BABALAR VE OĞULLAR.. Zafer Arapkirli ‘Fabrika işçisi Seyit Usta’nın oğlunu’ yani kendini anlattı. Oğluna pantolon alamadığı için intihar eden babayı da andı

Zafer Arapkirli

BABALAR VE OĞULLAR…

Sene 1964-65 filan olmalı.
İstanbul’un “mutena” semtlerinden birinde bir devlet okulu.
Zamanın en gözde okullarından Maçka İlkokulu.

Semtin (Teşvikiye-Nişantaşı-Maçka-Valideçeşme) bütün “kalburüstü” diye nitelenen ailelerinin çocukları bu okula devam ediyor. Hani o zamanlar sosyetede, ekonomide filan bir “Who’s Who” (Kim Kimdir) rehberi yayınlansa, oraya girecek hemen herkesin çocukları geliyor okula.

Arada tek tük de “mahallenin çocukları” var tabii. Kimi işçi, Kimi memur analar babalar. Kimi apartman görevlisi, kimi işsiz, kimi kırsal kökenli yoksul insanların çocukları da geliyor.

Ama öyle bir okul yönetimi ve öğretmen kadrosu var ki. Zerre kadar ayrımcılık yapılmıyor. Holding (o zaman pek holding yok Türkiye’de ama) patronunun ya da Teşvikiye sosyetesinin semtin konaklarının en bilinen simalarının çocukları da, fabrika işçisinin çocuğu da bir muamele görüyor.

Okulun, 23 Nisan’larda bir “Hilton Oteli Balosu” geleneği var. Çocuklar iki dirhem bir çekirdek bu baloya katılıyor her yıl. Bir de piyango çekilişi var baloda. Müthiş güzel hediyeler çıkıyor çekilişten. En güzel yanı da şu: Çekilişe giren hediyeler, katılan öğrenciler tarafından getirildiği için, çocuk sayısı kadar, hatta daha da fazla hediye var ve herkese iyi-kötü bir şey çıkıyor.

23 Nisan öncesinde herkes, piyangoya girmek üzere, okula bir “hediye” getirip sınıf öğretmenine teslim ediyor.

Fabrika işçisi Seyit Usta’nın oğlu da, eve gidip bunu söylediğinde, evde başlıyor bir telaş. Ne yapsak ne etsek? Onca zengin çocuğunun katılacağı baloya piyango için ne hediye alınıp da gidilir? Pahalı oyuncak? (evde kendisi alamıyor) Giysi? (akrabaların eskileri ile idare ediliyor) Pahalı kırtasiye? (öğretmenin yönlendirmesi sonucu okuldaki zengin ailelerin gönüllü yardımı ile sağlanıyor pek çok kırtasiye malzemesi)

Ne yapmalı? Seyit Usta bir formül buluyor sonunda. Çikolata-Şekerleme fabrikasında çalışıyor. Oradan 4-5 koli kağıtlı şeker ve çikolata tedarik ediyor, maaşından taksitle kesilmek kaydıyla. Bildiğin renkli-meyveli bonbon şekerleri. Ve oğlan, ertesi sabah “gururla” öğretmene teslim ediyor şekerleme kolilerini.

Öğretmen Feriha hanım.. Çok iyi yürekli. Adalet timsali, işinde olanağüstü iyi. Uzman. Ama otoriter ve asabiliği ile ünlü bir kadın,. Bir fırça!.. Bir azar!.. Bir bağırış;çağırış!… “Hemen annen gelecek yarın sabah!…” Oğlan, ağlayarak eve iletiyor mesajı o gece. “Eyvah” diyorlar evde.. Hediye seçmeyi beceremedik. Kim bilir nasıl fırça yiyeceğiz yarın?

Ertesi gün öğretmenin huzuruna çıkılıyor. Eller ayaklar titremekte..

“Ben sizden bir şey istedim mi kardeşim? Zenginler getirecek bu hediyeleri! Bu çocuklar da piyangoya girecek ve onlara da çıkacak bir şeyler. Sizin etiniz ne budunuz ne bu kadar masrafa girip hediye alıp yolluyorsunuz çocukla? İşgüzarlık etmeyin.. Çabuk bu kolileri eve götürün geri!…”

Ve mahcup melûl (ve tabii biraz da eziklik içinde) eve geri getiriliyor o şekerleme kolileri. Tabii ki, evde ve okulda 4-5 ay sürekli aynı şekerden yiyecek olmanın mutluluğu, işin bonusu 

O günlerin küçük oğlan çocuğu, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden Kocaelili babanın haberini okurken, yıllar sonra bir radyo stüdyosunda yayında hatırlıyor bu anısını… Boğazına bir şey düğümleniyor.

Babası nurlar içinde yatasıca Rahmetli Seyit Usta’nın ve Rahmetli Anacığının o günkü çırpınışlarını da.. “Mahcup” olmamak için yarattıkları “çözümü” de anımsayarak.

Saygı ile…

Zafer Arapkirli..

Zafer Arapkirli- Geniş plan