BİRAZ DA SPORDA NOSTALJİ YAPALIM… Efsane gazeteci Faik Kaptan yazdı

Faik Kaptan Spor nostaljisi

BİRAZ DA SPORDA NOSTALJİ YAPALIM…

Spor Yazarlığı deyince herkesin aklına futbol yazarlığı geliyor. Spor o kadar geniş bir alanı kapsıyor ki, futbol bunun sadece bir parçası. Ancak ekranlar futbol yazarlarıyla dolu.
Doldursunlar, doldursunlar da, biraz daha bilgili olsunlar. Bizler gibi TV’lerden seyredip ahkam kesmesinler. Taraf olmasınlar. Bilgili olsunlar. Tabi en önemlisi insanlara hakaret eden ukalalardan olmasınlar.
Gazeteciliğe başladığım Dünya Gazetesinde, 1971 yılında, (ki o zamanlar Dünya Gazetesi günlük siyasi aktüel bir gazeteydi ve Bab-ı Ali’nin okulu gibi gazeteci yetiştirirdi.) maçlara görevli olarak da giderdik. Anlayacağınız her işe giderdik, bunun içinde spor da vardı. İnönü, Ali Sami Yen, Vefa Karagümrük, Şeref Stadların da yağmurda çamurda görev yapardık.

TEK RADYATÖR VE ÇAY DA SON SIRA.

İnönü Stadında futbolcular ve hakemler Gazhane tarafındaki tünelden sahaya çıkardı. İlk zamanlar gazeteciler de bu tüneli kullanır, devre aralarında o koridorda beklerlerdi. Soğuk ve yağışlı havada çay ocağının tam karşısındaki radyatörde sırayla üzerimizdeki ıslaklığı kurutmaya çalışır ve ısınırdık. Burada Çaycı Ahmet namında bir ağabeyimizin işlettiği bir ocak vardı. Serviste önce hakemlere daha sonra soyunma odalarına son olarak da bizlere çay verilirdi.
O sıcak çayın güzelliğini hiç unutmam. Sanırım 1973 yıllarında şeref tribününün alt bölmesinde Spor Yazarları Derneği tarafından ilk basın odası yapıldı. Burada kendi çayımızı yapardık.

SAHA İÇİ BİZİMDİ.

Maç sırasında gazetecilerin tam bir özgürlüğü vardı. Oyun anında sakatlanan bir futbolcu için hakem doktor isterse bizlerde koşardık. Bazen doktordan önce futbolcunun başına gelirdik. Şayet penaltı olmuşsa karşı kaledeysek sahanın ortasından koşarak öteki kaleye gelip atışa yetişirdik.
İstanbul’da büyük takımların maçlarında bizler rakip takımların kale arkasına geçerdik.
Bu arada Galatasaray maçlarında görevli bir takım doktoru abimiz vardı. Geçtiğimiz yıllarda vefat etti. Şimdi adı aklıma gelmiyor Allah Rahmet Eylesin, en büyük özelliği Galatasaray gol attığı zaman kale arkasındaki görevli foto muhabirlerine bu doktor abimiz birer Marlboro sigarası ikram ederdi. Bunu bilen foto muhabirleri o dönemde çok kıymetli olan bu sigaradan bir tane bile olsa içebilmek ve bu ikramdan faydalanmak için öbür kaleden bile gelirdi.

YUSUF NOBERİ GERÇEĞİ.

Milliyet Gazetesinde Yusuf Noberi adında bir abimiz vardı. Yusuf abi maçlarda devamlı ters kaleye giderdi. Yani FB, GS, BJK gibi takımların maçlarında rakip takımın gölünü çekmek için onların kale arkasına giderdi. Sorduğumuzda böylesi daha iyi derdi. Ancak bir gerçek de o dönemde sporda lider olan Milliyet’in iki önemli foto muhabiri Hüseyin Kırcalı ve Yılmaz Canel abilerimiz rakip takım arkasında durur Yusuf abiyi ters kaleye gönderirlerdi. Ancak birçok kez Yusuf abi o kale arkasında tek olduğu için her kesi atlatırdı.
Yusuf Noberi abimiz bu gün yaşasaydı böyle bir futbol ortamı içinde her halde her hafta manşet olurdu.

RIZA PAKYÜZ’ÜN UĞURU.

Kale arkasında kamera yoktu. Tek TRT olduğu için genelde Şeref Tribününden çekim yaparlardı. Maç sonunda sahaya inerler röportaj yaparlardı.
Yağmurlu havalarda sahalar çamurlu olduğu için sonradan yapılan o küçük odada çizmelerimiz ve yağmurluklarımız olurdu.
Ulaşım büyük sorundu. Büyük gazetelerin kendi araçları vardı. Küçük gazetelerin muhabirleri ise ne bulurlarsa onunla giderdi. Bazı günler bu küçük gazetelerin muhabirleri toplanıp Dolmabahçe’ye gitmek için Cağaloğlu’nda korsan taksicilik yapan Pala’nın otomobilini tutardık. Palayı herkes tanırdı. Ama Günaydın Gazetesinin foto muhabiri Rıza Pakyüz Galata Köprüsü’nü geçmeden üstüne düşen 2 lirayı vermezdi. Otomobil Karaköy’e gelince parayı verirdi. Sorduğumuz zaman da, “ Ya tekerlek patlarsa. Bu adam bize paramızı geri vermeyebilir” derdi.
Daha sonraları Türkiye Spor Yazarları Derneği bizler için bir minibüs aldı da rahata erdik. 
Rıza gerçekten ilginç bir foto muhabiriydi. Eski Günaydıncılar da onunla ilgili çok hikaye vardır.
Bir gün önemli bir maçta kale arkasındayız. Bir frikik atışı yapılacak. Rıza tam yanımda. Bizler pozisyon almaya çalışıyoruz. Bir baktım Rıza elinde kalem kağıt bir şeyler yazıyor.
“ Ne yapıyorsun Rıza “ dedim.
Rıza’dan cevap; “Sırt numaralarını yazıyorum” oldu.
“ Hayırdır, ne yapacaksın?” dedim.
İnanılmaz bir cevap:
“Bu numaralarla at yarışı oynayacağım. Bakarsın tutar”
İşte Rıza böyle bir arkadaşımızdı.

KAÇIRDIKLARI ÜNAL’I GÖNDERECEKLER Mİ?

En eski binadayım. İç hatlar salonunda gezinirken gazetecilikten tanıdığım eski TRT Muhabiri Ender Asman’ın yanında o dönemin ünlü futbolcusu Ünal’ı gördüm.
Ender Trabzon’un basın müşavirliğini yapıyordu. Ne olduğunu sorduğumda Ünalı Trabzon’a götürdüklerini söyledi. Ama kaçamak cevap veriyordu. Sanırım o dönemde moda olan futbolcu kaçırma örneklerinden birisi yaşanıyordu.
Hemen fotoğraflarını çektim. Rahatsız oldular ama pek de bir şey demediler.
O Ünal şimdi Trabzonspor’un Teknik Direktörlüğünü yapıyor. Bu hafta 5-0 mağlup olunca kulüpten gönderilme söylentileri başladı. Bakalım göreceğiz. Bir dönem futbolcu olarak kaçırdıkları ömrünü Trabzon’a adamış Ünal’ı gönderecekler mi?

DERVAL’İN ÇANTASINDA ÇİM.

Yukardaki fotoğraflardan birisi de Galatasaray’ın ünlü antrenörü Derval’e ait. Derval bu ülkeye futbol olarak çok şeyler kattı. Teknik taktik yanı sıra bence en önemlisi futbolun güzel sahalardan oynanması için yaptığı çabalardı.
Bir gün hiç unutmam Almanya’dan dönen Derval’i gümrüklü sahada muayene memuruna çantasındaki çimleri gösterirken gördüm. Hemen yanlarına gittim. Derval çimleri memurlara gösterirken bunları Florya’daki antreman sahasında yetiştirmek için örnek olarak getirdiğini söyledi. İşte spor adamı olmak böyle bir şeydi.
Diğer fotoğraflarda yazının başlığına uysun diye koydum.
O dönemlerde görev yapan ağabeylerim ve kardeşlerim içinde hayata veda edenlere
ALLAH’TAN RAHMET DİLERKEN YAŞAMLARINI SÜRDÜRENLERE DE SAĞLIKLI ÖMÜR DİLERİM

Faik Kaptan

Faik Kaptan Spor nostaljisi