Bir basın patronun hikayesi.. Roman gibi bir hayat.. “Şimdi Moda’da köpeklere çobanlık yapıyorum”.. Cemil Özyıldırım yazdı

Bir basın patronun hikayesi..
Roman gibi bir hayat

Hala yayında olan 99 yıllık Akşam gazetesinin 14 yıl sahibi oldu. Varlıklı bir ailenin ferdiydi. Eğitimini yarıda bıraktı, ticarete atıldı. Tütün ticareti ile iş hayatına girdi. İkinci bir iş olarak bir fabrika kurarak yaban domuzu ihracatı da yaptı. Cibali’de, tahin-pekmez üreten büyük bir fabrika kurdu. Tamek’in sahipleri Sipahioğlu ailesi ile de birleşerek, kutu içerisinde tahin ve pekmezden oluşan Tapek adlı çok tutulan bir gıda ürünü çıkardı. Hiçbir zaman ‘’Pes’’ etmedi. Armatörlük yaptı. Nazım Hikmet’in yurt dışına kaçırılışına bilmeden yardımcı oldu. 1957 yılında Akşam Gazetesini satın alarak gazeteciliğe soyundu. 4 yıl sonra da siyasete göz dikti. 1961 seçimlerinde İstanbul’dan bağımsız milletvekili seçildi. 25 Aralık 1963’de İsmet İnönü’ün 10.’ncu koalisyon hükümetinde Devlet Bakanlığına getirildi. Sigortacılıktan çok para kazandı. 1921 Malatya doğumlu 97 yaşındaki bu ilginç kişilik, 14 yıl Akşam gazetesinin sahipliğini yapmasına rağmen, adından pek söz edilmeyen bir gazete patronu idi. Bu durumu kendisi de itiraf ediyor ve ‘’Arkadaşlarımdan hiç biri hayatta değil. Ben de yalnızlığımı yaşıyorum’’diyor.

Elden ele dolaşan gazete

Oysa basın tarihine damga vuran bu basın patronunu anlatmadan önce, 99 yıl önce kurulan, bugün de yayın hayatına devam eden Akşam gazetesinden de söz etmek gerekiyor. 20 Eylül 1918’de Necmettin Sadak, Kazım Şinasi Dersan, Falih Rıfkı Atay ve Ali Naci Karacan tarafından kurulan Akşam gazetesi, 1920 yılında sadece akşamları çıkarılıyordu. 1957 yılında Malik Yolaç tarafından satın alınan ve günlük bir gazeteye çevrilen Akşam’ın yayın çizgisi, sağdan sol çizgiye kaydı. Gazete, 27 Mayıs 1960’daki darbe dönemi ile birlikte, inişli-çıkışlı bir süreç yaşadı. Üzerindeki baskılar sonunda 1971 yılında devredildiği Türkiye İşçi Sendikasınca (Türk-İş) yönetildi. 1982 yılında sıkıyönetim döneminde de kapatıldı. 2 yıllık bir aradan sonra Akşam, 1984 yılında tekrar yayın serbestliği verilmesi sonucunda Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak’ın yönetimine geçti.1997 yılına gelindiğinde gazetede yeniden el değiştirmeler başladı. Bu dönemde Çukurova Holding Akşam gazetesinin en uzun süreli sahibi idi. (1997-2013). Ancak yükselen borçlar nedeni ile Holding dar boğaza girince, Akşam Gazetesine el koyan TMSF (Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu) gazeteyi Sancak Gurubuna bağlı Es-Medya’ya sattı.(2013). 4 yıl sonra Sancak Gurubun sahibi Ethem Sancak, Akşam’ı satışa çıkardı ve gazetenin yeni sahibi Ulus Park’ın sahibi Hasan Yeşildağ oldu. Bugün Akşam gazetesi yayın hayatına devam ediyor.
Şimdi gelelim romanlara konu olacak, devrinin baş döndüren girişimcisi, hayli varlıklı ve ilginç kişilikli medya patronu Malik Yolaç’ın yaşam çizgisini anlatmaya :

‘’Paranın kıymetini bilmedim’’

Malik Yolaç aslında çok varlıklı Ahmet Hulusi Beyin oğlu idi. Bu varlık içinde her isteği yerine getirildi. Hulusi Bey, yüksek tahsil yapmak için doğum yeri Amasya’dan kardeşi ile birlikte İstanbul’a gelince, 900 kişinin arasından imtihanı kazanarak, eğitim aldığı inşaat mühendisliğinden mezun oldu. Yurdun çeşitli yerlerinde yol, köprü gibi inşaatlar yaparak çok büyük paralar kazandı. Bu arada Diyarbakır’da çalışırken Atiye Hanım’la evlendi ve ilk çocukları Melek (Tanyolaç) burada dünyaya geldi. Malik Yolaç ise, Hulusi Bey Malatya’da iş yaparken 1921 yılında (nüfus kaydına göre 1922) Malatya’da doğdu. Babasının zenginliği içinde büyüdü. Henüz 14 yaşındayken, Amerikan başkanının altındaki otomobilin aynısını kullanan birisiydi. İstanbul’un elit semti Moda’ya yerleşen ve göbek adı Orhan olan ‘’Yolaç’’ ailesinin oğlu Malik Yolaç, ilkokulu Saint Joseph’de okudu. Eğitimini Galatasaray lisesinde tamamladı. Mühendis olmak istedi ama, imtihanda başarılı olamayınca, İstanbul Yüksek Ticaret Okulu’na girdi. Ünlü bir ticaret adamı olan Sabri Ülker ile sınıf arkadaşı oldu. Ancak eğitimini tamamlamadan, son sınıfta iken okuldan ayrıldı. Okumaya olan ilgisizliği, her isteği yerine getirilen, lüks bir hayat yaşayan, diploma düşündürmeyen bir hayatın içinden gelmesinden kaynaklanıyordu. Babasının İstanbul’a ayağında çarıkla geldiğini, ama mühendis olduktan sonra yaptığı işlerle çok zengin olduğunu belirten Malik Yolaç, ‘’Babama Allah bir kere yürü ya kulum demişti. O nedenle ben zengin bir aile içinde büyüdüm. Dünyada benim kadar güzel gençlik yaşayan çok az insan vardır. Ancak paranın kıymetini bilemedim’’diyor.

Ticaret hayatına atılıyor

Malik Yolaç, okuldan ayrıldıktan sonra, ilginç bulduğu ticaret hayatına atıldı. Girişken ve fırsatları iyi değerlendiren bir ticaret adamı olup çıktı. İlk yaptığı iş, domuz ticareti idi. Kurduğu fabrikada yaban domuzlarını kesip paketleyerek, başta Almanya olmak üzere, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine ihraç ediyordu. Bursa ve İnegöl çevresinde, devletin yaban domuzu avı için tahsis ettiği fişekleri köylülere dağıtarak, işleyecek mal sıkıntısı da çekmedi. Ancak dünya harbi çıkınca, Almanya’ya göndereceği 50 ton domuz etini, yüklenen gemiden denize dökmek zorunda kaldı. Ama o Malik Yolaç idi. Parasını peşin almıştı. Domuz işinde hayli para kazanan Yolaç durmadı, bir başka işe daha soyundu. Önce İstanbul Yüksek Ticaret Okulundaki sınıf arkadaşı Sabri Ülker sayesinde Ticaret Odasına girdi. Sonra da Haliç kenarındaki Cibali de kurduğu fabrikada, tahin-pekmez işine başladı. Tamek’in sahipleri ‘’Sipahioğlu’’ ailesi ile de birleşerek kutuda Tapek adlı tahin ve pekmezden oluşan ürünü çıkardı. Çokta sattı. Ancak sonraki dönemlerde yeterli pekmez bulamayınca üretimden vazgeçti. Malik Yolaç iki evlilik yaptı. 18 yaşında iken yakın çevresinden çok güzel bir kız olan 16 yaşındaki Mehire Çizmeci ile 2 yıl süren bir evlilik yaptı. İkinci evliliği Gülsevim hanımlaydı. Farklı yaratılışta olmalarına rağmen bu evlilik 60 yıl sürdü. Evlilik hayatında çapkınlıklarının da olduğunu belirten Malik Yolaç ‘’Rahmetli hep beni idare etti. Zenginseniz kimse sizi rahat bırakmıyor. Zaten ben de cazip bulduğum kadının peşinden giden bir yapıdaydım’’diyor.

Motoru ile Nazım kaçırıldı

Malik Yolaç 1950 yılında askerliğini bir yıl denizci olarak yaptı. Denize olan düşkünlüğü nedeni ile bu defa armatör olarak ortaya çıktı. ‘’Yolaç’’ adlı bir şirket kurdu. Üç gemi aldı. Fransa, Belçika, Hollanda ve Almanya limanlarına mal taşımacılığı yaptı. Belçika’da acente de açtı. Armatörlükten çok para kazandı. 1951’de başından önemli bir olay geçti. Komünist olarak suçlanan ve hakkında soruşturmalar açılan ünlü şair Nazım Hikmet, Türkiye’den Malik Yolaç’ın motoruyla kaçırıldı. Bu olayı şöyle anlatıyor:
“Nazım Hikmet’in yurt dışına kaçışında ben mesulüm. Kristof marka motorum vardı. 40 milin üstünde sürat yapıyordu. Motoru satacaktım. Derken bir karı koca geldi. Fiyatta hemen anlaştık. Yalnız, bir tecrübe etmek istediler. İzin verdim, motoru alıp gittiler. Akşam geldiler. (Beğenmedik) deyip gittiler. Meğer gelenler gazeteci Refik Erduran ve eşi imiş. Sonradan öğrendim ki, Nazım Hikmet’i Romanya’ya giden bir yük gemisine, motorumla gizlice götürüp bindirmişler. 1950-60 arasında Adnan Menderes hükümetlerinde Çalışma ve Maliye
Bakanı olan Hasan Polatkan kafasını Armatör Malik Yolaç’a taktı. Şirketine devamlı müfettiş yolluyordu. Son olarak sonradan müsteşar olan Bedrettin Seyhan, yanında bir müfettiş ile şirkette 6 ay inceleme yaptı. Ancak yine yasaya aykırı bir şey bulunamadı. 27 Mayıs 1960 darbesinden Yolaç da nasibini aldı. İhtilalden önce Hasan Polatkan’ın görevlendirdiği müfettişler Yolaç’ın şirketindeki incelemelerinde bir şey bulamazken, 1960 ihtilalinde bu dosya yeniden açıldı. Kontrolörler, 40 bin lira gayrimeşru servet tespit etti. Hakkında 11 dava açıldı. Mahkemedeki bir duruşmasına izleyici olarak getirilen öğrencilere hocaları, onu göstererek ‘’İşte katil bu adam’’ deyince gözyaşlarını tutamamıştı. Malik Yolaç’ın dosyası, 1961 seçimlerinde milletvekili olunca kapatıldı.

Gazete patronluğu ve siyaset

Genç yaşında iyi paralar kazanan Yolaç, armatörlükten sonra yeni bir arayış içinde iken, gazeteci arkadaşı Hıfzı Topuz’dan, 1918’de çıkan Akşam Gazetesi’ni Kazım Şinasi Dersan’ın satacağını öğrendi.35 yaşındaydı ve aslında armatörlüğü sırasında başına gelenlerden sonra bir gazete sahibi olmayı, kafasına koymuştu. 1957 yılında pazarlık masasından Akşam’ın sahibi olarak kalktı. Ünlü halıcı Vedat Durusel ve Hasan Polatkan’ın kayın biraderi Sabri Çiftkurt’u da ortak aldı. Fakat ortaklar gazeteciliğin zor ve para kaybettiren bir iş olduğunu görünce, bir sene dolmadan ortaklıktan ayrıldı. Gazetenin tüm yükü tek başına onun omuzlarında yüklendi. Ama Yolaç hırslı ve azimliydi. Bilmediği bu sektörde kısa sürede rotatifi çalıştırmayı ve mizanpaj yapmayı öğrendi. Kendisini geliştirecek her fikre saygı gösterdi. İleriki aylarda Gazetesi’ne başyazı yazmaya başladı. Bu dönemde Türkiye hızla 27 Mayıs 1960 darbesine doğru yol alıyordu. Özellikle İlhami Soysal’ın temsilcisi olduğu Akşam Gazetesi’nin Ankara bürosu, gazeteciler ve askerler için yaklaşan ihtilalin bir şubesi olmuştu. Çetin Altan, Aziz Nesin, İlhami Soysal gibi yazarlar, Akşam’ı sol yayın çizgisine çekmişlerdi. Gazetenin bu yayın çizgisi, Menderes hükümetini de rahatsız ediyordu.

Bu yüzden Malik Yolaç, Menderes’ten bir davet aldı. Menderes yanında Bakanları Medeni Berk ve Namık Gedik olduğu halde, asık bir suratla Malik Yolaç’ı karşıladı. İlk konuşan Menderes, ‘’Bizi seviyor musunuz?’’ diye sordu. Yolaç ‘’Neden sevmeyeyim, elbette seviyorum’’ dedi. Menderes hemen.’’Size şimdi arkadaşların önünde teklif etsem, partimize girer misiniz?’’ sorusunu yöneltti. Malik Yolaç üzerindeki şaşkınlığı attıktan sonra bu soruya “Emredersiniz, derhal girerim. Ancak sayın başbakanım, benim iki hüviyetim var. Birisi Malik Yolaç’tır. Malik Yolaç size helal olsun. Ama Akşam Gazetesi sahibi Malik Yolaç’ı istiyorsanız, orada biraz duralım. Zafer Gazetesi’nin size ne yardımı oluyor ki?. Beni de Zafer’e çevirmek istiyorsunuz. Muhalif bir gazete olarak arada sırada sizi tutmamız daha iyi olmaz mı?’’diye cevap verdi. Menderes yanındakilere dönüp ‘’Doğru söylüyor’’ dedi.

Malik Yolaç gazetecilerin hür ve tarafsız olmasından yanaydı ama, solcu yazarlarını bu konuda uyarmakta geç kaldı. Zaman oldu yazılarını iş adamlarına hakaret derecesine getiren yazarlar, ilan kayıplarına neden oldu. Gazetede mali sıkıntı oluştu. Malik Yolaç, maaşları ödeyemediği gibi tazminatları da veremediği için, işten çıkarma çaresine başvuramadı. Tirajın 3 binlere düşmesi, ilanların kesilmesinin neden olduğu mali sıkıntılara rağmen, Malik Yolaç Akşamı yayımlamaya devam etti.

‘’Siyasete ‘’Pat’’ diye girdim’’

Aklına koyduğu her işte başarılı olan, adından sıkça söz ettiren Malik Yolaç, bu defa siyaset sahnesinde göründü. 1961 seçimlerinde Adalet Parti’nin listesinden Genel Başkan Ragıp Gümüşpala tarafından, İstanbul 3.’ncü sıradan bağımsız aday gösterildi. Seçilerek Meclise girdi. Mecliste yaklaşık 80 bağımsız milletvekilinin başını çekti. Siyasete girişini şöyle anlatıyordu:
‘’1961-1965 arası İsmet İnönü iki koalisyon hükümeti kurdu. Sıra üçüncüsündeydi ama, Paşa hükümeti kuramıyordu. Bağımsızlar ve bazı Adalet Partililer bana geldiler. ‘’Adalet Partisi Başkanı Ragıp Gümüşpala ile aran iyidir. Git konuş. Kabine kurulmazsa tatsızlık olacak’’ dediler. Gidip konuştum ama dinletemedim. O zaman İsmet Paşa ile konuşmamı istediler. Gittim, “Paşam bakanlık falan istemiyoruz ama durum ortada. Bir an evvel hükümeti kurun, sizi destekleyeceğiz” dedim. Nihayet 25 Aralık 1963’te İnönü, 10.’ncu koalisyon hükümetini kurdu. Bana da Ulaştırma Bakanlığını teklif etti. Parasal konularda mahkemelerim olduğunu söyledim. Sonra birden aklıma geldi, (Spor bilirim, onunla ilgileneyim) deyiverdim. O da beni spordan sorumlu Devlet bakanı yaptı. Yolaç Bakan olmasını’’Bakıyorum bazı adamlar yıllarca mebusluk yapmış ama, bakan olamamış. Ben ise (p) sini bile bilmeden, pat diye siyasete girdim ve kısa sürede bakan oldum’’ diye değerlendiriyordu. Sporda ilk şike olayı onun döneminde yaşandı. Bu nedenle bakan olarak adı spor kamuoyunda çok konuşuldu’’.

Gazeteyi sattı, sigortacı oldu

Yolaç, siyasette 25 Aralık 1963’den 20 Şubat 1965’e kadar görev yaptı. Tekrar gazeteye döndü. 1965’ten sonra kendini iyice gazeteye adadı. Fakat Akşam’ın geleceği, özellikle solcu yazarların tutumlarından dolayı hiç iyi değildi. Talat Aydemir’in oğlu Metin’in Akşam’a sattığı babasının hatıratı bile çözüm olmadı. Akşam’da, mali sıkıntılar dayanılamaz hâle gelmişti. Yolaç bu nedenle alacaklılardan sakınmak için gazeteyi yeğeni Nur Ökten’e devretti. Ama perde arkasında yine kendisi vardı. Bir gün Galatasaray Lisesinden arkadaşı Selahattin Beyazıt ‘’Malik gazeteyi satar mısın?’’ diye Akşam’a alıcı oldu. İkili pazarlık masasına oturdu. Malik Yolaç 4,5 milyon istiyordu. Bu fiyat üzerinden birkaç kez bir araya gelindi. Ancak Malik Yolaç, eski arkadaşını aldatmak istemiyordu. Gazetenin geldiği noktayı, borçlarını, içinde bulunduğu zararı da açıkladı. Bunun üzerine Selahattin Beyazıt Yolaç’ın yanaklarından öperek teşekkür etti ve pazarlık masasından kalktı. Bu arada “Sendikalar ve çalışan gazeteciler, Akşam’ı ele geçirmek istedi.

Malik Yolaç, gazeteyi 1971’de elinden çıkardı ve Türkiye İşçi Sendikaları’na sattı. Malik Yolaç’ın daha sonra önünde yeni bir yol açıldı. O sırada sigortada çalışan Talat Aydemir’in oğlu Metin ile halka hayat sigortası projesini uygulamaya koydu. Giriştiği yeni işten büyük paralar kazandı. Gazetelere verilen ilanlar, büyük ilgi gördü.
Kısa sürede 80 bin kişiye hayat sigortası yapıldı. Malik Yolaç, bu sayı ile de yetinmedi. Sigorta yaptıranlara mektup yazarak, ailelerini, akrabalarını, dostlarını sigortalı yaptıkları takdirde 500 TL ödeneceğini vaat etti. Yaklaşık 10 bin kişi daha hayat sigortalı oldu.
Kazandığı paraların bir kısmı ile Polonezköy’de 100 dönüm arazi aldı.
Onca tecrübesine rağmen parayı tutmasını öğrenemediğini her fırsatta itiraf eden Malik Yolaç, Suudi Arabistan’da inşaat işine de girişti. Bu girişim zararla sonuçlandı.
Kazandıklarını da batırdı. Bugün Moda semtinde pişmanlıklarını yaşayan Malik Yolaç, ‘’Geleceği düşünmedim. Hiç yaşlanmayacakmış gibi yaşadım. Kendimi yormayacak bir yatırımım, bir birikimim olmadı. İnanın bu bakkallık bile olabilirdi. Ne yalan söyleyeyim. Şimdi Moda’da sokak köpeklerine çobanlık yapıyorum’’ diyor.

Not: İnsan ne idim değil, ne oldum demeli..

Resimler:
97 yaşındaki Malik Yolaç, Moda’daki evinde yalnızlığını yaşadığını söylüyor
İkinci evliliğini yaptığı Gülevim hanım ve kızı Merve (1968).
Malik Yolaç zengin bir ailenin oğlu olarak büyüdü.
4 Ağustos 1960 yılı Akşam Gazetesi.

Cemil Özyıldırım

…….

Malik Yolaç