‘Sahtekarsın, sahtekar..’ Her cenezade ön plana çıkıp ağlayan sahtekarları yazdı..

SAHTEKÂRIM,
SAHTEKÂRSIN,
SAHTEKÂR…

Farkında mısın?
Yine aynı şeyi yapıyorsun.
Kim mi?
Sen tabii ki.
Kendini iyi biliyorsun zaten.

Bak, yıllarca “minibüs müziği, lümpen kültürü, kente göçerlerin pespaye sentetik alt-kültürünün yoz örnekleri” diye aşağıladığın Orhan Baba, Müslüm Baba, Ferdi Tayfur müziklerini, bir sabah kalkıp “Keşfettin” ve “Azizim, bu müzikte, toplumsal şeyin şeysini şeyttirmenin son derece çarpıcı ve otantik antrıfiksiyorlarının löjönfleri vojurtturulmakta..Çok ilginç bir şekilde bunların kent kültürüne ve ulusal kültüre şeyleri….” diye entel ukalalıklarla , bu yoz şeyleri savunur oldun.

Bir baktık, konserlerinde Müslüm Baba’yı alkışlamaya, (ama jiletçileri yine aşağılamaya) başladın.

Bak, yıllarca soldan ve sol ile alakalı her şeyden, emekçiden, sosyalizmden, direnişten mücadeleden öcü gibi korkup nefret ettin. (Müzikal kalitesi tartışılsa da) bütün muhtevası bundan ibaret olan Ahmet Kaya türü müziği hor gördün. Onun dinlenildiği yerlerden uzak durdun. Dinleyenleri “marksiz-leniniz-teröriz-ve hatta maoiz şeysi” diye damgaladın. Sonra bir bir sabah bir baktık ki, “herkesten çok Ahmet Kaya’cı” oluvermişsin. “Onun müziğindeki toplumsal başkaldırı şeysinin şeyini iyi analiz etmek gerek azizim. Ahmet Kaya, kitlelerin …..” diye söylevler vermeye, yazılar, methiyeler döktürmeye başladın.

Bak, yıllarca “Iyyyy. Nefret ediyorum bu adamın yılışık gülmesinden.. Ucuz, lümpen seviyesiz esprilerinden.. Bunlar toplumu uyutmak için 1970’lerden beri kullanılan ve Yeşilçam’ın ucuz maliyetli çöplük malzemesi tüketim toplumunun şeysi” diye aşağıladın Kemal Sunal ve İnek Şaban-Hababam Sınıfı serilerini. Evinden içeri sokmadın kasetlerini. TV’ye çıktığında çocuklarını bile uzak tuttun. Kemal Sunal’ın ölüm haberi gelir gelmez, herkesten en öne atıldın “Bu adam çağımızın Charlie Chaplin’iydi.. Onun filmlerindeki toplumsal şeyin şeysini iyi anlamak lazım.. kültürümüzün….” diye döktürmeye başladın..

Bak, yıllarca köylülere ve köylü kültürüne, Anadolu bozkırlarına ait her şeyi küçük gördün hakir gördün. Bağlamanın-kemençenin yanından geçmedin. Zurna duyunca miden bulandı. davul sesinden nefret ettin, klarinet duyunca iğrendin. Saz şairleri çalındığında anında radyonun TV’nin “tuning” düğmesini Batı-Pop-Senfonik kanallara çevirdin.. Bir de baktık ti Neşet Ertaş Usta öldüğü gün, herkesten çok “Bozkırın Tezenesi” nutukları atmaya, onun müziğindeki “Kültürel, Toplumsal, keşfedilmemiş yüce değerleri” bizden önce keşfeder oldun..

Bak, bugün de aynı şeyi yapıyorsun…
Yıllar yıllar boyu, “Sulu, vıcık, sığ, düzeysiz, cıvık, kalitesiz, lümpen” filan bulduğun Halit Akçatepe’yi, “O bizim her şeyimizdi.. Kültürel hayatımızın çok önemli bir şeysinin şeysinin betimlemelerinin löjonflarının, kontrendikasyonları….” diye maaşallah hepimizden fazla döktürmeye başladın..

Hiç utanma yok mu sende, mirim?
Hiç değişmeyecek misin?

Zafer Arapkirli