri çıkıp cepheyi tutmasıyla Türk hatlarının kırılması önlendi. Üçüncü Kitre Muharebesi’nde müttefik kayıpları 7 bin 500, Türk kayıpları ise 4 bin 500 yaralı, 4 bin 500 şehitti.

Atatürk tarih sahnesinde

Siperler 30 Haziran 1915 günü sabahına kadar birçok kez el değiştirdi. Çeşitli siperlere yapılan taaruzlar sonunda Sedülbahir Cephesi’nde Türk kuvvetlerini atarak ilerlemenin olanaksız olduğu ortaya çıktı..Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, çıkartma başladığı sıralarda 57. Alay ve bir topçu bataryasıyla Conk Bayırında idi. Arıburnu Kuvvetleri Yarbay Mustafa Kemal Bey emriyle saat 15:30 dolaylarında toplu olarak taarruza başladı. Kılıçbayır ve hemen güneybatısındaki Cesaret Tepe kesin olarak Türklerin eline geçti. Harekatın ilk günüde karaya çıkartılan asker sayısı 15 bindi. Yaklaşık 2 bini ölü olmak üzere kayıplar 3 bin 500’dü.Gece yarısına doğru Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood, emrindeki her iki tümen komutanın da tahliyeden yana olduklarını, kendisinin de bu görüşü paylaştığını General Hamilton’a bildirdi. Anzak ordusu gün boyu süren çatışmalardan dolayı bitkindi. Anzak kuvvetlerinin komutanı, ordunun bu haliyle sahilde imha edileceğinden korkuyordu. General Hamilton, sahilde kalınarak birliklerin direnmeye devam etmesi emrini verdi.

Takviye olarak bölgeye gönderilen İngiliz 9. Kolordusu’nun 5-6 Ağustos gecesi Suvla Koyu’na çıkarma hedefi, Kocaçimen Tepesi-Besim Tepe-Conk Bayırı hattıydı. Çarpışmanın yoğunluğu 9 Ağustos 1915 tarihine kadar süren Conk Bayırı bölgesinde oldu. Conk Bayırı Muharebesinde Kurmay Albay Mustafa Kemal’in 10 Ağustos sabahı başlattığı taarruz ile düşman birlikleri ağır kayıplar vererek sırtlardan çekilmek zorunda kaldı. İngiliz General Sir Ian Hamilton, daha kuzeyde üçüncü bir cephe açarak, Türk kuvvetlerinin geri hattına İngiliz 9. Kolordusu’nu çıkardı. 6 Ağustos 1915 tarihinde Suvla Koyu’na yapılan çıkarmayla Çanakkale Savaşı bu bölgeye kaydı. Çıkarma harekatı gün boyu sürdü. Suvla Ovası’na hakim ilk kademe sırtlardaki üç Türk taburu, bu harekatı durdurmayı başardı.

Takviye birlikler işe yaramadı

10 Ağustos 1915 sabahı Mustafa Kemal, Kocaçimen Tepesi-Conk Bayırı hattında yeni bir taarruz yaptı. Albay Ali Rıza Bey komutasındaki 8. Tümen ve Albay Cemil Bey komutasındaki 9. Tümen’in taarruzuyla müttefik cephesi 500-1000 metre geri atıldı. Arıburnu Cephesi’nde Anzak kuvvetleri eski hatlarına çekildi. General Sir Ian Hamilton, bu sırtların en azından kuzey kesimini oluşturan Tekketepe yükseltilerinin, bir an önce ele geçirilmesinin gerekliliğine inanıyordu. Bu amaçla sahile yeni çıkarılan 54. Tümen ile bu sırtlara taarruz kararı verdi. Çatışmalar gece boyu sürdü 16 Ağustos sabahı bölgeye gelen Mustafa Kemal, karşı taarruzu kendisi yönetti. Kısa süre sonra İngiliz birlikleri ağır kayıplar vererek eski hatlarına geri çekilmek zorunda kaldı. Hemen ardından Seddülbahir Cephesi’ndeki İngiliz 29. Tümeni, Anafartalar Cephesi’ne aktarıldı. Mısır’da bulunan 5 bin kişilik bir tümen de aynı cepheye getirildi. Bu şekilde içerden ve dışardan takviye edilen Anafartalar Cephesi’ndeki kuvvetlerle Türk ordusuna genel bir taarruz planlandı. Düşman taarruzu, Anafartalar grup Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal’in sorumluluk bölgesindeki 12. ve 7. Tümenlerin mevzilerine yöneldi. 21 Ağustos 1915 sabahı Bomba Tepe, İsmailoğlu ve Yusufçuk Tepeleri’ne yönelik taarruz, kesin bir başarısızlıkla son buldu

Müttefiklerin Gelibolu Seferi’ne eklenen yeni takviyelerle üçüncü bir cephe açılmasına karşın kara harekatı Müttefikler açısından bir sonuç getirmedi. General Ian Hamilton görevden alınarak yerine General Charles Monro atandı. Monro cephede yaptığı incelemelerin ardından 3 Kasım 1915’de İngiliz Yüksek Savunma Konseyi’ne cephe hakkındaki görüşünü, “Gelibolu tahliye edilmelidir” şeklinde bildirdi. Kesin karar 7 Aralık 1915 tarihinde verildi. Tahliye işlemleri 9 Ocak 1916 sabahı tamamlandı. Böylece Gelibolu savaşları, 249 bin vatan evladının kaybı ile Osmanlı kuvvetlerinin zaferiyle sonuçlandı.

NOT. O günleri düşünüp, bugünlere bakmak gerekir..

Cemil Özyıldırım