“Kütüphane binası.. Nedense hep kış şartlarındaki görüntüsü zihnimde duruyor. Belki kışın soğuk günlerinde sığındığım yerdi”

KÜTÜPHANE BİNASI…
Pembe boyalı çok yüksek olmayan, ön ve arkası cam çerçeve ile kaplı yatay bir bina idi, kütüphane binası. Hatırımda çok sayıda binanın aksı kalmıştır fakat en fazla zihnimde yeri Atapark’daki Kütüphane binası oluşturmuştur. Nedense hep kış şartlarındaki görüntüsü zihnimde duruyor. Belki kışın soğuk günlerinde sığındığım yerdi…
Kütüphane binası Cumhuriyet dönemi mimarisini yansıtan zamanın en modern binası idi. Bina, Atapark meydanına bakardı. Park, küçük bir süs havuz, etrafı çiçeklerle ve kauçuk ağaçları ile bezeli hemen sağında da çocuk oyun alanı vardı. Çocukluğumda çocuk oyun alanı gençlerin futbol sahası idi. Çok iddialı maçların yapıldığı, gençlerin kendini göstermek için canla başla koşuşturduğu toprak saha idi…Hemen sol tarafında Gülbahar Hatun Camii vardı. Tarihin derinliklerinden çıkıp zamanın modern binasına adım atıyordunuz. Parkın karşısında Cumhuriyet dönemi mimarisi ile Tekel binası ( bugün ön kısmını bırakıp arkasına AVM yaptırdılar) vardı. Onun hemen yanında tarihi Trabzon surlarının büyük bir burcu şehre selam verirdi.

Kütüphane binasından içeriye adımınızı atınca oranın manevi havası sizi etkisi altına alırdı. Sessizlik ve sıcaklık vücudunuzu sarardı. Romanları, hikayeleri, ansiklopedileri, dünya klasiklerini Türk romanlarını o binada tanıdım. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu, Sabahattin Âli’yi, Tolstoy’u, Mark Twain’in Tom Sawyer maceralarını o binada okudum, orada sevmeye başladım. Kitapları, kütüphaneyi o bina sevdirdi bana…

Orta yaşlı, biraz tombul, kısa saçlı, geniş çerçeveli gözlüklü, uzun elbiseler giyen bir kadın sorumluydu. Girişten merdivenle üst kata çıkınca meclis kürsüsü gibi bir danışma alanı vardı ve orta yaşlı, tombul kadın sizi karşılardı. Yüzünün hiç gülümseyen halini hatırlamıyorum. Biraz ketum olsa da sert ve asabi de değildi. Hangi kitabı istediğinizi sessiz bir şekilde söylerdik ve hemen fişleri karıştırmaya başladı orta yaşlı tombul kadın. O günlerde bilgisayar falan olmadığı için her şey sistematik olarak kataloglara yazılmıştı. Çok kısa bir süreden sonra hangi koridor, hangi sütun, hangi bölüm olduğunu söylerdi ve kitabı oradan alabilirdiniz. Fakat bundan kaydınızı yapar ve kimlik kartınızı alırdı. Ve sıkı sıkıya, sakın kitaplara zarar verecek çizmek, yırtmak gibi işler yapmayın cezası vardı diye cidi cidi uyarırdı…

Okumak için bir roman veya ödev yapmak için kitabı alıp bir köşeye çekilirdik. Etraf sessiz ve sakin… Derin bir huşu içinde herkes kitap okurdu. Bazen orta yaşlı kadının kontrol amaçlı masaların arasından geçip gitmesi tek düzeliği bozardı. Ortam bazen sufi dergahlarındaki ayin yapılıyor gibi sessiz ve sakindi… Orada kalma süren bazen 3-4 saati bulduğunu bilirim. Hatta akşam 18 olunca sorumlu tombul kadın sakin bir şekilde kütüphanenin kapanacağını söylerdi. Kitap okurken başınızı camdan dışarıya çevirince ağaçların rüzgardan sallanması, yağmurun camı dövmesi yada patıl patıl yağan karı seyre dalardım. Soğuktan koşuşturan insanların yanı sıra kuşları, tedirgin bir şekilde kışın ortasında yiyecek bir kaç tane tohum aradıklarını zevkle izlerdim…

Kütüphane binası zihnimde çok derin bir yer bıraktı. Raflara dizili sararmış, eskimiş kitaplar… Hatta kitaplardaki kokuyu içime çekerdim. Bu koku bana çok özel parfüm gibi gelirdi. Kitapların içindeki hikayeler sanki bir anda beni içine alırdı. Romanlardaki karakterlerden bir tanesi ben oluverirdim. Kitaplar, dizi dizi raflar, ansiklopediler görsel bir şölen gibi gelirdi bana. Bir hikaye gibi, rüyada mutlu olan çocukların yüzlerindeki masum ve şefkatli gülümseme hali gibi bir duyguya kaptırırdı beni kütüphane binası.
Hiç bir zaman zihnimden çıkarmadığım bir bina ve bana hep geçmişin güzel hikayelerinden en özel kesiti hatırlatıyor. Belki 30 yıl olmuştur o binaya girmedim. Bazen gitsem mi dediğim olduysa da, zihnimdeki aksı bozar mı?, hatırımdaki eski fotoğraftan başka bir hal almış olur mu? diye içeriye girme cesaretini gösteremedim. Orası benim bazen acılarla bazen hüzünlerle dolu olan doğup büyüdüğüm kentin en güzel hikayelerini içinde barındıran kutsal bir binası olarak hatırımda kalmaya devam edecek.

Ali Değermenci

Kuzeyi Dali