Seri “katil” Beşiktaş…

Orhan Can - vapur

Seri katil Beşiktaş
Maçın sonucu böyle bir başlığı getirdi işte…
Çünkü, “sonuçları” hayatın akışı belirliyordu.
Beşiktaş – Kayseri maçında Beşiktaş’ın aldığı “sonucun” getirdiği zaruri bir neticesiydi bu.
Siz de; öyle ya da böyle, seri olarak 6. galibiyetinizi alırsanız sizin içi de böyle bir başlık atılırdı.

Başarılı olduğun sürece “Baş üstündesin” hayatta..
Peki, hikayemiz nasıl başlamıştı.
Şöyle:

“Barcelona’yla aynı mantaliteye sahibiz, aynı oyunu oynuyoruz.
Tek farkımız;
onlar şampiyonluğa oynuyor, biz küme düşmemeye.”
Böyle demişti bir zamanlar Türk futbolunun sevilen teknik adamı Yılmaz Vural.
Beşiktaş ilk yarı da arka gitti ama karşısındaki takım küme düşmemeye oynuyordu.
Yine de ligin başından beri Beşiktaş ilk defa bir rakibin sahasında bu kadar göründü.

Sezon başından beri “pas oyunu” ve “istatistikler” denilerek Beşiktaşlının sabrı sınanıp durmuştu.
Elbette, futbolda “pas oyunu” olacaktı ancak, her şey “yan pas yan pas” denilerek topun ne kadar sende daha fazla kaldığının “istatistik” rakamları değildi.
Hayat sadece “İstatistiklerden” oluşmuyordu.
Hayatın bir da “doğal” akışı vardı…
Bunun adına da “Hatice’ye değil neticeye bak” deniliyordu…
Dünya kadar puan kaybedildikten sonra bazı maçlarda yarı devre, bazı maçlarda ise tamamen “eski sistem” denilecek oyunu oynatmaya çalıştı Beşiktaş’ın teknik adamları.
Fakat bu, “ha denildiğinde değiştirilecek bir şey” olmadığı için göz dolduracak bir oyun olmadı bir türlü.  Ancak, biraz “şans” ile biraz “bal” ile alınan galibiyet serisi moralleri yükseltti.
Kayserispor gibi lig sonuncusu olan ve kümede kalma mücadele veren bir ekibe karşı da sergilenen “atak futbol” akılara eski Beşiktaş’ı getirdi…
Çünkü, dünya alem bilirdi ki eski Beşiktaş “paralel paralel” oynayan değil “dikine dikene” oynayan bir Beşiktaş’tı…
Sezon başından beri “Büyük” takımların hepsi birbirinden kötüydü…
Bu yüzden biraz derli toplu olan Anadolu Kulüpleri yarışı önde götürüyorlardı.
Ancak doğal hayatın akışı böyleydi işte.
“İstatistikler” bir fikir verirdi ama sonucu hayatın akışı belirlerdi…

Mark Twain 3 türlü yalan vardır derken 3 olarak saydığı belki de bu yüzden “istatistiklerdi”…
Kimse topun sende yüzde 90 kalmasına “madalya” vermiyordu,
topu kale çizgisinden geçirmeyi başarana 3 puan veriyorlardı.

Yine de Beşiktaş, bir çıkış yakaladı ve seri olarak aldığı 6. galibiyeti ile herkesin konuştuğu takım oldu.

Kayseri belki örnek olsun diye 15 yaşındaki genci 90 dakika oynattı ama bunun anlamı sahada 10 kişi kalmayı göze almaktı. Hele bir de ön liberodan kanat yaratma işi vardı ki bu, daha da teknik adam zafiyeti idi…
Hep kötü futbol oynayarak kazanan Beşiktaş bu defa iyi futbol oynayarak 3 puan aldı.
Oğuzhan Özyakup’a oyuna girdiği andan itibaren taraftarın sahip çıkması Beşiktaş açısından maçın bir başka kazanımı olmalıydı.
İşler kötü giderken, “Yere yatsana yere yatsana Abdullah Avcı yere yatsana
 diye bağıran Beşiktaş taraftarının 6. seri galibiyette “Avcı, Avcı” diye bağırması da tarihe geçen bir başka gazetecilik notuydu…
Bu “işler” böyleydi işte…
Kimse Hatice’ye bakmıyordu işte, netice önemliydi…

En Kalbi Muhabbetlerimle…
Ben CAN; Orhan Can…