Hızlı yaşadı sessiz öldü. Bab-ı Ali’den bir efsane geçti. Mehmet Ali Yula’yı Cemil Özyıldırım yazdı

Meriç Köyatası - Mehmet Ali Yula - Orhan Can - Foça
Hızlı yaşadı, sessiz öldü !..
Bir ‘’Kuşbeyaz’’ da 81 yaşında sessizce aramızdan ayrıldı.
2024 yılını karşılarken, basın mesleğinde her yönü ile iz bırakan gazeteci Mehmet Ali Yula da elimizden gökyüzüne uçup gitti.
1942 Ankara doğumlu olan Mehmet Ali Yula, Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulundan mezun oldu.
Mesleğe 1962 yılında İnkilap Gazetesi’nde başladı.
16 Nisan 1969 tarihinde Hürriyet gazetesinin Almanya’da kurduğu matbaasında 1970’den itibaren çalışma hayatını sürdürdü.
3 dil bilen Mehmet Ali Yula, 1972 yılında Hürriyet Gazetesi’nin İskandinav ülkeleri temsilciliğine atanarak gönderildiği İsveç’ten, 1982’de İstanbul’a döndü ve Hürriyet gazetesinde çalışmaya devam etti.
1985’te İsveç Başbakanı Olof Palme’nin öldürülmesi üzerine cinayeti araştırması için yeniden bir yıl kalacağı İsveç’e gönderildi.
Bu arada İsveç Radyosunda da program yapımcısı olarak da çalıştı.
1990’da tekrar Türkiye’ye dönen Yula’nın, Olof Palme cinayeti araştırmasında elde ettiği belge ve röportajlar seri yazı halinde Hürriyet’te yayınlandı.
Yula yazısında, cinayette terör örgütü PKK‘nın parmağı olduğu iddiasından asla vazgeçmiyor, bu nedenle örgütten aldığı ölüm tehditlerine de cesaretle direniyordu.
Kaldı ki İsveç Başbakanı Olof Palme’nin 28 Aralık 1986 yılında ailesi ile bir sinema çıkışında öldürülmesi olayının perde arkasını, tespit ettiği bilgi, belge ve gelişmeleri ile ‘’Kuşbeyaz’’ adını verdiği bir romanda toplaması, dünyada da büyük yankı uyandırdı.
Olof Palme cinayetini anlatan “Kuşbeyaz” kitabı, edebiyatımızın kısır olduğu ‘’belgesel-roman’’ üslubunda yazılmıştı.
Romanda cinayetin önemli ipuçlarına gazeteci gözüyle işaret edilirken, dönemin siyasi gelişmeleri de gazetecinin dip notlarına yansıyordu. Mehmet Ali Yula, romanının önsözünde şöyle ilginç tespitlerde de bulunuyordu:
“Tarihe bir baktığımızda insanların kısaca ikiye ayrıldığını görürüz. Yönetenler ve yönetilenler.
Yönetilenlerin algılama yeteneklerini kimi zaman isteyerek, kimi zaman da bilinç dışı kapatarak yaşadıklarını, zaten algılamadıkları temel sorunları, hiç analiz etmediklerini görüyoruz. Bu da yönetenlerin gücüne güç katıyor. Böylece yönetenler kendi amaç ve çıkarları doğrultusunda oluşturdukları yapay analizleri ortaya koyma ve daha kolay yönetme olanağı buluyor. Kuşbeyaz’ını okuduktan sonra karmaşık bir yumağın ucunu aramaya başlayabilir, şahinlerin, güvercinleri nasıl parçaladığını ve her şeyin ne kadar çabuk unutulacağını anlarsınız’’
Yula’nın kişilik analizi
Hürriyet gazetesinde İsveç’ten ikinci dönüşünde İstihbarat servisi şefliğine atanan, bir süre sonra da Şevki Adalı’nın yönetimindeki Dış Haberler Servisi Şefi olarak çalışan Mehmet Ali Yula, 1991 yılında Hürriyetten ayrıldı.
Önce Akis ve daha sonra Nokta Dergilerinde Genel Yayın Müdürlüğü yaptı.
21 Mart 1995 yılında bu defa İnter Star Televizyonunda idi. 5 Eylül 1995 tarihine kadar Defne Sarısoy ile birlikte ‘’Kırmızı Koltuk’’ tartışma programını ekrana taşıdı.
1995‘de İnter Star’dan da ayrılarak, bir dönem Japan Tobacco International’ın (JTI) Kurumsal ve Dış İlişkiler Direktörlüğü görevinde bulundu. 1997 yılında emekli olarak çalışma hayatını sonlandırdı.
Mehmet Ali Yula’nın bu baş döndürücü gazetecilik yaşamı, onun kişilik analizi ile birebir örtüşüyordu.
Türk ve Altay halk inancında kral ve ululuk anlamına gelen ‘’Yula’’ kelimesini gerek isim, gerekse soyadı olarak taşıyan insanların kişilik analizinde, yetkin, pratik ve özgürlüklerine düşkün oldukları, genellikle işe ve başarıya güçlü odaklandıkları, gezmeyi çok sevdikleri, cesaret ve yüksek ikna kabiliyeti taşıdıkları, can sıkıntısına hiç gelemedikleri, özel hayatlarını ve ilişkilerini ihmal etmeye aldırış etmedikleri, eş seçiminde partnerinden sakin ve huzur verici yapıda olmasını bekledikleri ortaya çıkıyordu.
Yalnız yaşamayı seçen ve bir oğlu olan Mehmet Ali Yula eşinden de boşanarak soluğu Bodrum’da aldı.
Soyadı ile anılan gazeteci Mehmet Ali Yula basın yaşamında ismi ile değil hep soyadı ile anıldı. Çünkü ‘’Yula’’ sözcüğü kelime anlamı herkes için kapalı bir kutu, aynı zamanda herkese kolay gelen, akılda kalan kısa bir çağrı şekli idi.
O nedenle dostları, arkadaşları, meslektaşları onu hep ‘’Yula’’ soyadı ile çağırdı. Hatta bir dost sohbetinde kendi anlatımı ile Erol Simavi bile onu odasına çağırarak ‘’Yula Şekerim’’ diye hitap etmiş, terör örgütünden aldığı ölüm tehditlerinden haberdar olduğunu belirterek ‘’İstersen senin için koruma isteyelim’’ demişti. 2022 nüfus istatistiklerine bakıldığında 85 milyon 279 bin 553 olan Türkiye nüfusu içinde ‘’Yula’’ soyadını 987 kişi taşıyordu. Örneğin Fuat Yula GCM Yatırım ve menkul Değerler takım lideri, Nizamettin Yula Endüstri mühendisi, Mahir Yula Grafik tasarımcı, Mehmet Yula siyasetçi, 6 Ağustos 2013 de vefat eden Selçuk Yula futbolcu, Özen Yula tiyatro sanat yönetmeni, Mehmet Ali Yula gazeteci olarak nüfusa göre bu azılık içinde gösteriliyordu.
Türkiye İstatistik Kurumunun istatistiklerinde ise bu durum tersine dönmüş, Türkiye’de‘’Yula’’ kelimesini isim olarak taşıyan 6 kişi tespit edilmişti.
Bodrum’da yaşayamadı !..
‘’Yula’’ emeklilik sonrası yerleştiği Bodrum’da.yalnız yaşamanın getirdiği güçlük ve çektiği maddi sıkıntılara fazla dayanamadı. Sağlığı da bozulmuştu.
Yaklaşık 5 yıl sonra İzmir’e dönerek Eski Foça ilçesinde yaşamını sürdürmeye başladı. İzmir’de Hürriyet gazetesi ekonomi servisi eski şefi Meriç Köyatası başta olmak üzere, bir arkadaş gurubu da bulmuştu.
Bu guruba İstanbul’dan da Hürriyet ‘in eski gece sorumlusu Orhan Can da katılıyordu. Yula, bu arada İzmir ‘’Son Söz’’ gazetesine de köşe yazıları yazıyordu. 07/11//2016’daki yazısında, ‘’Sabır’’ konusunu ele almıştı.
8 yıl önceki bu yazının, ucu günümüze de dokunan satırları şöyle idi:
‘’Durmadan birbirimize söylediğimiz “Sabrın sonu selâmet”, ya da “Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi tekerlemelerimiz var, herkes bilir.
Peki, ne kadar doğru bu sözler..? Her sabreden selâmete ulaşıyor, muradına eriyor mu..? Keşke olsaydı.
Sabretmek, uslu-uslu oturup olumsuzlukların düzelmesini beklemeyi çağrıştırdığı için, günümüzde tehlikeli bir eylem.
Çünkü sabrın sonunun selâmet olabilmesi için gerekli olan şeylerden yoksunuz, En başta neden ve ne için sabrettiğimizi görebilecek siyasetçiler yok.
Onlar bambaşka şeylerin peşinde sabrediyorlar çünkü. Bir çeşit “herkesin sabrı kendine” durumu var.
Mesela şahsen ben, yıllardır “dünyada ne olup bittiğini anlayabilen siyasetçilerin olduğu bir Türkiye’ye kavuşmak umuduyla” sabrediyorum…
Onlar ise “kendilerini kurtarmak, durumlarını korumak için” sabırla çareler arıyorlar Tamam, sabırlı olalım…
Ama lütfen sabrın sonu selâmet olsun, felaket değil’’.
Yula’ya yönelik çok anı biriktiren dostları, arkadaşları ve meslektaşları vardı.
Gazeteci Meriç Köyatası da Yula ile hem meslek yaşamında, hem de İzmir’deki rakılı-balıklı buluşmalarında kopmaz bir bağ oluşturmuştu.
Onun ne kadar vefalı ve yardımsever dost olduğunu bir anısında şöyle anlatıyordu:
’Biz ona kısaca (Yula) derdik.
1990’lı yılların başlarında Hürriyet Gazetesi’nin Babıali’deki binasında birlikte çalıştık. Yula İsveç temsilcisiydi.
Olof Palme cinayetinde PKK bağlantılarını ortaya çıkardı.
Yanılmıyorsam dört dili (fazlası olabilir) ana dili gibi konuşuyor, okuyor ve yazıyordu.
Her zaman güler yüzlü idi. Ekibinde çalışan arkadaşlarını sık-sık motive ederdi.
Hiç unutmuyorum. 1990 yılı Ağustos ayı idi.
Benim kullandığım otomobille yazı işleri müdürlerimizden rahmetli Cafer Yarkent ve ailesi ile birlikte TEM otoyolunda gidiyorduk. Lastik parçalandı ve otomobil takla attı.
Yoldan geçenler sağ olsunlar bizi Okmeydanı SSK Hastanesi kaldırdılar. Hastane tıklım-tıklım ve biz acilde yatıyoruz. Cafer’in kolunda serum var. Benim kollarım serbest. Sürünerek yataktan kalktım.
Boş bir oda bulup odadaki telefondan Hürriyet’in santralını aradım ve durumumuzu bildirdim. Mehmet Ali Yula 15 dakika sonra gazetemizin doktoru Gündüz Tezmen ile birlikte yanımızdaydı.
3 adet de özel ambülans getirmiş, bizleri hemen Amerikan Hastanesi’ne taşımıştı. Bunda rahmetli patronumuz Erol Simavi’nin hassasiyeti, sevgili Mehmet Ali Yula’nın da kısa süre içinde problem çözme yeteneği etkiliydi elbette’.
Yula’yı bir başka dostu, Hürriyet gazetesi gece sorumlusu Orhan Can da bir anısı ile bakın nasıl anlatıyordu:
‘’Olof Pale cinayeti Hürriyet Gazetesinde yazı dizisi olarak onun imzası ile yayınlandıktan sonra, PKK terör örgütünden ölüm tehditleri aldığını biliyorduk. Özellikle aynı konuda ‘’Kuşbeyaz’’ kitabını yazınca, bu tehditler daha da sıklaşmıştı.
Ama aldırış etmiyor, korkmuyordu.
Bu onun karakteri idi. Ne var ki biz onun adına korkuyorduk. Koruma da istemiyordu.
Ben bu yüzden gazetenin bir arabası ile evine gidip, onu gazeteye getirip götürüyordum. Gerçekten de evin önünde ne olduğu belirsiz adamların dolaştığını gözlüyorduk.
Böylesi bir koruma eyleminden Yula pek hoşlanmıyordu. Anladığım kadar ile benim de hayatımın tehlikede olduğundan endişe ediyordu.
Onunla dostluk ve arkadaşlık bağlarımızı emeklilik günlerimizde de İstanbul’dan uzakta olmasına rağmen sürdürdük. Her yönü ile bulunmaz bir insandı’’
Resimler:
1- Mehmet Ali Yula, basında iz bırakan gazetecilerden biri idi. Özellikle İsveç Başbakanı Olof Palme’nin bir suikasta kurban gitmesindeki olayın perde arkasını aralayan ‘’Kuşbeyaz’’ romanı dünyada büyük yankı uyandırmıştı.
2- Emekli olduktan sonra Bodrum’da yaşamını sürdürmek isteyen Mehmet Ali Yula, yalnızlığın yol açtığı sıkıntılar nedeni ile İzmir’e gitmişti. Hürriyet gazetesinden eski arkadaşları Meriç Köyatası ve Orhan Can ile İzmir buluşmalarında geçmişteki anılar tazeleniyordu..
Meriç Köyatası – Mehmet Ali Yula – Orhan Can – Foça
Yula – Orhan
Orhan – Yula
Mehmet Ali Yula
Yula- Meriç – Orhan