“Bağımlılık uzmanı Emekli Emniyet Müdürü Mutlu Çelik‘in kitabında yer verdiği bir yazım” Burak Ersemiz’den ibret alınması gereken gerçek bir hikaye

Bağımlılık uzmanı Emekli Emniyet Müdürü Mutlu Çelik ‘in kitabında yer verdiği bir yazım. Kitabı www.mutlucelikkitaplari.com adresinden isteyebilirsiniz. Ve bence isteyin çok önemli tespitler var.

YILLAR öncesinden sürüklenmişti bu güne 19 yaşındaki eroinman Deniz Lokman. 1994 yılında onunla tanıştığım İstanbul Narkotik Şube’de girdiği uyuşturucu krizine, henüz 14 yaşında ortaokul öğrencisi olduğu yıllarda davetiye çıkartmıştı. İlk sevgiliyle, esrarlı bir sigara tüttürülerek verilen bu ölümüne startın gerisinde kocaman bir sevgisizlik ve bir yürek boşluğu yatıyordu.

Ve o yıllarda işte bu satırları yazdı küçük günlüğüne;

“elim terledi avucunda
Sen iste ölürüm
Bizim sevgimiz bir kördüğüm
Sendin o gece düşümde gördüğüm
Çaresiz dünya bizim için bir kötürüm
Sen benim karşımda bir taze çiçek
Ben senin karşında sıcak bir içecek
İç beni
Senin için ölürüm.

Evet öldü.. ve ne yazık ki gözlerimizin önünde öldü. İki ya da üç ayda bir bulaştığı işlerden yakalanmasıyla yani “mal” parası için hırsızlık yapmasıyla başladı ve benim dizi röpörtajımın ardından gazetelerde yani kamuoyunun , devletin polisin, sağlıkçıların, hukukçuların hiçbir şey yapamayan ben de dahil herkesin gözleri önünde öldü “O”…

Deniz ile ilgili çıkan sona haber cenazesiydi. Bir önceki haber ise benim cesedini teşhis ettiğim “Altın Vuruş” ile kayıp gittiği Fatih’te bir çocuk parkında kimbilir belkide çocukluğunu ararken hemde ölümüne ararken bulmak için bastığı iğne kolundayken cesedinin fotoğrafının yayınlandığı ölümünün haberiydi.

Deniz’i birkaç kez eroin parası bulmak için karıştığı adli olaylarda birkaç kez uyuşturucuyla yakalanmasyla tanımış. Haberlerini yapmıştım. Bağdat Caddesi’nde Caddebostan’da büyümüş. Zeki ve Güzel bin kızken “ilk sevgili” ile ölüme davetiye çakırmış bir yitikti. Hayatını dizi yazı yapmak için geceleri aramaya başladım küf kokan mekanlarda..
Deniz’i Maçka’da bir gece kulübünde uyuşmuş halde buldum .Ayıldiktan sonra dedesinin Göztepe’deki evine bıraktığımız Deniz, ertesi sabah randevu saatinde uyuşturucunun etkisinden kurtulmuş, okula gitmeye hazırlanan bir öğrenci gibiydi. Bir ara ortadan kayboldu. Döndüğünde yine eski Deniz karşımızdaydı. Sabah kapıyı açan cici kız yoktu. Belli ki, sabahın 10.00’unda günün ilk eroini damarlarında dolaşmaya başlamıştı. Değişen yüz ifademizden tepkiyi algılamakta gecikmedi. “Kızma be abi. Kriz geliyordu. Şimdi Eroinin kendime gelirim” derken, o sosyete dergilerinden fırlamış, iyi giyimli, havalı Deniz’in görüntüsü ardına gizlenmiş, bir yabancı konuşuyordu sanki.
Moda’da bir kebapçıda tatlı siparişi verirken “Bütün Eroinmanların sütlü tatlıya ihtiyacı vardır” diye başladı söze. “Eroinmanım ve kendimi pislik gibi hissediyorum. Bir doz eroin parası için kendimi satmak istemiyorum. Bana yardım edin. “Eroinmandır, düzelmez’ diye bir tekme de siz atmayın” sözleriyle günah yularına pişmanlık paragrafı açtı Deniz. Annesi 1.5 aylık bebekken Deniz’i terk etmişti.
Babası Almanya’ya yerleşip evlenince, kendisini son derece serbest yetiştiren halası Günseli Hanım’ı anne bilmişti. 10 yaşındayken ilk kez gördüğü annesinin bir ‘Merhaba’ deyip gidişi, 12 yaşındayken babasının yeni eşiyle Almanya’dan dönüp kendisine sahip çıkması, serbest yaşamdan otoriter aile rejimine geçişi yaşamının dönüm noktaları olmuştu.
Güneş Koleji’ne giderken, babasının cebinden gizlice aldığı sigaraları, okul yakınındaki arsada içerken tanıştı ilk sevgiliyle, ikisi de yalnızdı, sevgüerini birleştirip birbirlerini yaşama sarılmak için çare sandılar. Sigaradan şaraba terfi ettiler birlikte. Şarapla buğulanmış bir gecede tanıştıkları Zehra ve Kemal’in ikram ettiği o garip sigarada esrarı da birlikte keşfettiler. Zehiri çektikçe, küçük omuzlarına ağır gelen yaşam yükünün hafiflediğini sandılar.
Akıllarını tutsak alan esrarı kendi imkanlarıyla almaya başladıkları günlerde, sevgilisiyle aralarında tartışmaların da patlak verdiğini söyleyen Deniz anlatıyor:
“Mal oldu mu aramız iyiydi bulamadık mı kavga çıkıyordu. Doğrular giderek uzaklaşmaya başlamış, yalancı bir dünyanın ortasında ölüme doğru ele ele yola çıkmıştık Çarkın ortasında, esrarlı bir kafayla bocalarken, meğer daha büyük bir tehlike bekliyormuş pusuda…”
Deniz’in 15 yaşında “Beyaz ölüm” eroine “Kara sevda” lanışına tam satır başı yapmak üzereydik ki Fenerbahçe’de sahilde oturduğumuz parkın yanına gelen falcı kadın araya girdi. Çingenenin “ Bakayım abla bir falına varmı gönlüne göre birisi” sorusu iyi habere “aşeren” Deniz’in fala niyet açtırdı elini. Fala niyet eden Deniz’in yaşıtı kızlar gibi “ Beyaz atlı prenslerden” çoktan umudu kesmişti. “Bak be abla bak” dedi. Elini uzatırken “ Bak bakalım tedavi var mı” Falcı kadın bir bana birde Deniz’e baktı “ hastamı güzel kızım” dedi. Yutkundum boğazımda düğümlendi . Sen bak hele dedim bir 5 lira verdim. Falcı Deniz’in elini tam avucuna almışken o ayağı kalkıp kendi geleceğini söyledi adını veren “denize doğru” haykırarak. “Kısadır benim hayat çizgim sanırım seneye bu günleri göremem”
Tam bu sırada Sahibinin gezdirdiği kızıl bir golden retvaiderı sevmeye başladı. “Benim de vardı be abi ama yazık oldu “dedikten sonra gözleri doldu. Sordum ama anlatmadı köpeğini. Sevdiği köpeğin adını sorduğunda sahibinden “Tarçın” cevabını aldığında sustu. “Hadi gidelim be abi burdan dedi. Sonra yürürken anlatmaya başladı “ Biliyormusun köpeğin adını söyleyince aklıma Tarçın’dan bile eroin geliyor. Vücudum istedi sanırım bir köşede yapayım ne olur sizin arabada bir iğne vurayım sonra devam ederiz yürüyüşe “ dedi. Çaresiz kabul ettim . Arabaya doğru yürürken o çoktan çantısında ki isli kaşığı çürük limonu ve sararmış pis pamuğunu el yordamıyla aramaya başlamıştı bile. Arabaya girmeden önce tarçın kelimesinden nasıl aklına eroin geldiğini sordum verdiği cevap bu zehirin beyinde ki etkisini en iyi anlatan cevaptı o güne kadar benim için Deniz buğulu gözleriyle gözlerimin içine bakarak dedi ki “Abi o da toz bu da toz “
Arka koltuğa oturan Deniz iğneyi yapacakt damardı güçlükle bulduktan sonra kısa bir süre kendinden geçti. Sonra kendine geldi ve sahilde ki yürüyüşümüze devam ettik. Bu küçük kaçamaktan sonra eroinli günlere gecikmeden satırbaşı yaptık. İlk sevgilisini terk ettikten sonra model ajansında tanıştığı bir genç ile birlikte olmaya başladığında başlıyor “Kara sevda” eroin. Sevgilisinin ilk seferinde “İç bunun da esrardan farkı yok aşkım.. Abartıyorlar” dediğini ve beyaz ölümü kendisine elleriyle verdiğini söylüyor. Beyaz ölümün başlangıcıyla tanışması sevgilinin uzattığı tozu koklayarak oluyor.
“Esrar gibi bir şey sandım Esrarı içiyordum. Düşüncelre takımlmayıp mutlu hissediyordum kendimi. Bir rahatlık hissediyordum. Gülüyordum. Adını bile söylemeden uzattığı tozu kokladığımda da güleceğimi söylediler Ama bu zehirin eroin olduğunu bir kezkullandın mı beyni ele geçireceğini insanı yaşayan ölü ve köle haline getireceğini söylemediler. “
Lise öğrencisi Deniz o ilk tanışma günü yüreğinde çırpıntılar yaratan eroini kısa bir süre sonra Günseli halasının dokunmaya bile kıyamadığı güzel kollarını enjektörle delip hızla kanına karıştırmaya başladı. Esrara göre oldukça pahalı olan bu yeni madde tutkusuyla birlikte Deniz’in hayatında ki krizler ve düşler dönemi başladı. Eroin parası için önce gözü gibi baktığı Sony FH 85 müzik setini sattı.Sonra önüne ne gelirse .. bedeni ni dahil sattı.
Karabasanlarla biten düşleri sürdürebilmek için ne pahasına olursa olsun eroin bulmak hayatının tek amacı haline gelmişti. Düşler arasında ki boşluk giderek artan eroin dozlarıyla kapatılıyordu. 17 yaşında tam bir bağımlıydı. Her gece sabahın ilk ışıklarına kadar eroinli düşlerini süslediği sevgilisi Deniz’e ilk ölüm acısını tattırdı. 8 yıldır beyaz ölümle yaşayan sevgili Eroinli bir gece Deniz’i bulunduğu evden almaya gelirken Badat Caddesi’nde bir ağaca çarpan arabada paramparça olmuştu. Ve Şimdilerde ki Deniz’e göre “ O erken kurtulmuştu” Ama Deniz için tek başına bir eroinman hayatı yeni başlıyordu. ..
Sevgilisinin ölümüyle sarsılıp eroin sortilerinin ve günü birlik yalan segililerin sayısını arttıran Deniz artık gecelerin asit kokan bedeniydi. Deniz’in bağımlılığını başında fark edip defalarca tedavi ettirmek isteyen halası asla başarılı olamadı. Başta ailesi olmak üzere ailesinin tedavi için çırpınışları sonuçsuz kaldı. Tarabya’da bir otelde Süha isimli sosyete ünlüsünün uyuşturucu komasına girip öldüğü bir “sosyetik” alemden sonra adı gazetelerde ilk defa çıktı. İşte o zaman o güzel narin bedenini bedava eroin yada eroin parası için satmaya başladığı ortaya çıktı.
Geçmişte bağlı bulunduğu model ajansının en önemli yüzleri arasına gireceği söylenirken o artık “gece uçuşlarının” vazgeçilmeziydi. Beyoğlu’nun rock barlarının karanlığında kollarında ki iğne izlerini görmeden “güzel bir kız” a asılan çekingen delikanlıları yanlarına gidip
“ paran varsa beni alabilirsin” diyerek şaşırtacak kadar esiriydi artık eroinin.
Eroinli hayatını kısa zamanda özetlemeye çalışan Deniz günlüğünüde göstermişti bana . İşte o günlükten aldığım bazı notlar.
28.03.1991 – Özledim mutsuzum. Ama ot var boşveriyorum.
30.03.1991- Bok vardı yine aşık olacak Bana her şeyi anlattılar. Şuan Şeyda’yla çıkıyor ama Vanessa’yı seviyor. Bana değer vermesi için bir neden yok.
16.04.1991 – Ahmet ile yattık güzeldi. Ot te güzeldi sonra yine güzeldi.
19.05.1991- İşe gittik. Gece içtik. Mutsuzum
19.07.1991 – Tuzla . Bizim orada sabahladık çok mutsuzum.
25.08.1991- Bol haş haş bol kokainçok eroin az vitamin. Şuanda öyle kötü durumdayım ki. Ne yapacağımı şaşırdım.Resmen beynimi yuyorum. Mutlaka bulmalıyım.
09.10.1991 – Hayatımın en boktan Cumartes’isini yaşıyorum. Önümüzde ki bir hafta içinde ya aklımı kaçıracağım yada intihar edeceğim.
Tarihsiz – A. Bir kapak, P bir kapak yani birer kapak
17. 11. 1993 “Artık iyice eroinman oldum.Bununla övünmüyorum.Ama aklımdan hiç çıkmıyor.Yani fiziksel olarak bıraksam bile yalnız malı düşünüyorum. Hayatım son üç ay olduğu kadar düzensiz,saçma,sıkıcı ve tekdüze olmamıştı. Onunla ayrıldığımızdan beri kendimi hiç ama hiç toparlayamadım. Kendime bakmıyorum,gezmiyorum yalnızca mal yapıyorum.Herhalde seneye bugünleri göremem.Bu aslında hiç umrumda değil. Ben zaten üç ay önce öldüm

Beyaz zehire ölümüne sevdalı Deniz Lokman, bu satırları yazdıktan yaklaşık 30 ay sonra 16 Mayıs 1996 günü Fatih Hüssambey Mahalle Muhtarlığı’na ait. Sefil bir kulübede, koluna yüksek dozda eroin enjekte ederek yaşamına son noktayı koydu. Deniz’in cesedi, sabah 09.00 sıralannda, Fatih Belediyesi’nde çalışan bir temizlik işçisi tarafından bulundu. Manzara bildikti… Kolda iğne izleri, yanında boş iki enjektör. Boş bir fişekte eroin kırıntıları. Bir çay kaşığı, bir parça pamuk, sıkılmış bir limon parçası… Çantasından kimlik çıkmadı. Olay yerinde ki gazeteci arkadaşların Savcı’ya hatırlatmaları üzerine Deniz’in cesedini, iki yıl önce kendisiyle röportaj yapan Hürriyet Muhabiri olduğum için bana teşhis ettirdiler.
Deniz’in cesedi karşımdaydı. Teşhis sırasında bir süre yanında oturdum. Yine uzun süre sonra başbaşaydık. Kimbilir belki yukarıda bir yerde hem kendini hemde beni izliyordu. Mosmor kollarına bakarken Fenerbahçe parkında çingeneye uzattığı elini hatırladım. Dedesinin evinden almaya gittiğimizde fotoğrafları güzel çıksın diye yanımızda makyaj yapışını anımsadım. Her şeye rağmen umut dolu bakan Deniz’e hiçbirimiz yardımcı olamamıştık. O Kamuoyunun gözelir önünde yitip gitmişti. Aşırı doz nedeniyle ölüm anında ağzından ve burnundan gelen köpüklü kan gözlerine kadar akmıştı. Gözleri kapalıydı. İçimden ‘artık tamamen düşlerinin içinndesin kızım” dedim. Sonsuza kadar düşlerinin içind.. Sonra kalktım haber vermeleri için Savcı’ya halalarının ev telefonlarını verdim. Cesedi o pis barakadan kaldırılırken yanında ki çocuk parkında salıncakta sallanırken gördüm bir an onu. İlk buluşmamızda bindiği salıncakta yaptığı gibi el sallıyordu bana. “Hoşça kal Deniz” dedim “hoşçakal kabahat hepimizin”
Deniz’in ışığı aslında ölümünden dört gün önce, Beyoğlu’ndaki Lale Sineması’nın tuvaletinde gelen bir eroin kriziyle titremişti. Narkotik Şube’de, eroin krizinin pençesinde çaresizlik içinde çırpınırken tandığım ve Deniz Lokman’ı, iki yıl sonra Beyoğlu’nda bir tuvalette çıkmıştı karşımıza . Tüm vücut tepkileri sükût etmiş, kalp ritmi yavaşlamıştı. Öylece yığılmıştı Lale Sineması ile Megavizyon Alışveriş Merkezi’nin ortak kullandığı tuvalette. Kriz, 15’inde eroine ‘Kara sevda’yla tutulan Deniz Lokman’ın uyuşturucu yorgunu kalbini bu kez fena vurmuştu. Vildan Kutlular’ın geçen yü ‘Beyaz ölüm’e teslim olduğu Taksim Hastanesi’ne getirildiğinde 21 yaşındaki ‘ihtiyar!’ kızın kalbi, belli belirsiz aüyordu. Solunumu durma noktasına gelmişti. Eroin, sedyede kıpırtısız yatan Deniz’den iki yılda 10 yıl birden götürmüştü. Doktorların gayretiyle, bu krizi de atlatan Deniz, pazar günü polis tarafından can yoldaşı Günseli Halası’na teslim edildi. Halasıyla babaannesinin evine giden Deniz, bir gün sonra , eroine, yani ağırlaştarılmış müebbet yaşamına dönmek için sessizce kayıplara karıştı.
Adli Tıp Kurumu’nun bahçesinde, “Gelinlikle göremeden öldün” diye hıçkırıklara boğulan Halası, geçtiğmiz hafta anneler gününde yanına geldiğini anlattı. “Bugün Anneler Günü. Benim annem yok. Senin elini öpmek için geldim” derken dudaklan titrek, gözleri buğuluydu. “ dedi. Eroin kurbanı Can Aslandere’yi ve ailesini yakından tanıyan Yıldız Hanım o gün, sanki içine doğmuş gibi Deniz’e nasihat etmişti : “Aman güzel kızım, kendine dikkat el. Bak, Can hayatının baharında gitti” diye. Omuz silkmişti Deniz; ” O enayiydi, fazla eroin kullanmıştır. Ben dikkat ediyorum” cevabını vermişti. Deniz, Anneler Günü’nün akşamı Lale Sineması’nın tuvaletinde, eroin krizinin en şiddetli noktasında bulunduğunda, solunumu durmak üzereydi. Adli Tıp Kurumu bahçesindehaykıran Yıldız Halası ” Eniştesi evden kovmuş. Bu, onu bir kez daha yıktı. Şimdi olurup, mum yaksınlar” diye haykırıyordu. Cenaze törenine gelen annesi Naran Hanım ise kızını terk ettiği iddialarını yalanlayarak ‘Altı yıldır mücadele veriyorum. Belkide bütün bunlar ona verdiğimiz aşırı sevgiden kaynaklandı’ şeklinde konuşarak belkide olaya son noktayı koyuyordu.
Deniz’in eroinle 7 yıl suren yarenliği, Fatih’teki sefil bir kulübede noktalandı, Deniz de, Vildan gibi Can Can gibi, saptandığı bataktan çıkamadı

Burak Ersemiz