Türk’ün Marşı 98 yaşında.. Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın (Mehmet Akif Ersoy)

Türkün Marşı 98 yaşında

Doğum günümüz, yaş günümüz, evlilik yıldönümümüz gibi manevi değerlerimizi hatırlayıp kutlarken, millet olmanın şuurunu ve varlığını yaşatan milli değerlerimizi de göz ardı etmemiz gerekiyor. Her yıl 12 Mart İstiklal Marşı’nın kabulünün 98.’nci yıldönümüydü. Milli marş veya ulusal marş olarak da bestelenen dizeler, ulusların bağımsızlığını sağlarken, ülkelerin yurduna, bayrağına, yaşadığı toprağına olan bağlılığını ve sevgisinin bir sonucuydu. Ancak kutlanması unutulan istiklal marşının yıldönümlerinde, unutulan asla istiklal marşı değil, unutturulmaya çalışılan bir tarihti. Oysa milletimiz, İstiklal Marşını ilelebet muhafaza edip yaşatacak bir karakter çizgisinden, aradan geçen 98 yıla rağmen, asla şaşmamıştı.

İstiklal marşının doğuşu

Kurtuluş Savaşı’nın başlarında Maarif Vekaleti İstiklâl Harbi’nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla, 1921’de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya toplam 724 şiir katıldı. Kazanan güfteye 500 lira para ödülü verilecekti. Burdur milletvekili olan Mehmet Akif Ersoy, bu nedenle yarışmaya katılmak istemedi. Ancak yakın dostu olan Maarif Vekili Hamdullah Suphi, ‘’İstersen bu ödülü sana vermeyiz. Savaşta ordunun ihtiyaçları için bağış yapabilirsin’’deyince, Mehmet Akif Ankara’daki Taceddin Dergahında yazdığı, İstiklal Harbinin milli şuurunu yansıtan şiirini yarışmaya gönderdi. 724 şiir arasında yapılan elemeler sonucu, yarışmayı kazanan Mehmet Akif Ersoy’un şiirini, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver Türkiye Büyük Millet Meclisinde kürsüye çıkarak okudu.

Akif’in şiirine itirazlar

12 Mart 1921’deki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk oturumunda Meclis Başkanlığı kürsüsünde Abdülhak Adnan (Adıvar) oturuyordu. Yarışmaya gelen güftelerden 7’si seçilip Meclis’e havale edilmişti. İstiklal Marşı şiirini, şiddetle alkışlayanlar olduğu gibi, karşı çıkan milletvekilleri oldu. Bunlardan ilki, Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’di. ‘Şiirleri edebiyatçılardan oluşan bir komisyona havale edelim, marşa onlar karar versin’’ diyen Hilmi Bey taraftarları ile ‘’Hayır, marş işi bizzat bu Meclis’in işidir’’diyenler arasında, kıyasıya bir mücadele vardı. Meclis oturumunda Burdur Milletvekili Mehmet Akif Ersoy’da sessizce sırasında oturuyordu.

İstiklal Marşı’na karşı çıkanlardan milletvekili Besim Atalay ise, millî marşların halkın ruhundan fışkırması gerektiğini, ödül için yazılmış bir şiirin milletin ortak hissiyatını dile getiremeyeceğini ısrarla savunmakta ve 15 milletvekilinin muhalefet bayrağı açtığını itiraf etmekteydi. Hamdullah Suphi Bey ise kürsüye çıkarak, Akif’in yarışmaya ödül konulduğu için katılmadığını, kendisinin ısrarı üzerine ve ödül şartının kaldırılması durumunda katılmaya razı olduğunu anlatması da, tartışmaları yatıştırmadı. Ardından Dr. Suat Bey ile Hacı Tevfik Efendi, Akif’in şiirini destekleyen konuşmalar yaptı. Onlara cevap, Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Beyden geldi ve şunları söyledi:

“Arkadaşlar, mesele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu kavrayabilecek bir marş ise, ona ufacık bir yakışıksızlık, pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyleyemiyorum, kusura bakmayınız Katiyen Hamdullah Suphi Beyin isticaline (marşın kabulü için acele etmesine) iştirak edemem. Benim teklifim şiirlerin incelenmesi için özel bir komisyona havale edilmesidir. O özel komisyon, seçtiği manzumenin sahibini çağırır, der ki: ‘’Şu mısraı çıkarsanız veya şu mealde değiştirseniz ve şu kelimenin bununla değiştirilmesi mutlaka gereklidir. Sahibi bu değişikliklere elbette onay verir ve o zaman manzume daha parlak olur.”

Tunalı Hilmi’nin asıl planı bir talebe gibi imtihana sokmak istediği Mehmet Akif’in bunu reddedeceği için, yarışmadan çekilmesini sağlamaktı. Bunlar olurken bir de önerge savaşı başladı. Karesi (Balıkesir) Milletvekili Hasan Basri (Çantay) ve arkadaşları, bu oyunu bozmak için Akif’in şiirinin oylanmasını talep etti. Ancak Tunalı Hilmi’nin ekibi, 7 şiiri de komisyona havale ettirmekte ısrarlıydı. Meclis’teki ağırlık gerçi Akif’ten yana idi ama, Tunalı Hilmi Bey son hamlesini de yaptı ve ‘’Canım aceleye ne gerek var?. Akif’in yazdığı marş şiirinin tebdil edilmesi (değiştirilmesi) ihtimali vardır” dedi. Kırşehir mebusu Yahya Galip Bey de, oturumu izleyen Mehmet Akif için, bizzat kürsüye çıkıp şiirini okuması için bir önerge verdi. Ancak o sırada etraflarına bakanlar, Mehmet Akif Ersoy’un bir grup arkadaşı ile oturdukları sıranın boşaltıldığını gördü. Zaten Meclis Başkanı müzakereyi bitirdiğini açıklıyordu.

Sıra oylamaya gelmişti. Bu arada Refik Şevket Bey’in sesi duyuldu: “Akif’in şiirinin aleyhinde bulunanlar da ellerini kaldırsınlar ki, muhaliflerin miktarı anlaşılsın.”. Muhaliflerden hiç biri, gizlilik perdesi arkasından çıkıp el kaldırmayınca, Akif’in şiirini kabul edenlerin kalkan elleri, ezici bir çoğunluğu oluşturdu..

Milli Marşın bestesi değişti

Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı’nın güftesini, şiirlerini topladığı Safahat adlı kitabına dahil etmedi. Bunun nedenini ‘’ İstiklâl Marşı benim değil Türk Milleti’nin eseridir’’ diye açıkladı. 2 yıl sonra şiirin bestelenmesi için ikinci bir yarışma açıldı. Seçici bir kurul 24 beste arasından Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti. 1930 yılına kadar çalınan beste, bu tarihten sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör tarafından değiştirildi.Cumhuriyet tarihinin ilk bestecilerinden olan Cemal Reşit Rey kendisi ile yapılan bir röportajda, Üngör’ün bestesini 1922 yılında başka bir güfte üzerine yaptığını, İstiklal Marşı için düşünülerek bestelenmediğini belirtmişti. Dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonisini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yaptı.
Osman Zeki Üngör’ün yakın dostu olan Cemal Reşit Rey, söz ve melodide yer-yer görülen uyum (Prozodi) eksikliğinin, örneğin “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak’’ mısrası ezgili okunduğunda “şafaklarda” sözcüğünün iki müzikal cümle arasında bölünmesi ile ortaya çıktığına işaret etti. Bu nedenle sadece ilk iki dörtlük, beste eşliğinde İstiklâl Marşı olarak söylendi.

Erdoğan’dan bir eleştiri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mart 2018’de muhtarlarla Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde yaptığı toplantıdaki konuşmasında, 97.’nci yılı kutlanan İstiklal Marşı’na da değindi.
Erdoğan Milli Marş için şunları söyledi:

“Önceki gün İstiklal Marşımızın kabulünün yıl dönümüydü. En büyük üzüntüm bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin yapılamamış, bulunamamış olmasıdır. O beste ile güftenin birbirini tamamlaması çok önemlidir. Burada bestekarlara iş düşüyor. İstenilen beste yok. Temenni ederiz ki o da çıkar. Hayıflanacak daha başka meselelerimiz de var. 34 yıllık terörle mücadelemizi hakkıyla ifade edecek bir şiirimiz, marşımız da yok. Şu anda Fırat Kalkanı, Afrin biz bununla ilgili bir İstiklal Marşı demeyim ama, oraya tırmanamazlar, yetişemezler. Hiç olmazsa mehter marşı gibi bir marşı da yazamazlar mı? Bunu hazırlasınlar. Evde torunum bile mehter marşıyla yürüyor. Askerimizi de ayrıca mehter marşı ile yürütür gibi yeni marşlar ile yürütelim. Aynı şekilde 15 Temmuz gibi büyük bir destanı Akif’in Çanakkale ve İstiklal mısraları kıvamında anlatacak bir şiirimiz, marşımız da mevcut değil. Şiirlerini sadece lafla değil yüreğiyle de yazacak şairlerimize büyük görev düşüyor.”

Mehmet Akif Ersoy kimdir?

20 Aralık 1873’te İstanbul’da doğan Ersoy’ın babası Fatih Medresesi müderrislerinden Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Devleti’ne bağlı Arnavutluk’un İpek kazasına bağlı Şuşise Köyü’nden İstanbul’a gelmişti. Ersoy’un annesi Emine Cemile Hanım ise Buharalı Mehmet Efendi’nin kızı olarak Samsun’da doğmuştu. Mehmet Tahir Efendi, oğluna ebced hesabıyla doğduğu yıl olan 1290’a karşılık gelen Rağif ismini vermişse de, çevresi tarafından Akif olarak çağrıldı. Akif dışında bir de Nuriye adında bir kızları bulunuyordu.

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl…
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddım var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hak’kın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahâdetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım,
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden nâ’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl

Not:
Allah bir daha bu millete istiklal marşı yazdırmasın (Mehmet Akif Ersoy)

Cemil Özyıldırım