Gerçek dost Rauf Gerz’in ardından.. Şaban Arslan’dan size

GERÇEK DOST RAUF GERZ’İN ARDINDAN
Rauf’u Hürriyet’te tanıdım. Tanıdığım en iyi havacılık muhabiriydi. Kısa sürede dost olduk… O kadar çok anımız var ki anlatmakla bitiremem…
1994 Aralık…
Rahmetli Recep Bolat, Veysi Şahin ve ben, birlikte kısa dönem askerlik yaptık. Rauf bizden bir kaç ay önce uzun döneme gitmişti. Ankara’da olduğunu biliyorduk ama tam yerini bilmiyorduk. Olaylı bir hazırlık safhasından sonra, Istanbul’dan akşam otobüse binip Ankara’ya gittik. Süleyman Ayaz da asteğmen olarak askerlik yapıyor Ankara’da. Başkentin en soğuk günlerinden biri. Etimesgut’un ayazı. Süleyman akşamüzeri bizi birliğimize götürüp teslim etti.
Zırhlı Birlikler Tümen komutanlığı… Nasıl çılgın bir kalabalık. Gözümün önünden hiç gitmez o akşam.
Bin civarı çömez kısa dönem asker aynı anda bir binanın önünde bekliyoruz. Sivilleri çıkarıp tıraş olacağız, asker elbiselerini giyip koğuş numaralarımızı alacağız. Saatler sonra güç bela bir koridora girmeyi başarıyoruz.
Soğuktan, açlıktan ve havasızlıktan ölmek üzereyiz. Sivilken “açın yolu ben gazteciyim” diyerek bir şekilde işini yoluna koyan üç cengaver gazeteci… Ama burada, o iş bitiricilik geçmiyor. Etrafımız sivil hayatta savcı, hakim, kaymakam, doktor olan yüzlerce nüfuzlu adam dolu. Ama kimsenin nüfuzunu kullanamadığı anlarından birindeyiz…
Hiç unutmam… En az yüz kişinin saatlerdir üzerinde bulunduğu bir merdivendeyiz. Herkesin duyabileceği tonda ve tizlikte bir ses… Şabaan, Receepp. Lan olum napıyosunuz burda.
Aman Allahım Rauf bu… Pırıl pırıl parlayan o dostane gözler. (Tanıyanlar bilir, çok samimi diyaloğu ve göz teması vardı) “Olum sen burda naapıyosun.”
Meğer bizim Rauf burda askerlik yapıyomuş. Hem de bizim bölüğün yazıcısı. Gazeteden Rauf’u aramışlar bizim oraya geldiğimizi söylemişler. Kalabalığın içinde arayıp bulmuş bizi.
Bizi çekip aldı o mahşeri kalabalığın arasından. Bölükte nasıl etkili bir çavuş, görmelisiniz. Biz orada, acemi birliğinde tam bir ay kaldık. Sayesinde, Etimesgut’un kulakları yakan soğuğunda, inanılmaz güzel dostluklar kurduğumuz bir ay geçirdik orada. Bölükteki sohbetler sırasında, çarşı izinlerinde, çok güzel fotoğraflarımız var. (Bir ara paylaşırım)
Rauf askerden döndükten kısa süre sonra gazeteden ayrıldı ve Onur Air’e basın müdürü oldu.
2 yıl kadar önceydi. Balmumcu’ya ziyaretime gelmişti. Uzun süre sohbet ettik, Hürriyet’i, askerlik günlerini, beni 400 kişinin bulaşığını yıkamaktan kurtardığı o anı (aramızda), rahmetli Recep Bolat’ın kahpe bir kurşunla katledilmesini, bizim yılbaşı gecesi binemediğimiz Metro otobüsünün Hereke’de teröristlerce taranmasını, Süleyman Ayaz’ın oradan yaralı kurtulmasını…
Tabii ki motosikleti konuştuk uzun uzadıya. Çok iyi olduğunu söylüyordu. Dünyayı motorla birkaç kez turladığını, tehlikesine rağmen bırakamayacağını…
En çok korktuğu, otoyollardaki bariyerlerdi. Hatta o günlerde bir doktor, bir aracın sıkıştırması sonucu motordan düşmüş, bariyer kafasını koparmıştı. Bariyerlerin jilet gibi keskin olmasından, sürücülerin motosikletleri araçtan saymayıp yollarda sıkıştırmasından yakındı uzunca bir süre…
Korktuğu başına geldi malesef. Otobanda motosikleti araçtan saymayan vahşi bir sürücü onu katletti. Hayata, bir otoyol bariyerinin dibinde veda etti.
Çok üzgünüm kardeşim. Allah mekanını cennet bahçesi eylesin…
Şaban Arslan