Yassak Hemşerim.. Faik Kaptan yazdı

 

YASSAK HEMŞEHRİM…

Yayın yasağı konusu tekrar gündeme gelince aklıma düştü.
Sanırım yıl 1983. 12 Eylül askeri rejimin sert rüzgarları devam ediyor. Atatürk Havalimanı’nın adı o dönem Yeşilköy Havalimanı.
Eski binada ki Şeref Salonu’ndan dönemin Dış İşleri Bakanı Vahit Halefoğlu Amman’a gidiyor. Gerekli bilgileri alıp fotoğrafları çektikten sonra VİP salonunun ön tarafından rahmetli Sinan Toros’la beraber aprona çıktık ve 500 metre ilerideki Kargasekmez adı verilen ve bir barakadan oluşan Dış Hatlar terminaline yürümeye başladık.
Bu arada Vahit Halefoğlu’da Ammana gideceği Ürdün Havayolları uçağına gitmişti.
Biz apronda yolu yarılamışken bir anda karşıdan Halefolu’nu uçağa götüren VİP Minibüsünü gördük. Bakan Halefoğlu ‘da içindeydi.
ARAPÇA KÜFÜR
Bir anda durup geriye koşarak tekrar VİP’e girdik. Salona girdiğimiz anda Vahit Halefoğlu’nu sinirli bir şekilde bağırarak “ Ben o uçakla uçmam. O terbiyesizin cezası verilsin” şeklinde yüksek sesle yanındakilerle konuşuyordu.
Önce ne olduğunu anlamadık. Yaptığımız araştırma sonrası, Türk Dış İşleri Bakanı yanında Türk polisi olduğu halde uçağa bindiği sırada yanına gelen ve uçağın görevli Ürdünlü Polisi olduğunu söyleyen bir şahıs üst araması yapmak istemiş. Türk polisi Ürdünlü polise aramak istediği kişinin Bakan olduğunu söylemesine rağmen ısrarla aramak istemiş. Ancak bizim polis engel olmaya kalkınca Arapça olarak küfür eder biçimde, “ Başlarım senin bakanına “ tabirinden bir söz söyleyince o anda kıyamet kopmuş.
Çünkü Türk Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu ileri düzeyde Arapça bildiği için duyduğu bu küfür şeklindeki söz üzerine,” Kendisinin Arapça bildiğini ve uçağı terk edeceğini belirterek sadece, “ Şimdi gidip ülkenizi protesto edeceğim” diyerek uçaktan inip tekrar VİP’e dönmüş.
YASAK BAŞLIYOR
Bizim için dört dörtlük bir haber. Bakanı tekrar çekip kendisinden kısa bir demeç aldık ve koşarak polise gittik. Dış hatlar da ki görevli polisler o kendini bilmez Ürdünlü polisi uçaktan alıp gözaltına almışlardı bile. Onu da fotoğraflayıp haberi yazmak üzere bürolarımıza daktilonun başına geçtik.
Kısa süre haberi yazıp telefonla geçtik ve merkezden gelen araca da filmleri verdik.
İşi tamamlamanın huzuruyla yemekten sonra tekrar VİP’e gidip Halfoğlu’nu bundan sonra ne yapacağını sorgulamaya gittik.
Ancak daha içeriye girdiğimiz anda yaşanan sıkıyönetim nedeniyle orada görevli bir Albay bize Liman Komutanı Tuğgeneral Ahmet Çörekçinin aradığını söyledi. Kendisi içeride Halefoğlu’nun yanındaymış
Biraz bekledik. Az sonra dışarıya çıkan Çörekçi Paşa, Sinan Toros’la benim yanıma geldi ve,” Arkadaşlar Dış İşleri Bakanımızla ilgili bir haber yapmışsınız. O haberin yayınlanmasını istemiyoruz” dedi.
Biz kendisine haberi ve fotoğrafları gönderdiğimizi söyledik. Bu kez, “ O zaman telefon edin haberi kullanmasınlar” dedi.
Çaresiz ofislere gidip merkeze haber verdik. Şef Mehmet Türker’di. Emir demiri kesmiş ve haberi geri çekmişti.
MİLLİYET TAŞRADA ÇIKTI
Ancak akşam saat 17.00 sıralarında Milliyet’in taşrası merkezlere gelince kıyamet koptu. Haber birinci sayfadan kullanılmıştı. Taşra baskısından çıkartamamışlardı. Bunu gören bizimkiler, Milliyet kullanmış biz de kullanıyor. Zaten bu haberi gören gördü artık yapacak bir şey yok diyerek onlar da kullandı.
Ertesi sabah havalimanına geldiğimiz de kıyamet kopmuştu. Çörekçi Paşa bize bildirildiğine göre, “ O gazeteci arkadaşlar bir ay süreyle 09.00-17.00 arasında mesai yapacaklar. Bunun dışında havalimanında bulunmayacaklar” şeklinde bir emir vermiş. Biz o günden sonra yaklaşık 20 gün sabah 09.00’da gelip akşam 17.00’de polis nezaretinde liman dışına çıkartıldık.
20 gün sonra Çörekçi Paşa bizi affetti ve tekrar normal göreve döndük.
Bugün Hürriyet’in yazdığı gibi askeri rejim dönemlerinde görev yapan gazetecilerin bu yayın yasaklarından çok sayıda anısı vardır. İleride onları da yazarım.
F.K.

Faik Kaptan