Uğur Mumcu ve gazeteci cinayetleri.. Cemil Özyıldırım yazdı

Cemil Özyıldırım

Uğur Mumcu ve gazeteci cinayetleri

‘’Türk vatandaşı, İsviçre Medeni kanununa göre evlenen, İtalyan Ceza Yasasına göre cezalandırılan,, Alman Ceza Mahkemeleri Usulü yasasına göre yargılanan, Fransız İdari Hukukuna göre idare edilen ve İslam Hukukuna göre gömülen kişidir’’

Bu sözler 24 Ocak 1993’te Ankara’da Кarlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikaste kurban giderek yaşamını yitiren Gazeteci yazar Uğur Mumcu’ya aitti. Gazeteci Uğur Mumcu’yu, ölümünün 26. yıldönümünde saygı ve özlemle, bir kez daha anıyoruz. Tapu Кadastro memuru Hakkı Şinasi Bey ve Nadire hanımın dört çocuğundan üçüncüsü olan Uğur Mumcu, 1961’de başladığı üniversite eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 1965’te tamamladı. 1963’te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962’de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan “Türk Sosyalizmi” başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü’nü aIdı.
Uğur Mumcu “Gazeteci Kimdir?” sorusuna şöyle yanıt veriyordu:

‘’Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan, gazetecidir.’’

Fakültede öğrencilik yıllarında, 1963’ de Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’te bir yandan Anka Ajansı’nda (Ankara Ajansı) çalışırken, bir yandan da Cumhuriyet’te ‘’GözIem’’ başlıklı köşesinde yazıyordu. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazan Uğur Mumcu, ölümüne kadar yazılarını Cumhuriyet’te aralıksız sürdürdü. Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Yön Dergisi’nin kurucularından olan Cemal Reşit Eyüpoğlu‘nun yanında, avukatlık yapmaya başladı. 31 Ocak 1969’dan itibaren, mezun olduğu Fakültenin İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta‘nın asistanı olan Mumcu, 13 Kasım’da Ankara Barosundan kaydını sildirerek, avukatlığı bıraktı. 12 Mart 1971 tarihinde gerçekleşen darbenin ardından, 17 Mayıs’ta askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, 12 Mart dönemindeki bir yazısında kullandığı “Ordu uyanık olmalı” sözleriyle, “orduya hakaret etmek” ve “sosyal bir sınıfın, öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak” suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi’nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıI hapis cezasına mahkûm oldu. Fakat mahkeme kararı Yargıtay tarafından bozulunca, Mumcu, 10 Ekim 1972’de serbest bırakıldı. Bu olaydan hemen sonra askere alındı. Tuzla Piyade Okulu’nda verilen 3 aylık eğitim sonunda, okul yönetimi tarafından siciline “Kötü hal ve düşünce sahibi” notu düşüldü. Bu yüzden yedek subaylık hakkını kaybederek, askerliğini “er” olarak yaptı. Dağıtımda Ağrı’nın Patnos ilçesine gönderilen Mumcu, 31 Ocak 1974’te askerliğini ‘’Sakıncalı piyade eri’’ olarak tamamladı. Ancak Mumcu, yedek subaylık hakkı ve aylıkları için açtığı maddi tazminat davasını kazandı. Sakıncalı Piyade’yi 1978’de Rutkay Aziz’le birlikte tiyatroya uyarladı. Bu oyun Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, 700 kere sahnelendi

19 Temmuz 1976’da Güldal Mumcu (Homan) ile evlenen Uğur Mumcu, Özgür ve Özge isimli iki çocuk babasıydı. 1977’den itibaren yalnızca Cumhuriyet Gazetesi’ndeki ‘’Gözlem’’ adlı köşesinde yazmaya devam eden Mumcu, bunu 1991 yılının Kasım ayına kadar sürdürdü. ‘’Sakıncalı Piyade’’ ve ‘’Bir Pulsuz Dilekçe’’ adlı kitaplarını 1977’de yayımlayan Mumcu, 1978’de ‘’Büyüklerimiz’’, 1979’da Çıkmaz Sokak, 1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak” amacıyla “Silah Kaçakçılığı ve Terör” adlı kitapları yazdı. Abdi İpekçi’nin katili ve Papa’yı öldürme girişiminde bulunan Mehmet Ali Ağca’yı da inceleyen Mumcu’nun çalışmaları 1982’de ‘’Ağca Dosyası’’ adıyla yayımlandı. 1983’de Ağca ile cezaevinde röportaj yapan Mumcu, daha sora Papa-Mafya-Ağca adlı kitabını kaleme aldı. 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı olarak kabul edilen ‘’Rabıta’’ ve ‘’12 Eylül’’ adlı kitapları yayımlanan Mumcu’nun, 1991’de en önemli araştırmalarından biri olan ‘’Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925’’ adlı kitabı raflarda yerini aldı. Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 günü, evinin önündeki otomobiline konulan, tahrip gücü yüksek, harekete duyarlı bombanın patlamasıyla katledildi. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlama ile etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise, süpürgeyle süpürüldüğü iddia edildi. Suikastı, İslami Hareket, İBDA-C, HizbuIIah, PKK gibi örgütIer üstlendi.

Uğur Mumcu’nun hain bir tuzak ile katledildiği her 24 Şubat’ta, korkmadan kağıda döktükleri düşüncelerine kurşun sıkılarak öldürülen gazeteciler hatıra geliyor. Basın üzerindeki sansürün kaldırıldığı 24 Temmuz 1908’den sadece bir yıl sonra, İttihat ve Terakki Partisi karşıtı yazılar kaleme aldığı için 6 Nisan 1909’da Serbesti gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi’nin Galata Köprüsü üzerinde katledilişi ile başlayan gazeteci suikastlerinde, 110 yılda 83 gazeteci kurşunların hedefi oldu. Hasan Tahsin’in öldürüldüğü 6 Nisan “Öldürülen Gazeteciler Günü” ilan edildi ama, aradan yüz yıl geçmesine rağmen yayınlanmamış kitapların dahi sansüre uğradığı bir ülke çıtasının aşılamaması, gazeteciliği cesaret isteyen bir meslek haline getirdi. Sabahatin Ali, Musa Anter, Metin Göktepe, Hrant Dink, Abdi İpekçi gibi birçok gazetecinin yüzyıl içinde katledildiği Türkiye’de pek çok cinayet, ‘’Faili meçhul’’ kalırken, belli olan faillere ise hala ulaşılamadığı da, bir gerçek olarak ortada duruyor. 69’u gazeteci toplam 216 yazarın yazdıklarından dolayı yargılandığı Türkiye’de, 9’u yazı işleri müdürü olmak üzere, 68 gazetecinin ise cezaevinde tutuklu bulunması, basına ve gazetecilere yönelik yaklaşımın en açık kanıtı olarak gösteriliyor.

12 Eylül döneminde 1978 yılından başlayarak öldürülen gazeteci sayısı 8 iken, darbeden sonra 8 yıl ara verilen gazeteci cinayetlerinin, 1988 yılından 1990’lı yılların sonuna kadar tırmanarak devam ettiği görülüyor. Cinayetlerin en yoğun olduğu zaman dilimi olan 1992 ve 93 yıllarında ise, 20 gazeteci faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Cinayete kurban giden gazeteciler arasında Hürriyet Gazetesi’nin yan yayını olan Gazete Gazetesi’’ muhabirleri Sami Başaran ve Kamil Başaran’da vardı. Soyadı benzerlikleri bulunan bu iki gazeteci, 1979 yılında 15’er gün ara ile öldürüldü. Kamil Başaran, kara kaşlı, kara gözlü, gazeteciliğe sevdalı bir insandı. Mersinli idi. 1970’li yıllarda Mersin’in küçük bir ilçesi olan Erdemli’de Hürriyet Haber Ajansı’nın yerel muhabirliğini yapıyordu. O küçücük ilçede zaman-zaman yaptığı haberlerle manşetlere çıkan Başaran, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü rahmetli Nezih Demirkent’in dikkatini çekince ‘’Kamil’i getirin İstanbul’da çalışsın’’ talimatını verdi. Hürriyet Haber Ajansı kadrosunda çalışmaya başlayan Kamil Başaran, Erdemli’de olduğu gibi, İstanbul’da da aranan haberlerin serbest çalışan muhabiri oldu. Çalışma arkadaşlarına çabuk ısındı ve muzip bir karakteri de böylece ortaya çıktı. İri yarı cüssesi ile şaka kaldıran, şaka yapan bir karaktere sahipti. Hatta gazetenin berberi Rıdvan’ın yoğun bir gününde tıraş sırasına almadığı Kamil Başaran’ın, bir müzik stüdyosunda ünlü bir türkücüye sazlı sözlü yaptırdığı bir berber türküsü kaseti, gazetede olay olmuş, çoğalttığı kaset elden ele dolaşarak, Nezih Beyin masasına kadar gitmişti. Biraz da müstehcen olan şarkının sözleri, Nezih beyi bile kahkahalarla güldürmüş, dağıtımda rol alanlar sorguya çekilirken Nezih Demirkent ‘’Kaseti sansürleyin. Bu işi de kapatın’’ diye talimat vermişti. Hürriyet Holding’in 1990’da çıkardığı yeni bir yayın olan Gazete Gazetesi kurulunca Kamil Başaran, Hızır Servis köşesinin başına getirildi. Hürriyet Gazetesi’nin Yıldırım Servisi gibi, halka dönük şikayetleri konu alan Hızır Servis’i başarı ile yöneten Kamil Başaran, 28 Şubatta, bir balık lokantasına baskın yapan zabıta ekiplerini izleyen gazetecilere küfür eden lokanta sahibi Hakkı Morgül’e resim altında,‘’Ettiğin küfürleri aynen sana iade ediyorum’’ diye yazdı. Hakkı Morgül birkaç gün sonra gazeteye bir okuyucu kimliği ile gelerek, masasının başındaki Kamil Başaran’a birkaç el ateş etti. Bir ay komada kalan Başaran, 32 yaşında hayata veda etti. Bu olayın yaraları daha sarılmamışken, yine Gazete Gazetesi’nin muhabiri Sami Başaran(36) ve Foto muhabiri Ahmet Altınkaya(27) kurşunların hedefi oluyordu. Gazete Gazetesini arayan Mardin’in Sincan aşireti reislerinden Cemal Sincar, daha önce gazetede 31 ekim ve 4 kasım tarihlerinde çıkan iki haber hakkında ofisinde görüşmek üzere telefona çıkan Sami Başaran’a randevu verdi. Gazete Gazetesi’nde redaktör muhabir olarak görev yapan Sami Başaran ile foto muhabiri arkadaşı Ahmet Altınkaya, saat 14.20 sıralarında Kumkapı Mustafa Kemal Caddesi 56 kapı numaralı Mutlu Apartmanı’nın 3. katındaki Cemal Sincar’a ait büroya gitti. Büroda kimlerle görüştükleri henüz belirlenemeyen Sami Başaran ve Ahmet Altınkaya, içeri girdikten kısa bir süre sonra, kimliği belirsiz bir kişi tarafından 9 mm çapında otomatik silahla yaylım ateşine tutuldu. Başından ve göğsünden aldığı 4 kurşun yarasıyla Sami Başaran olay yerinde yaşamını yitirirken, foto muhabiri Altınkaya ağır yaralandı. Milliyet Gazetesi’nde spor yazarı olarak göreve başlayan Sami Başaran, daha sonra Hey Dergisi’nde çalıştı, ardından Hafta Sonu Gazetesi’ne geçti. Redaktör muhabirlik ve istihbarat şefliği yaptı. Bir ara Haftanın Sesi Gazetesi’nde haber müdürlüğü de yapan Başaran, Gazete Gazetesi’nin kurulduğu günden beri muhabir olarak görevdeydi. Sami Başaran bekârdı. Cinayetin, Gazete Gazetesi’nde aşiret reisi Cemal Sincar’ın Nazan Şoray ile evleneceği ve sonrasında Oya Aydoğan ‘ın tecavüzüne uğradığı haberleri yüzünden işlendiği anlaşıldı. Şu kadere bakın ki, bu iki haberle de Sami Başaran’ın bir ilgisi yoktu.

1909- 1980 yıllarında düşüncelerine kurşun sıkılan gazetecilere rahmet dilerken, onları bir kez daha hatırlayıp analım:

1-Hasan Fehmi, Serbesti gazetesi, İstanbul, 6 Nisan 1909 2- Ahmet Samim, Sada-yı Millet gazetesi, İstanbul, 9 Haziran 1910 3- Zeki Bey, Şehrah gazetesi, İstanbul, 10 Temmuz 1911 4- Şair Hüseyin Kami, Alemdar gazetesi, Konya, 1912 5- Silahçı Tahsin, Silah gazetesi, İstanbul, 27 Temmuz 1914 6- Rupen Zartaryan, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915
7- Siamanto, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915 8- Yervant Sırmakeşliyan, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915 9- Armen Darian, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915 10- Levon Laents, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915 11- Erukhan, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915 12- Tılgadints, Yazar, İstanbul, 24 Nisan 1915 13- Krikor Zohrab, Gazeteci-Yazar, Urfa, 15 Temmuz 1915 14- Taniel Varujan, Yazar-Şair, Çankırı, 13 Ağustos 1915 15- Rupen Sevag, Şair, Çankırı, Ağustos 1915 16-Hasan Tahsin, Hukuk-u Beşer (insan hakları) gazetesi, İzmir, 27 Temmuz 1919 17-Hüseyin Hilmi (iştirakçi veya sosyalist Hilmi), İştirak (sosyalist)-Medeniyet dergisi, İstanbul, 15 Kasım 1922 18- Ali Kemal, Peyam-ı Sabah gazetesi, İzmit, 1922 19- Hikmet Şevket, 1930 20- Sabahattin Ali, Marko Paşa dergisi, Edirne , 2 Nisan 1948 21- Adem Yavuz, Anka Ajansı, Kıbrıs, 27 Ağustos 1974 22- Zeki Erginbay, Teknik Güç dergisi yazı işleri müdürü, 3 Şubat 1977 23- Gani Bozarslan, Aydınlık dergisi, 10 Mayıs 1978 24- Ali İhsan Özgür, Politika gazetesi, İstanbul, 21 Kasım 1978 25- Cengiz Polatkan, Hafta Sonu gazetesi, Ankara, 1 Aralık 1978 26- Abdi İpekçi, Milliyet gazetesi, İstanbul, 1 Şubat 1979 27- İlhan Darendelioğlu, Ortadoğu gazetesi, İstanbul, 19 Kasım 1979 28- İsmail Gerçeksöz, Ortadoğu gazetesi, İstanbul, 4 Nisan 1980 29- Ümit Kaftancıoğlu, TRT, İstanbul, 11 Nisan 1980 30- Muzaffer Fevzioğlu, Hizmet gazetesi, Trabzon, 15 Nisan 1980 31- Hayrabet Honca, Halkın Birliği gazetesi, Kayseri, 1 Mayıs 1980 32- Recai Ünal, Demokrat gazetesi, İstanbul, 22 Temmuz 1980 33- Mevlüt Işıt, Türkiye gazetesi, Ankara, 1 Haziran 1988 34- Seracettin Müftüoğlu, Hürriyet gazetesi, Nusaybin, 29 Haziran 1989 35- Sami Başaran, Gazete gazetesi, İstanbul, 7 Kasım 1989 36- Kamil Başaran, Gazete Gazetesi, İstanbul, 7 Kasım 1989 37- Çetin Emeç, Hürriyet gazetesi, İstanbul, 7 Mart 1990 38- Turan Dursun, 2000’e Doğru ve Yüzyıl Dergisi, İstanbul, 4 Eylül 1990 39- Gündüz Etil, Yeni Günaydın Gazetesi, İstanbul, 18- Eylül1991 Erten 40- Mehmet Sait, Azadi-Denk dergisi, Diyarbakır, 3 Kasım 1992 41- Halit Güngen, 2000’e Doğru dergisi, Diyarbakır, 18 Şubat 1992 42- Cengiz Altun, Yeni Ülke gazetesi, Batman, 25 Şubat 1992 43-İzzet Kezer, Sabah gazetesi, Cizre, 23 Mart 1992 44- Bülent Ülkü, Körfeze Bakış, Bursa, 31 Mart 1992 45- Mecit Akgün, Yeni Ülke gazetesi, Nusaybin, 2 Haziran 1992 46- Hafız Akdemir, Özgür Gündem gazetesi, Diyarbakır, 8 Haziran 1992 47- Çetin Ababay, Özgür Halk dergisi, Batman, 29 Temmuz 1992 48- Yahya Orhan, Özgür Gündem gazetesi, Ceylanpınar, Gercüş, 9 Ağustos 1992 49- Hüseyin Deniz, Özgür Gündem gazetesi, Ceylanpınar, 9 Ağustos 1992 50- Musa Anter, Özgür Gündem gazetesi, Diyarbakır, 20 Eylül 1992 51- Yaşar Aktay, Türkiye gazetesi, Hani, 9 Kasım 1992 52- Hatip Kapçak, Hürriyet gazetesi, Mazıdağı, 18 Kasım 1992 53- Namık Tarancı, Gerçek dergisi, Diyarbakır, 20 Kasım 1992 54- Orhan Karaağar, Özgür Gündem gazetesi Van muhabiri, Van, 19 Ocak 1993 55- Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesi, Ankara, 24 Ocak 1993 56- Kemal Kılıç, Yeni Ülke gazetesi, Şanlıurfa, 18 Şubat 1993 57- Mehmet İhsan Karakuş, Silvan gazetesi, Silvan, 13 Mart 1993 58- Ercan Güre, HHA, Bergama, 20 Mayıs 1993 59- İhsan Uygur, Sabah gazetesi, İstanbul, 6 Temmuz 1993 60- Rıza Güneşer, Halkın Gücü gazetesi, İstanbul, 14 Temmuz 1993 61- Ferhat Tepe, Özgür Gündem gazetesi, Bitlis, 28 Temmuz 1993 62- Muzaffer Akkuş, Milliyet gazetesi, Bingöl, 20 Eylül 1993 63- Ruhi Can Tul, TDN, Kırıkkale, 14 Ocak 1994 64- Nazım Babaoğlu, Gündem gazetesi, Siverek-Urfa, 12 Mart 1994
65- Kamil Koşapınar, Zaman gazetesi, Erzurum, 19 Mart 1994 66- İsmail Ağay, Özgür Ülke gazetesi, Batman, 29 Mayıs 1994 67- Erol Akgün, Devrimci Çözüm dergisi, Gebze, 8 Eylül 1994 68- Bahri Işık, Çağdaş Marmara gazetesi, İstanbul, 17 Eylül 1994 69- Ersin Yıldız, Özgür Ülke gazetesi, İstanbul, 3 Aralık 1994 70- Onat Kutlar, Cumhuriyet gazetesi, İstanbul, 11 Şubat 1995 71- Seyfettin Tepe, Yeni Politika gazetesi, Bitlis, 28 Ağustos 1995 72- Metin Göktepe, Evrensel gazetesi, İstanbul, 8 Ocak 1996 73- Kutlu Adalı, Yeni Düzen gazetesi, Kıbrıs, 8 Temmuz 1996 74- Yemliha Kaya, Halkın Gücü gazetesi, İstanbul, 27 Temmuz 1996 75- Selahattin Turgay Daloğlu, serbest gazeteci, İstanbul, 9 Eylül 1996 76- Reşat Aydın, AA, TRT, 20 Haziran 1997 77- Ayşe Sağlam, serbest gazeteci, Derince, 3 Eylül 1997 78- Abdullah Doğan, Candan FM, Konya, 13 Temmuz 1997 79- Ünal Mesuloğlu, TRT, Manisa, 8 Kasım 1997 80- Mehmet Topaloğlu, Kurtuluş dergisi, Adana, 1998 81- Ahmet Taner Kışlalı, Cumhuriyet gazetesi, Ankara, 21 Ekim 1999 82- Hrant Dink, Agos gazetesi, İstanbul, 19 Ocak 2007 83- Engin Çeber, Yürüyüş dergisi, İstanbul, 9 Ekim 2008 DİHA

NOT: Çok Şükür, bugün hiçbir gazeteci öldürülmüyor.

Cemil Özyıldırım

Kaynak: Facebook