Çiller’in donduğu an.. Hürriyet Gazetesi’ndeki fotoğrafın hikayesi.. Gürsel Çelikkanat yazdı

HÜRRİYET GAZETESİ’NDEKİ FOTOĞRAFIN HİKAYESİ…
Haber kameramanlığı yaptığım dönemlerde toplumsal olaylar ve savaş bölgelerinde görev yapmayı çok severdim. Gitmediğim olay ve savaş yok gibidir.
1 Mayıs meydanları, üniversite olayları, Gazi Mahallesi olayları, Sarıgazi olayları, Azeri-Ermeni savaşı, Rus-Çeçen savaşı, Boşnak-Sırp-Hırvat savaşı, Kuzey Irak içleri, Kardak krızi, operasyonlar…
Bazı savaşlara değişik zamanlarda defalarca gittim.
Bunlar bilinçli seçimlerimdi.
Diğer zamanlarda da günlük olağan haberlere giderdim.
Bazen önemli diye gittiğin işten haber bile çıkmaz.
Bazen de sıradan bir habere gidersin içinden çok önemli başka bir haber çıkar.
Kimi zaman habere gidersin haber olursun; trafik kazası geçirmek, çatışmada-savaşta vurulmak, çok yakınına bomba düşmesi, göz altına alınmak gibi…
Tam 24 yıl evvel yine bir Eylül ayı.
Star Tv’de çalışıyorum.
O zamanlar internet, cep telefonu, sosyal medya falan yok.
Haberleşmek için telsiz kullanıyoruz.
Bir de haber merkezlerinin orta yerinde rakip kanalların ekranlarının izlendiği 10-15 tane büyük televizyon olurdu. Kim ne yapmış, neyi atlamışız neyi atlatmışız oradan bakılırdı.
Aynı zamanda o ekranlar bir haberci borsası işlevi görürdü.
İyi iş çıkaran kameraman ve muhabirlerin piyasa değeri yükselir transfer teklifleri alırlardı.
Aynı haberi herkes çeker ama yakalanan ufak bir ayrıntı o haberi bir tık öne çıkarır.
Biz haberciler atlatma haberlerle doyuma ulaşırız.
Bir gün Başbakan Tansu Çiller’i takip ediyorum, Mimaroba’da okul açacak.
Açılış yerine çok önceden gittik Başbakan’ın gelmesini bekliyoruz.
Neyse helikopteri göründü, yüzlerce insanın olduğu dar bir alana indi. Tam Türk işi!
Daha Başbakan helikopterden inmeden helikopterin çalışan pervanesi görevli koruma polisini oracıkta biçti.
Polis memuru Satılmış Göcen gözümüzün önünde feci şekilde can verdi.
Tansu Çiller olayın üzüntüsü ve şokuyla dışarıya hiç çıkmadı.
O koruma polisleri Tansu Çiller’in çocuğu gibiydi, bayramlarda elini öptüklerini bilirim.
Kadın başbakan ve anne, dolayısıyla daha duygusal.
Acaba olay onu nasıl etkiledi? Helikopterin içinde nasıl davranıyor?
Sakin mi, hüngür hüngür ağlıyor mu? Krize mi girdi?
Ölen polise çok üzüldük ama haber bitmedi.
Tansu Çiller’in o görüntüsünü almam lazım.
Hava çok güneşli, dolayısıyla helikopterin içi çok karanlık.
Hepimiz helikopterden 40-50 metre uzağa sürüldük, kapıda polislerin oluşturduğu etten duvar.
Hiçbir şey göremiyoruz. Etrafta dolanarak uygun açı arıyorum, diğer meslektaşlara da çaktırmadan.
Neyse!
Bir duvarın tepesine çıktım, kameramla zoom yaparak helikopterin kapısından içeri süzüldüm, diyaframı biraz açtım.
Elli metreden zoomla omuzda bir video çekmek çok zordur.
Kamera sabit durmaz, titrer, flu çekersin. Nefes aldığında, helikopterin tekerini çekiyorsan verdiğinde üç metre yukarıdaki pervaneyi çekersin.
Hiç nefes almadan ölü gibi iki-üç dakika durmam gerek.
Bir de kapıda duran polislerin kafasının arasından uygun bir boşluk bulmak lazım.
Resmen duvara tünedim, kameramı duvar taşına sabitleyip beklemeye başladım.
Dış dünyayla bağlantıyı kestim. Kamera vizör ve ben bir sevgili olduk. En az dört koşul aynı anda gerçekleşmeli, başarabilmem için.
Kapıdaki polisler sabit durmalı, Çiller kapıdaki polislerin kafasının arasından görünmeli, içerdeki koşturmaca durmalı ve ben çok formda olmalıyım.
Ondan sonra tetiğe, aman kayıt düğmesine basacağım.
Bütün koşullar aynı anda gerçekleşirse olacak.
Yarım saat falan boş boş çekim yaptım denk gelir diye.
Neler çektim o yarım saatte telepatik mesajlar gönderdim Başbakan’a “Hadi be sarışın güzel kadın biraz sağa kay! Kafanı kaldır biraz!” (“Sarışın güzel kadın” da rahmetli gazeteci Yavuz Gökmen’in bulduğu bir betimlemeydi)
Sonuçta çekimi bitirdim.
Duvardan indim aşağıya beni izleyen birkaç meslektaş “Var mı bir görüntü?” dediler, ben de mutsuz bir surat ifadesiyle “Yok yaa bir iki genel görüntü aldım” dedim.
Tansu Çiller aşağıya hiç inmeden aynı helikopterle alanı terketti. B
iz de şirketin yolunu tuttuk.
Star ara bültenlerinde haberin girmesiyle, Hürriyet başta olmak üzere diğer haber kanallarında kıyametler kopmaya başladı. “Tansu Çiller görüntüsü Star’da var, bizde niye yok?”
Evet! Hürriyet Gazetesi’ndeki Çiller fotoğrafları bana ait. Ben çektim.
Hürriyet gazetesine hem ana sayfadan hem de iç sayfadan iki fotoğrafım girdi.
Hürriyet Gazetesi’yle o dönemler aramız iyiydi.
Bizim patronlardan istemişler verebilir misiniz? Diye, bizimkiler de vermişler.
Muhabir arkadaşın biri geldi ekrandan görüntüyü dondurarak bu fotoğrafı çekti.
Alanda iki kişilerdi.
O zamanlar internet yok tabii, geri sar-durdur teknolojileri de.
Ekran görüntüsü almak da pek kolay değildi onlar için.
Yansıma yapar, görüntü geçer gider yakalayamazsın falan.
Başlangıçta ben de çok sevindim Hürriyet gibi önemli bir gazetede(O zamanlar gazeteydi) imzam çıkacak diye. Sonra çok üzüldüm, sinirlendim.
Kendi muhabirlerinin çektikleri fotoğraflara imzaları koymuşlar benim çektiğimde imza yok.
Şükretmek mi lazım benim fotoğrafa da kendi imzalarını koymamışlar diye?
Avrupa’da adamı tazminat manyağı yaparlar emek hırsızlığı yaparsa gazete. Saygısızlık!
Gel yalvar yakar atladığın görüntüyü al, imzanla kullanacağım diye sonra da unut.
Bu arada iki muhabirin adını sildim çektikleri fotoğraflardan.
Dikkatli bakarsanız kenarlarda isimlerinin izi duruyor.
Amaç üzüm yemek; bir olayı anlatmak, böyle bir hikayem vardı demek.
Sonuçta meslektaşlarımızla ezeli rakip ebedi dostuz.
Atlatılmak kötüdür dalga konusu olursun, o yüzden isimlerini yazmadım. TRT’den de imza yüzünden istifa etmiştim zaten.
Manevi tatminsizlik, canımızı ortaya koyardık, işe imza koymak yok takdir yok. Hep çalış, hep çalış.
Bu arada atlatma haberden müthiş keyif alırım, ikramiyeden, iyi gelir.
Meslek hayatımda toplam 6-7 hatam veya atlatılmışlığım olmuştur ama otuz yılda o kadarcık olur diye düşünüyorum.
Ekranda imzamı görmek çok hoşuma giderdi. Kimin gitmez ki?
İmza çok önemli yani.
Hem çektiğin görüntüler üzerinde tartışılırdı hem de Anadolu’daki eşe, dosta, akrabaya selam söylemek, el sallamak gibi bir şeydi.
Rahmetli Avni Amcam Niğde’den telefon açar “Dün gittiğin defileye beni de götüreydin ya yeğenim” derdi.

Gürsel Çelikkanat

Çiller – donduğu an – hürriyet
Çiller – donduğu an – hürriyet
Çiller – donduğu an – hürriyet
Çiller – dondu – Hürriyet – Gürsel Çelikkanat
Gürsel Çelikkanat
Çiller – dondu – Hürriyet – Çelikkanat 6
Çiller – dondu – Hürriyet – Çelikkanat 6