Hani her canlı ölümü tadacaktı? Ölümsüz Denizanası: ”Turritopsis dohrnii”

 

Seneler önce ilk duyulduğunda ortalığı kasıp kavuran bir canlı… “Ölümsüz denizanası” olarak da bilinen, Turritopsis dohrnii. Ne yazık ki ilk popüler olduğunda, ismi de yanlış biliniyordu: Turritopsis nutricula olarak anılıyordu ve birçok kaynakta da bu şekilde yer aldı. Halbuki pratik olarak ölümsüz olan canlı, T. dohrnii türüdür. Bu tür, “biyolojik olarak ölümsüz canlılar” kategorisinde yer almaktadır. Bu kategorideki canlılar, fiziksel bir şiddete maruz kalmadıkları müddetçe asla ölmezler ve teknik olarak soylarını sonsuza kadar sürdürebilirler! Bu bakımdan, oldukça ilgi çekici ve merak uyandıran hayvanlar oldukları söylenebilir.

Peki nedir “ölümsüz canlı”? Böyle bir şey mümkün müdür? Aslında evet… Çünkü ölüm, bir türe ait bir bireyin hayatını yitirerek genetik soy hattının sonuna ermesi demektir. Üreme, ölüme karşı evrimleşen yöntemlerden bir tanesidir. Eşeyli olarak üreyen canlılar, gelecek nesillere kendilerinin yarısını aktarırlar. Eşeysiz olarak üreyen canlılarsa, çoğu zaman kendilerinin tam bir kopyasını gelecek nesillere aktarırlar.
Böylelikle kendi bedenleri ölse bile, genleri ve o genlerden inşa edilen birebir kopyaları yaşamayı sürdüreceği için biyolojik ve evrimsel açıdan “ölümsüz” olmuş olurlar.Bu açıdan bakılacak olduğunda, tek hücreli canlıların neredeyse tamamı ile yassısolucanlar gibi eşeysiz olarak kendilerini kopyalayabilen canlılar, bazı bitkiler ve hatta bazı hayvanlar “biyolojik olarak ölümsüz” canlılardır. Çünkü bunlar, kendilerinin kopyalarını üretebilirler ve bir parçaları ölse bile, o kopyaları hayatta kalacağı için bireyin kendisi yaşamayı sürdürecektir.

Buradaki kritik nokta, “biyolojik olarak ölümsüz” canlıların, insanların hayal ettiği gibi “ölümsüz” olmadığıdır. Yani bu canlıların üzerine basacak, üzerlerine silahla ateş edecek veya herhangi bir diğer fiziksel şiddete başvuracak olursanız elbette vücut bütünlüklerini yitirerek ölürler. Bir diğer deyişle, “biyolojik olarak ölümsüz” olan canlılar, ölüme karşı dirençli canlılar değildirler. Ölebilirler.

Fakat örneğin biz insanlar, üzerimizde hiçbir fiziksel şiddet olmasa bile nihayetinde mutlaka öleceğiz. Bunun kaçarı (şimdilik) yok. Fakat biyolojik olarak ölümsüz olan canlılar, söz konusu fiziksel şiddetin yokluğunda sonsuza kadar varlıklarını sürdürebilirler.
Dediğimiz gibi, çoğu bunu kendi kopyalarını yaratarak, bir kısmı ise hızlı yenilenme yöntemleriyle bunu yaparlar.

Peki yanlış isimle meşhur olmuş Turritopsis dohrnii bunu nasıl becermektedir? Aslında çok basit; ancak yine de nefes kesici bir yöntemle… Ölümsüz denizanası, kendisinin de dahil olduğu Sölenterler Şubesi’nin yaşam döngüsünü manipüle etmektedir. Çoğu zaman denizanaları ile kategorize edilen Sölenterler’in yaşantısı 2 temel evreden oluşur: Polip Evresi ve Medusa Evresi. Polip evresindeki sölenterler, hayvandan çok bir bitkiyi andırırlar…

Su dibinde, kendilerini bir “kök” (ya da “sap”) ile sabitleyerek, fiziksel olarak yer değiştirmeden yaşarlar. Daha ziyade, bir diğer hayvan şubesi olan süngerlerin yaşam biçimi gibi düşünebilirsiniz…

Tutundukları yerden, sabit bir şekilde, ağızlarında bulunan dokungaçlarla avlanırlar ve bu şekilde yaşarlar. Polip devrede hayvanlar “tomurcuklanma” ile eşeysiz olarak ürerler.
Yani vücutlarının bir kısmından kendilerinin bir parçası ayrılır ve o parçadan bir bütün inşa edilir. Böylece tek bir sölenter, aynısının kopyası olan 2 sölentere çoğalmış olur. Polip evresindeki denizanaları, aşağıdaki fotoğrafta gözükmektedir:

ana

Daha sonradan, gelişim evrelerinin devamıyla birlikte bu canlılar Medusa Evresi’ne geçerler. Medusa Evresi’nde vücutları, daha tanıdık olan “çan” ya da “şemsiye” şeklini alır. Denizanalarından aşina olduğumuz uzun dokungaçlara sahip olurlar ve çoğu zaman diledikleri gibi hareket edebilirler.

Artık sabit bir yaşam sürmeyen bu sölenterler, alışageldiğimiz “hayvan” tanımına daha uygun bir şekilde avlanırlar. İşte bu evredeki sölenterler, artık eşeysiz olarak değil, eşeyli olarak ürerler. Medusa dönemindeki bir sölenteri de ana görselimizden görebilirsiniz.

Denizanalarında hayat döngüsü daima polip olarak başlar, Medusa Evresi’ne girilir, eşeyli üreme ile yavrular üretilir ve ölünür. Yavrular polip dönemden geçerek büyürler ve döngü bu şekilde, normal bir hayvandaki gibi sürer. Birçok denizanası bu döngüyü tamamlarlar ve fiziksel olarak “yaşlanma sonucu ölme” olgusuna sahiptirler. Çünkü Medusa Evresi’ne ulaşan bir denizanası için artık geri dönüş yoktur: Ölüm, kaçınılmaz olarak gelecektir!

Turritopsis dohrnii hariç… Diğer tüm denizanalarından farklı olarak bu tür, Medusa Evresi’ne ulaşmasına rağmen Polip Evresi’ne geri dönebilme özelliğine sahiptir! Yani yukarıda bahsettiğiiz hayat döngüsü, bu canlılarda bir noktada tersine döner.

Yavrular Polip Evresi’ni yaşarlar, gelişip Medusa Evresi’ne girerler, eşeyli olarak üreyip normal şekilde yavru polipler üretirler. Ancak daha sonra yaşlanıp ölmeleri gerekirken, kendilerini Polip Evresi’ne geri döndürebilirler! Bu sayede, yaşlanma sonucu ölüm gerçekleşmez ve bir birey, sürekli olarak, yaşlanıp ölmek yerine kendisini yavru (polip) hale döndürerek yaşamını sürdürür. Bunu, 80 yaşına gelen bir insan bireyinin 20 yaşına geri dönebilmesi gibi düşünebilirsiniz! Ana görselimizdeki denizanası, bu özelliği nedeniyle “ölümsüz denizanası” olarak da bilinen Turritopsis dohrnii türüdür.

Bu özellik, T. dohrnii türüne teorik bir ölümsüzlük sağlar. Elbette canlı, avcıları tarafından aldığı darbelerle, hastalıklar dolayısıyla ya da diğer fiziksel etmenler sonucu ölebilmektedir. Süperkahramanvari bir ölümsüzlük gibi hayal edilmemelidir. Yine de bu müthiş özellik, asla küçümsenmemelidir!
Çünkü bu hayvanın genetik yapısı incelenerek pek çok sentetik kimyasal üretilebilir ve gelecekte yaşlılık ile çok daha başarılı bir şekilde savaşmamız mümkün olabilir.Bu iyi midir, kötü müdür bilinmez… Ancak bilimdeki çok önemli soru işaretlerini çözmemizi sağlayacağı kesindir.

İlk keşfedildiğin T. nutricula olarak isimlendirilen bu canlının, gerçekte T. dohrnii olduğu tespit edilmiştir ve günümüzde bu şekilde bilinmektedir. Canlının Medusa Evresi’nde, hastalıktan tutun da yaşlılığa, çevresel stresten tutun da fiziksel saldırıya kadar çok sayıda etmene bağımlı olarak Polip Evresi’ne geri dönüş yapabildiği tespit edilmiştir.

Bunu yapabilmesini mümkün kılan fizyolojik sürece transdiferansiyasyon adı verilmektedir.
Bu süreç, neredeyse tüm çok hücreli canlıların vücudunda görülen “hücre özelleşmesinin” tersine dönerek yeni hücrelerin oluşabilmesini sağlamak şeklinde gerçekleşmektedir.
Bir nevi, sinir hücrelerinizin eski haline dönüp karaciğer hücreleri oluşturması gibi düşünebilirsiniz.

Yapılan laboratuvar araştırmaları, var olan tüm T. dohrnii bireylerinin istisnasız olarak Polip Evresi’ne dönebilme yeteneği olduğunu göstermiştir. Yani bu, öylesine ya da rastgele meydana gelen bir durum değildir. Şimdilik bilindiği kadarıyla daha erken bir gelişim evresine dönebilme yetisi, bütün Hayvanlar Alemi içerisinde sadece T. dohrnii türünün yapabildiği bir davranıştır.

Kalıbın tam anlamıyla bu hayvanların “ölümü pas geçebilmesini” sağlamaktadır.
Tek hücreli bakteriler, yassı solucanlar, vb. canlılar üreme yöntemleri sayesinde kısmi ölümsüzlüğü sağlasalar da, hiçbiri hayatlarının daha erken bir evresine dönememektedir. Bu, T. dohrnii türüne özgü bir durumdur.

Henüz, bu canlı üzerinde uzun süreli deneyler yapılmamıştır, bu sebeple tek bir bireyin, kaç defa ya da ne kadar sağlıklı bir şekilde üreyebildiği ve polip hale geri dönebildiği bilinmemektedir.
Şimdilik yaşayan bireylerin kaç yaşında olduğu bilinmemekle birlikte, gelecek dönemlerde, yapılacak araştırmaların sonuçlarına göre, bu sorulara cevaplar verilebilecektir.
Hazırlayan: ÇMB (Evrim Ağacı)
Kaynaklar ve İleri Okuma:
  1. Nature and Science
  2. PNAS
  3. Biology Bulletin
  4. Immortal Jellyfish
  5. NatGeo
  6. WoRMS
  7. New York Times
  8. Jellyfish Facts