Hollandalı ressam Van Gogh, geçirdiği sinir krizinde kulak memesini kesti, peçeteye koydu ve bir hayat kadınına verdi. 37 yaşında öldüğünde 800’den fazla tablo, bini aşkın çizim bıraktı. Halit Çelik Budak’tan nefis bir derleme

Pazar yazıları (13)… 21 Nisan 2019

Tarih 28 Aralık 1888… Hollandalı dahi ressam Vincent Van Gogh, geçirdiği sinir krizi sonrası kulak memesini kesip, kanlar içinde bir peçeteye koyup bir hayat kadınına verir… Muhtemelen bunu çok sevdiği ressam dostu Paul Gauguin’e vermesini ister… Kulağını kestikten sonra ruhsal sıkıntılarının, sinir krizlerinin şiddeti artmış, iki sene sonra da göğsü ile karnı arasına ateş edip, intihar etmiş… 30 Mart 1853’de doğmuş, 37 yaşında hayata veda etmiş… Geriye sekiz yüzü aşkın tablo, bini aşkın çizim bırakmış…

Perşembe akşamı Frankfurt’ta Cinestar sinemasına gittim… 7 nolu salonda gösterilen film için 9,90 Euro ödeyip bir bilet aldım. Çoktandır beklediğim filmin Almanya’da ilk gösterisine katıldım… ‘Van Gogh’- Sonsuzluğun Kapısında (İng. At Eternity’s Gate / Alm. An der Schwelle zur Ewigkeit)’ 2018 Yapımı… 110 dakika… Başrolde Amerikalı aktör Willem Dafeo… Film ilk kez 2018 Venedik Film Festivali’nde gösterilmişti… ABD’de seçkin bazı kentlerde gösterildikten sonra nihayet 18 Nisan akşamı Almanya premiyeri yapıldı…

Avrupalı saygın sinema ve sanat dergileri, gazeteleri sanat sayfalarında filmi günlerdir sayfalarca değerlendiriyorlar… İnternette okuyabilirsiniz… Ben ne sanat ne de sinema eleştirmeniyim… Okuduğumu, izlediğimi aktarıyorum… Kapalı mekanlardan, soğuk havalardan, Paris’in karanlık gecelerinden bunalan Van Gogh 1888’te güney Fransa’da Arles’e gider. Film Arles’ten başlayıp ölümüne kadar yaşamı…

Van Gogh hakkında daha önce de 3-4 film çevrilmişti… Bu film diğerleri gibi bir belgesel değil… Film Van Gogh’u başka bir ressam gözüyle anlatıyor… Çünkü filmin rejisörü Amerikalı ünlü ressam ve rejisör Julian Schnabel… (fotoğrafta sağdaki) Arasıra iddialı sanat filmleri çeviren Schnabel, ‘Van Gogh’un hayatını değil, filmde Van Gogh olmak nedir onu anlattım’ diyordu zaten bir dergide… Schnabel’i Frankfurt’ta yaşayanlar tanıyabilir… Çünkü tarihi Alte Oper’in hemen yanındaki Opernturm isimli devesa binanın yine devasa giriş holünde 14 metre X 13,4 metre devasa bir tablosu var Schnabel’in… Frankfurt’ta binanın önünden geçenlerin, yolu düşenlerin kapıdan içeri bir göz atmasını tavsiye ederim…

Hayatta iken tek bir tablosu bile satılamayan Van Gogh’un dahi bir ressam olduğu ancak ölümünden çok sonra fark edilip hazin bir yaşamı olmuş… ‘Resimlerimin satılmadığı gerçeğini değiştiremem. Fakat bir gün gelecek, insanlar resimlerimin kullanılan boyadan daha değerli olduğunu kavrayacaklar’ diyerek hep resim yapmış… Parasızlık, açlık… Kardeşi Theo’ya yazdığı mektupta ‘Aylar sonra ilk kez sıcak çorba içtim’ diyor… Yaşamını ancak kardeşi Theo’nun maddi desteğiyle sürdürebilen Van Gogh, sanat aşkıyla neredeyse tüm parasını boyalarına harcar…

İnsan niye çıldırır… Akıl sağlığını kaybetmek nedir… Deha ve psikoz içiçe galiba… Bunlar derin konular ama filmi izledikçe bir başka oluyor insan… Van Gogh, ‘İçimde büyük bir ateş var ama insanlar onun yanına ısınmak için gelmiyor, sadece dumanı görüyorlar’ diyor ama sesini duyuramıyor…
O muhteşem tabloların keyifli bir ortamda yapılmadığını gösteriyor film… Gün boyunca resim yapmak için yanıp tutuşuyor… ‘Yaşadığımı bir tek resim yaparken hissediyorum’ diyor filmde… Ama sağlık sorunları, parasızlık, açlık içinde ruhundan taşanları bir tuvale aktarmaya çalışıyor… Gördüklerimizin çok ötesinde bir şeyler var onun tablolarında… Film beni hayal kırıklığına uğratmadı… Verdiğim 9,90 Euro’ya değdi… Tavsiye ederim…

NOT: Paskalya tatilinde Almanya’da değilim. Yazıyı erken yazdım. Bizim için ilginç bir ülkeye gidiyoruz eşimle… Turist sadece gezer. Gezgin ise bir merak içinde keşfeder. Gözlemlerimi yazarım…

Halit Çelikbudak