İstibdat rejimleri can yakar..

Zafer Arapkirli

İSTİBDAT REJİMLERİ CAN YAKAR…

Siz hiç, evdeki çocuğunuzu “Merak etme akşam babanla birlikte döneriz” diye bırakıp mahkeme salonlarında tırnaklarınızı yiyerek bekleştiniz mi? Ve bir duruşma salonundan “evde kararı nasıl izah edeceğinizi bilemeden” ayrıldınız mı?

Siz hiç, 40 yıllık arkadaşların üstelik aynı suçtan birlikte girdikleri cezaevinden bir kısmının bırakılacağı haberine sevinemeden, yanınızdaki “diğer arkadaşın eşinin üzülmemesi için” sevincinizi içinize atıp gözyaşlarına boğulup sarsıla sarsıla ağladınız mı?

Siz hiç, kim bilir ne kadar uzun süre kalmak üzere cezaevine sevk edilirken, tahliye olma sevincini için için kutlayan arkadaşınıza sarılıp kutlamak zorunda kaldınız mı?

Siz hiç, 7’si tahliye edilecek ama 5’i en az Eylül ayının ortalarına kadar tutuklu kalacak arkadaşlarınızın dostlarınızın yoldaşlarınızın hangisine ne diyeceğinizi bilemeden, buğulu gözlerle vedalaştınız mı?

Çağlayan’da bu duygularla çıkıyoruz binadan.

Bunları yaşatanlar için söyleyecek sözlerimiz var tabii. Ama hepsini söyleyemiyoruz. Hepsini haykıramıyoruz. En azından bugün.

İstibdat böyle bir şey aslında. Her içinden geçeni her zaman söyleyememek. Ama bir yandan da pek çokları sinmiş otururken, en azından “Kahrolsun İstibdat” diye bağırabilmek. Sonunda yenilecek olanların “onlar” olduğunu bilmenin rahatlığı ve onuru ile suratlarına haykırabilmek zalimlerin.

Bu ülkenin zindanları, hep haktan yana adaletten yana insanlarla bu vatanı ve bu toprakların insanlarını gerçekten seven insanlarla doldu doldu taştı.. Bugün de neredeyse ağzına kadar dolu.. Otobüsler cezaevlerine sürekli adam taşıyor, karakollardan ve adliyelerden. Hem de o elleri kelepçeli insanların ve ailelerinin alın terleri ile ödedikleri vergilerle alınan yakıtla çalışan otobüsler.

Ama bu ülke bir gün istibdattan arınacaksa, özgürlük şarkıları söylenecekse sokaklarda, adalet gelecekse, gerçek adalet… O insanların alın terleri ile o insanların, o onurlu insanların , o başını eğmeyi reddeden insanların, o biat etmeyi akıllarından bile geçirmeyen insanların mücadeleleri ve alın terleri ile olacak.

Doğruyu yanlışı görüp de yazmaktan konuşmaktan çekinmeyen, anlatmaktan ürkmeyen tırsmayan gazeteciler sayesinde olacak. “Eline tutuşturulanı” değil gerçeği, sadece gerçeği yazıp çizebilen anlatabilen yiğit basın emekçileri ile kazanılacak o özgürlük.

Ve o gün gelene kadar boyun eğersek, yüreğimiz kurusun.
Ve o gün gelene kadar zalimlere “evet” dersek, analarımız haklarını bizlere helal etmesin.
Ve o gün gelene kadar kimsenin eteğini öpersek, bugüne kadar emdiğimiz süt, yediğimiz ekmek haram olsun.

Bu da kayda geçsin.

Zafer Arapkirli