KIZIL SAKAL.. Nam-ı diğer BARBA ROSSA.. Sanki göz kırptı bana

Barbaros - Kızıl Sakal

KIZIL SAKAL…
nam-ı diğer BARBA ROSSA

Ödüm patlardı çocukluğumda. Okula gidecek yaşa gelene kadar, tir tir titrerdim bu heykelin oraya gittiğimizde. Nedense? Her çocuğun öyle bir “korku objesi” vardır ya. Ben de fena tırsardım Barba Rossa’dan.

Hayreddin Paşa filan.. Az ileride türbesi var. Ölmüş adam, kaç yıl önce. Korkma abicim. Yok.. deyim yerindeyse, “üç buçuk atardım”, deniz kenarına her indiğimizde. Yazın da her gece inerdik deniz kenarına. Ya oraya ya da (eskiler bilir) Kaymakamlığın Bahçesi’ne.. Şimdi “Cumhurbaşkanlığı Çalışma Ofisi” denen yerin bahçesine. Salıncaklara…

Anıtın hep arka tarafında oynamaya gayret ederdim. Alanı çevreleyen yaklaşık 50 cm. yüksekliğinde bir taş duvarcık vardır. Onların üzerinde yürürdüm hep. Orta yere çıkmayayım da, Barba Rossa bana bakmasın diye.

Hatta, o taş duvarın üzerinden düşmüşüm bir keresinde (ben tam hatırlamıyorum) üst dişlerim içeri göçmüş de, Rahmetli Anacığım, beni haftalarca Nişantaşı Dişçi Mektebi’ne taşımış. Anlatırdı hep.

Sonra Barba Rossa’nın az ilerisindeki İskele binasının üzerindeki harika lokalde (düğün salonuydu orası) sünnet düğünüm oldu. O yıllarda barıştık. Daha doğrusu, korkumdan sıyrıldım biraz.

O meydandaki en unutulmaz anım da, 1968’in bir haziran günü Sadun Boro ve Oda Boro’nun dünya turundan gelişlerini karşılamak üzere annemle gittiğim gündü. İlkokul Bitirme Sınavı (evet öyle bir sınav vardı) son günüydü. Okuldan direkt oraya indik. Sağanak yağmurdan sırılsıklam olmuştuk. Ama Sadun Boro’ya el sallamıştım.

Bugün, 60 küsur sene sonra, o meydanda “Corona Maskemle” dolaştım bir süre. Barba Rossa ile de selamlaştık.

Sanki göz mü kırptı?
Yoksa, bana mı öyle geldi?

Zafer Arapkirli

Barbaros – Kızıl Sakal