Mani-pür-losyonlu tatil !.. Cemil Özyıldırım’ın kaleminden..

Mani-pür-losyonlu tatil !..

Dolar patladı, Euro fırladı, Enflasyon şahlandı, zam yağmur gibi yağdı ve bu ortama siyasette isim bulma yarışı başladı. Önce dış güçlerin algı operasyonu aşılanmaya çalışıldı. Sonra ekonomik kriz diyenler hemen susturuldu. Cumhurbaşkanımız imdada yetişti, yastık altındaki altınlarınızı, biriktirdiğiniz dolarlarınızı bozdurun TL’ye çevirin.’’Yerli ve Milli olalım’’ diye seslendi. Son olarak da ekonomideki ateşli hastalığa ‘’Manipülasyon’’ (Mani-pür-losyon=Çok kokulu para) teşhisi koydu.

Ben de her tıraştan sonra sürdüğüm mani-pür-losyonumu bavula koydum, yerli ve milli TL’mi de cüzdanıma karınca-kararınca yerleştirip, eşimle tatile çıktım.
Rotamız, hem tatil, hem de Alanya’daki kayınbiraderi ziyaret etmeye yönelikti.
Tanıdık uçak bileti şirketinden kampanyalı bir bilet bulup, Antalya’ya uçtuk. Antalya havaalanının iç hatlar salonu kapısından çıkınca, çevreyi kurdukları masalarla kuşatmış tur şirketleri ile karşılaştık. Daha önceleri geldiğim Antalya’da, seyahat edilen uçak şirketlerinin Alanya’ya, Antalya’ya, Side’ye, Manavgat’a makul ücretlerle (20 TL) yolcularını taşıyan minibüs ve otobüsler ortalıkta yoktu.
Bu taşımacılık kaldırılmış, yolcular tur şirketlerinin insafına terk edilmişti. Mecburen birine yanaştık ve o günkü dolar kurundan hesaplanan adam başı 50 TL ücreti ödeyerek, Alanya’ya gidecek minibüse bindik.

Yaklaşık 2 saatlik yolculuk sırasında minibüs şoförü, yol kenarında büyük bir dinlenme tesisinde yarım saatlik mola verdi. Eşim çayını içerken, ben de merak edip, raflarında bisküviden, gofrete, çikolataya, şekerlemeden sakıza, sıvı yağdan dondurma ve kahveye, çoğunlukla da hediyelik eşyaya kadar geniş bir yelpaze oluşturan tesisin ürünlerini görmek istedim. Ama ‘’O da ne?’’ şaşırıp kaldım. Bütün ürünlerin üzeri dolar etiketliydi.
Bir mağaza görevlisi hanım biraz sonra elinde hesap makinesi ile yanıma geldi. Kendisine ‘’Bunların üzerinde neden Türkçe etiket koymuyorsunuz’’ diye sordum. Gülerek ‘’Siz hangi ülkede yaşıyorsunuz beyefendi. Bu çevrede dolar ve euro ile alış-veriş yapılır. Türk lirası verecekseniz dolar kurundan hesabını yaparız.’’ yanıtını verdi.
Vay benim yerli ve milli TL’min başına gelenleri görüyor musunuz.?. Bu arada tezgahtar kız ‘’Beyefendi merak ettim hangi kokuyu kullanıyorsunuz. Kokusu çok güzel bir losyon’’ diye havayı yumuşatmak istedi.
“Mani-Pür-Losyon kızım. Amerikan losyonu’’ cevabım üzerine ‘’Aaaa.. bu markayı ilk defa duyuyorum.’’ diye şaşkınlığını ifade etti.. Cep telefonumla etiketlerin resmini çekmek istedim. Tezgahtarlar bir iken üç oldu ve resim çekmenin yasak olduğunu ihtar ettiler..

Ertesi gün İstanbul’da kararlaştırdığımız gibi, aile dostu arkadaşlarımız Hanife ve Nevin hanımlarla da buluştuk. Kayınbiraderin geniş evi, bizi dolarlı-euro’lu otellerde gecelemekten kurtardı. Bir gün sonra yine ‘’Mani-Pür-Losyon’’umu sürerek Alanya çarşısını gezmeye çıktım.
Eşarptan ayakkabıya, gözlükten mayoya, şorttan şapkaya, hatta güleceksiniz ama, erkek çorabına kadar her şey, dolar ve euro üzerinden satılıyordu. Gözlerim fiyat denetimi için görevlendirilen zabıtaları aradı ama nafile..
Gözlediğimde ise, Türk ziyaretçiler yabancılardan daha fazlaydı. Zaten çoğunluğunu Almanların oluşturduğu ve yıllar önce Alanya’ya yerleşmiş yabancılar, hem Türkçe öğrenmiş, hem de Türk parası ile alış-veriş etme alışkanlığını kazanmıştı.

Birkaç gün sonra bir araba kiralayıp Manavgat şelalesini, Didim çayını, Didim mağarasını Sapadere Kanyonunu, Cüceler Mağarasını gezmek istedik. Renta-Car şirketlerini dolaşarak fiyat sormaya başladım. Hepsi dolar ve euro ile çalışıyordu. Modeli düşük araçların günlük kirası, dolar-euro karşılığı 250-300 TL, modeli yüksek araçlar ise 400-500 TL aralığında idi.
Altından sesler gelen Fiat marka 2001 model bir arabayı dolar kurundan 250 TL’lik bir fiyat hesaplanarak kiraladık. Eşim ve dostlarımızla Manavgat’ta idik.
Eşsiz bir doğa manzarası sunan Manavgat şelalesine 5 lira giriş ücreti ödenirken, müzelere ve ören yerlerine basın kartı ile girildiğini hatırladım. Eski geçerliliğinin kalıp kalmadığını anlamak için basın kartımı gösterince hayret, benden ücret almadılar.
Manavgat’tan ayrıldıktan sonra, Alanya’ya 35 kilometre uzaklıktaki Cüceler Mağarasına uğradık. Mağaranın yanı sıra turizme açık diğer yerlerin işletmesi, Alanya Belediyesinden ihale ile alınmıştı. Şirketin 8 lira olan mağara giriş ücretini öderken, Manavgat uygulamasından cesaret alarak gazeteci olduğumu söyledim.
Gişe memuru yüzünü buruşturarak basın kartımı istedi. Çıkarıp verdim. Önünü arkasını inceleyip, hangi gazetede çalıştığımı sordu.
Emekli olduğumu söyleyince ‘’Biz emeklilere ayrıcalık tanımıyoruz’’ diye kartı hemen iade etti. Aynı şeyin Didim mağarası ve Sapa Dere Kanyonunda da olmaması için, 10 TL giriş ücreti hemen ödendi. Turizme açık yerler bağlı belediyelerden, ihale yoluyla adeta şirketlere dağıtılmıştı.

Su akar, insan bakar!..

Bu benzetme, su sıkıntısı çekilen yerlerde halkın dilindeki bir tekerlemeydi. Manavgat şelalesindeki ihtişamı zevkle izleyen insan manzaraları, tam bu tekerlemeye uygundu. Manavgat çayı gibi gürül-gürül akan Yerli ve Milli akarsularımız, ne yazık ki çevre kirliliği, bilinçsiz sulama, yanlış politikalar, aşırı nüfus artışı gibi nedenlerden, gelecek için hiç de olumlu bir tablo çizmiyor.
Yapılan araştırmalar, Türkiye’nin, Avrupa ülkeleri arasında en üst düzeyde su güvenlik tehdidine sahip olduğunu gösteriyor.
Bu tehdit, yoğun nüfuslu ülkemizin çoğu bölgelerinin yüksek, ya da çok yüksek düzeyde su kıtlığı ile karşı karşıya kalabileceğinin işareti olarak değerlendiriliyor.

Yapılan araştırmalarda havzalarda yüzey sularındaki azalmanın, 2030, 2050 ve 2100 yıllarında, % 20, % 35 ve % 50′ i bulabileceğini ortaya koyuyor.
Ayrıca 2100 yılında Türkiye’nin Güney Akdeniz alanları etrafında artan su kıtlığının kurak alanların genişlemesine yol açabileceğine dikkat çekiliyor. Türkiye’nin akış yönünden en düzenli akarsularından ve ortalama debisi 149 m3/sn olan Manavgat çayı, Akdeniz bölgesinde Batı Toroslar üzerinde bulunan Şeytan Dağı yamaçlarından doğan derelerin birleşmesiyle oluşuyor. 93 km uzunluğundaki Manavgat Çayı, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda Manavgat ve Side’nin doğusunu geçerek, alüvyonlu bir kıyı ovasından Akdeniz’e dökülüyor.
Manavgat çağlayanın 4-5 m’lik bir falezden dökülmesine karşın, geniş bir alan üzerinde coşarak akışı görülmeye değer bir manzara oluşturuyor.
Bir de Manavgat’ın Ahmetler köyünde Ahmetli ya da Ahmetler Kanyonu var ki, 14 köyün su ihtiyacını karşılıyor. Güçlü su gücü, bazı kişilerin dikkatini çekmiş ki, HES yapılma kararı alınmış. Fakat direnen köylüler, idari mahkeme kararı ile şimdilik bu girişimi durdurma gücünü bulmuşlar.

Alanya’ya 40 km uzaklıktaki Sapa Dere kanyonuna gelince.. İrili-ufaklı çağlayanlar ile suyun insan için ne kadar değerli ve hayati olduğunu hatırlatan görsel bir zenginlik sizi karşılıyor.
Yeni keşfedilen kanyon, Şelale ve mağara konusunda, yıllarca saklı kalmış bir cennetmiş. Son 5 yılda daha yeni-yeni turist geldiği belirtilen kanyonun önemi bir anda artmış ve doğa turizminin uğrak bölgesi haline gelmiş. Orta Torosların önemli yükseltilerinden biri olan Akdağ’ın güney yamaçlarına konumlanan Sapa Dere kanyonu, vadi tabanında coşkun akan akarsuyu ve bu akarsu üzerinde oluşan sayısız şelalesiyle ünlü. Çağlayarak akan su, göletleri meydana getirip, sayısız şelaleleri ile göz kamaştırıyor. İçinde yüzebilecek büyük doğal havuzu şelalenin aktığı yerde bulunuyor. Ne yazık ki, yerli ve milli olan bu suyumuzdan, sadece orada konuşlanan restoran, elektriğini üreterek yararlanıyor.

TUİK tarafından köyler haricinde tüm belediyelere uygulanan 2012 yılı Belediye Su İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre, 2.950 belediyeden 2.928’ine içme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verildiği, Belediyeler tarafından su kaynaklarından içme ve kullanma suyu şebekesine 4,9 milyar m3 su çekildiği anlaşılıyor.
Çekilen suyun %48,9’u barajlardan, %28,3’ü kuyulardan, %19,2’si kaynaklardan, %2’si göl, gölet veya denizlerden, %1,6’sı akarsulardan sağlandı.
Manavgat Şelalesi, Sapa Dere Kanyonu gibi yerli ve milli su kaynaklarımız olmasına rağmen, ‘’Neden değerlendiremiyoruz’’ sorusu, beni böyle bir araştırmaya itti.
Bu arada Yerli ve Milli Türk lirasının, içinde bulunduğu durumu gözleme şansım da oldu.
Anladım ki, altınlar yastık altından, dolarlar kasa ve cüzdanlardan pek çıkmamış.
Eşim de, ‘’Bu koku hiç sana uygun değil’’ deyince de, ‘’Mani-Pür-Losyonu’’ bir daha kullanmadım.

Cemil Özyıldırım