Kütüphane ve kitap fakiriyiz!.. Moldova bizi geçti.. Cemil Özyıldırım’ın düşünülmesi gereken tespiti

Kütüphane ve kitap fakiriyiz!..

Her yıl tarih 26 Mart’ı gösterirken, ‘’Kütüphane Haftası’’nda kütüphanelere zenginlik katan kitaplar da hatırlanıyor. Ancak kitaplar hatırlanmanın ötesinde, okunmayı bekliyor. ‘’Peki okunuyor mu’’ sorusuna, yanıt vermek, hayli zorlaşıyor. Kütüphane sayılarına bakıldığında, bu zorluğun ana kaynağının, yün bir işlemenin elimizden kaçan ucundan farksız olduğu ortaya çıkıyor. Bu konuda Batı ile aramızda açılan uçurum, kütüphaneye ve kitaba bakış açımız nedeni ile kapatılamıyor. Bugün İngiltere ve Fransa’da toplumun %21’i düzenli kitap okuyor. Türkiye’de bu oran % 0,01’de kalıyor. Japonya’da bir kişi yılda ortalama 25 kitap okurken, Türkiye’de 6 kişiye 1 kitap düşüyor. AB ülkelerinde kişi başına yıllık kitap harcaması 600 dolarken, Türkiye’de 10-15 doları pek geçmiyor. Toplum bilimciler, her şeye rağmen karamsar olmamaya dikkat çekiyor. Çözümün, insan merkezli, birikime ve bilimselliğe dayalı toplumsal projelerin hayata geçirilmesi ile sağlanabileceğinin altı çiziliyor.

Kitap için söylenmiş özlü sözler, inceli-kalınlı ciltler arasındaki sayfalarda yazılanların değerine vurgu yapıyor. Örneğin, ‘‘Kitabı dolaba değil, kafana koy’’, ‘’Bilginler unutur, kitap unutmaz’’, ‘’Hiçbir gemi bizi kitaplar kadar uzaklara götüremez’’, ‘’En eski kitaplar bile, onları okumamış kişiler için yenidir’’, ’’ Her kütüphane bir cezaevi kapatır’’ sözleri, kitap edinmenin ve okumanın yararına işaret ediyor.

Okuma alışkanı 70 bin kişi

Uluslararası okuma alışkanlıkları araştırmalarının sonuçlarına bakıldığında, ülkemizin sıralamada pek parlak bir yerde olmadığı anlaşılıyor. Türkiye’de okuma alışkanlığına sahip ancak 70 bin kişi bulunuyor. ’’Birleşmiş Milletlerin İnsani Gelişim Raporu’’nda Türkiye, 173 ülke arasında 86’ncı sırada yer alıyor. Günümüzde okul tahtası ile kibrit kutusu boyutundaki dijital pencereler arasında, adeta saatlerce hipnotize olan gençlerimiz, ne yazık ki giderek kitaptan uzaklaşıyor. Bu nedenle bilgi çağını bilgisizce yaşayan genç nesli, bu bağımlılıktan kurtarmak ve tekrar okumaya sevk etmek için, akademisyenlere, araştırmacılara, öğretmenlere, anne ve babalara önemli görevler düşüyor.

Moldova bizi geçti

‘’Uluslararası Okur-Yazarlıkta İlerleme Çalışması’’, (PIRLS – Progress in International Reading Literacy Studies) 35 ülkenin katıldığı ve 500 puana dayalı kitap okuma oranı araştırmasında, İsveç birinci, Hollanda ikinci, İngiltere üçüncü, Türkiye ise Moldava’nın altında 449 puan toplayarak 28. oldu. OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) yaptığı öğrenci değerlendirmesine göre, 15 yaş dünya çocuklarından okul dışındaki Amerikalı öğrenciler günde 18,4 dakika, Koreli öğrenciler 30 dakika kitap okuyor. Bağımsız Eğitimciler Sendikası’nın Türk toplumunun kitap okuma alışkanlığı ile ilgili yaptırdığı 2006 yılı anket sonuçlarına göre ise, Türk insanı günde ortalama 5 saat televizyon izlerken, kitap okuma için yılda sadece 6 saatini ayırıyor.

Türkiye alt sıralarda

Gazeteler, televizyonlar dergiler siyaset, futbol ve magazin odaklı gündeminden başını kaldırıp da, ‘’Kütüphaneler’’ haftasına ekranlarında ve sayfalarında nedense gereken önemi vermiyor.Çünkü medya için, bir adamın köpeği ısırması önemli bir haber olarak görülüyor. Oysa Türkiye’de 900 yıllık bir kütüphane geleneği olduğu, tarihi belgelerde ortaya çıkıyor. Osmanlı İmparatorluğunun ilk dönemlerinde kütüphaneler, camii, türbe, medrese ve imarethane gibi kurumlar içinde yer alıyor. Daha sonraları kurulan vakıflar da, bu geleneği yaşatmaya çalışıyor. Ancak günümüzdeki kütüphaneciliğe dönük çalışmalara bakıldığında, kütüphane sayısı açısından ‘yetersizlik’’ dikkati çekiyor.

Türkiye’de kütüphanelerimiz ile ilgili gelişmeleri, Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Yılmaz, Uluslararası Kütüphane Dernekleri Federasyonunun (IFLA) yayımladığı “Dünya Kütüphane Haritası” verileri ışığında, Türkiye’deki kütüphanelerin durumunu şöyle açıklıyor:

‘’ Türkiye’de 2016 sonu itibarıyla Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bin 137 halk kütüphanesi hizmet verirken, Türkiye ile yakın nüfuslara sahip Fransa’da 16 bin 100, İtalya’da 6 bin 42 ve Almanya’da ise 5 bin 21 halk kütüphanesi var, Türkiye’den çok daha az nüfuslu Polonya’da 8 bin 50, Romanya’da 2 bin 406 ve Çekya’da 6 bin 245 halk kütüphanesi bulunuyor. Halk kütüphanelerinde çalışan personel sayısı itibarıyla Türkiye, çok olumsuz bir tabloya sahip. Bu kütüphanelerde 2017’de toplam 3 bin 490 personel, bunun da sadece 584’ü kütüphaneci olarak çalışırken, Fransa’da yaklaşık 30 bin, Almanya’da 11 bin, Polonya’da 14 bin ve İspanya’da 13 bin personel bulunuyor. Avrupa Birliği (AB) baz alındığında nüfusa göre Türkiye’de, 12 bin 693 halk kütüphanesi olması gerekirken, bugün bu sayı bin 137’dir. Avrupa Birliğinde ortalama 6 bin 300 kişiye, Türkiye’de yaklaşık 70 bin kişiye bir halk kütüphanesi düşüyor. Aradaki 10 kat fark, oldukça büyük. Kısa, orta, uzun vadeli bir strateji ve politika belirlemek gerekiyor. Türkiye’nin halk kütüphaneleri konusunda 10, 25, hatta 50 yıllık stratejilere ve bakış açılarına ihtiyacı vardır. Günlük ve kişilere bağlı yaklaşımlar sorunları çözmez, artırır. Özellikle kütüphane ve personel sayısı en kritik sorundur. Böyle giderse kütüphaneler gelecekte yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.”

Kütüphane sayısı yetersiz

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Kütüphaneler ve Müzeler Müdürü Ramazan Minder ise, İstanbul’da kütüphane sayısının yeterli olmadığına işaret ederek şunları söyledi:

‘’İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kütüphaneler ve Müzeler Müdürlüğü’ne bağlı 22 halk ve çocuk kütüphanesi var. Hafta içi saat sekize kadar, cumartesi ve Pazar da hizmet veriyor. İlçe belediyelerine ve Kültür Bakanlığı’na bağlı kütüphaneler de bulunuyor. Bütün bu kütüphaneleri topladığınız zaman İstanbul’da sayısal olarak belki yeterli gibi görünecek bir sayıya ulaşıyoruz. Fakat İstanbul için yeterli değil. İlçe halk kütüphaneleri kurmamız gerekiyor. Bunların da kapasitesinin 150-200 bin olmalıdır. Ayrıca İstanbul Şehir Kütüphanesi kurulmalı. Eğer biz İstanbul’daki halkın kentleşmesini, bu şehri daha iyi kullanmasını, kültürel ve tarihi mirasımızın gelecek kuşaklara intikal ettirilmesini istiyorsak, kütüphaneler konusunda ciddi bir ivme kazanmamız gerekiyor. 2014 yılında 24 saat hizmet veren kütüphanemizi, Atatürk Kitaplığı adı ile açtık. Atatürk kitaplığı aslında bir araştırma kütüphanesi, kaynaklar çok zengin. Osmanlıca süreli yayınlar, nadir eserler, el yazmaları haritalar, kartpostallar ile zenginleştirilmiş. Hitap etiğimiz kesim yerli ve yabancı araştırmacılar. Beyaz Masa üzerinden gelen taleplerde, Beyoğlu ve Taksim çevresinde büyük bir şehir kütüphanesi açılması noktasında da talep var. Bu talebi biz karşılayamıyoruz. Çünkü, mekanımız yetersiz. Kütüphaneyi sadece raflarında kitap olan mekanlar olarak görmemeliyiz. Artık bugün dünyada kütüphaneler sosyalleşme mekanı olarak da kullanılıyor. Konferans salonları için, toplumsallaşmak için, ya da kafeterya için de kütüphaneyi kullanıyorlar. Türkiye’de biz bu seviyede değiliz henüz. Bunun yanında okullarda kütüphaneciliği de güçlendirmemiz kaçınılmaz bir gerçek’’

NOT: Düşünmeyen ve üretmeyen akıl, ziyaretçisi olmayan kütüphane gibidir.

Resim 1: Beyazıt Devlet Kütüphanesi. 2- İzmir Milli Kütüphane 3-Kadınlar Kütüphanesi (Fatih)

Cemil Özyıldırım