Yobazlarca derisi yüzülerek öldürülen şair.. Nesimi.. Kul Nesimi.. Alevi-Bektaşi inancında divan şairi. Diyarbakır bölgesine yerleşen Azerbaycan Türkmenlerin’dendir. “Kula minnet eylemem. Yeryüzünün halifesi hükümdara minnet eylemem” diyen şairdir

RAHMETLE ANIYORUZ…
Nesimi

Alevi-Bektaşi inancında Yedi Ulu Ozanlardan olup Türk divan şairidir.
Bağdat’ın Nesim Kasabası’nda yetişmiş,
Diyarbakır bölgesine yerleşen Azerbaycan Türkmenlerin’dendir.
Halep’te Hallac-ı Mansur’un düşüncelerinin iz sürücüsü olduğu için kafir sayılıp derisi yüzülerek katledilmiştir.

Hâr içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi Farisi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
iblisin talim ettiği yola minnet eylemem

Bir acaip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Huda’dır kula minnet eylemem.

Ey NESİMİ, can NESİMİ ol gani mihman iken
Yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
Yeryüzünün halifesi hükümdara minnet eylemem..

Nesimi

Haydar Haydar

Ben melâmet hırkasını kendim giydim eğnime (eynime)
Âr u nâmus şişesini taşa çaldım kime ne

Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni

Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için
Gâh giderim meyhaneye dem çekerim aşk için

Sofular haram demişler aşkımın şarabına (Sofular haram demişler bu aşkın bâdesine)
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne

Sofular secde ederler meclisin mihrabına
Benim ol dost eşiğidir secdegâhım kime ne

Nesimî’ye sordular kim yarin ile hoş musun (Nesimî’ye sormuşlar yarin ile hoş musun)
Hoş olam ya olmayayım ol yar benim kime ne (Hoş olayım olmayayım o yar benim kime ne)

Nesimi

 

İmadeddin Nesimî 1369, Azerbaycan, Şamakı
1417, Halep veya uzun olarak Seyid Ali İmadeddin Nesimî mahlası ile tanınan, 14. yüzyılda yaşamış Hurûfi meşrep Türk divan şairi.

Kökeni ve doğum yeri

Nesimi’nin yaşamı hakkında bugün elimizde çok sınırlı bilgiler bulunmaktadır ve değişik kaynaklardan sağlanan bilgiler de çok kere birbiriyle çelişkilidir. Adı İbn Hâcer el-Askalanî’nin eserinde Nesimüddin, Sıbt İbnü’l-Acemi’nin eserinde Ali ve diğer bazı kaynaklarda Celaleddin ve Ömer olarak geçmektir.
İmamüddin gerçek adı değil lakabıdır.

Doğum tarihinin 1369-1370 yılları arasında olduğu büyük olasılıkla 1369’da olduğu belirtilmiştir. Kaynakların çoğunluğunda doğum yeri hakkında farklı rivayetler vardır.
 İbn Hâcer el-Askalanî Tebriz’de, Aşık Çelebi Diyarbakır’da ve bazı İran kaynakları Şiraz ya da Şamahı’da doğduğunu söyler.
 Osmanlı şair tezkiresi yazarı Latifi ise Bağdat’ın Nesim nahiyesinde doğduğu için Nesimi mahlasını kullandığını bildirmektedir.

Yaşamı

Nesimi’nin babasının bir iyi eğitimli alim olduğu ve Şirvan’da gayet önemli bir şahsiyet olduğu bildirilmektedir. Nesiminin soy kökünün, peygamber Muhammed’e kadar ulaştığı ve bunun için kendisinin ve babasının “Seyyid” unvanı ile anıldıklarından söz edilmektedir. Nesimi’nin bir küçük kardeşinin de bulunduğu; onun da yaşadığı, baba ismi ve Şah Kendan mahlası ile şiirler yazdığı ve mezarının Şamahı’daki eski kabristanda olduğu ve bu mezar taşının Şah Kendan mahlası taşıdığı belgelenmiş, buna karşılık Nesimi’nin kendi mezarının Şamahı’da bulunmadığı da belgelidir.

Nesimi’nin doğduğu dönemde Şamahı şehri, Şirvan’ın kültür merkezi hâline gelmiş, burada tanınmış mektep ve medrese bulunmuş, şehrin zenginlerinin şahsi kütüphaneleri olmuştur.

Onların meclislerinde şiir ve müzik meclisleri tertip edilmekteydi. Âlim ve hekim Kafieddin Darü’ş-şifa adlı tıp akademisinde faaliyet gösterip kendisi tabip yetiştirmekte idi. Nesimi’nin eğitiminin bu kültür çevresinde geçtiği ve tıp, astronomi, matematik ve mantık bilimlerini de ihtiva eden derin bir İslam eğitimi alıp yetiştiği kabul edilmektedir.

Bu eğitimden sonra önce Sibli’nin müridi olmuştur. Sonra Hürufilik kurucusu Fazlullah Esterabadî Naimi’nin (1339?-1394) hizmetine girmiş, ondan yakın eğitim ve terbiye almıştır. Onun taraftar toplama seferlerine mürşidi olarak iştirak etmiş; onun yoldaşı ve çok geçmeden onun halifesi olmuştur. Onun kızı ile de evlenmiştir. Böylece Nesimi, Hurufilik abdallar zümresinin başı ve yol göstericisi olmuştur.

Şiirlerini Hurufilik inançlarını yaymak için yazdığı ve bu inancı yaymak için Azerbaycan, İran ve Arap ülkelerine gittiği; I. Murad Hüdavendigâr döneminde Anadolu’da Osmanlı topraklarına da gelmiştir.

Fazlullah’ın öldürülmesi üzerine Azerbaycan’dan ayrılıp Türkçe şiirleriyle tanındığı Anadolu’ya gelen Nesimî’nin, I. Murad devrinde Bursa’ya ulaştığı ve burada iyi karşılanmadığı anlaşılmaktadır. Kendisinin de Hacı Bektaş-ı Veli’den etkilendiği ileri sürülmektedir.
Ayrıca Hacı Bayram-ı Veli ile görüşmek için Ankara’ya gitmiş, Hurûfilik’le ilgili fikirleri sebebiyle huzura kabul edilmemiştir.
Ancak Ali Şîr Nevaî’nin Nesimî hakkında övgü dolu sözler söylemesi onun Orta Asya Türk dünyasında önemli bir kişilik olduğunu göstermektedir.
Hatta bir kısım Anadolu Beylerini de etkilemiştir. Anadolu’da fikirlerini yayacak ortam bulamayan Nesimî o tarihte Hurûfiler’in Suriye’deki en önemli merkezi olan Halep’e gitti.
Halkın yanı sıra Dulkadiroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Karayülük Osman, Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah gibi devlet adamları da fikirlerinden etkilendiler.

Edebî yaşamı ve öldürülmesi

Azerbaycan Türkçesi tarzında bir Türkçe divanı ve bir Farsça divanının yanı sıra Arapça şiirler de yazmıştır.
Şiirleri dönemin birçok şairini etkilemiştir.
Şiirlerinde Hallâc-ı Mansûr’u andıran ifadeler kullanmasıyla idarecilerin tepkilerini üzerine çekmiştir.,

Nesimî şairlik gücünü fikirlerini yaymak için kullandı.
“Tanrı’nın insan yüzünde tecelli etmesi” ve “vücudun bütün organlarını harflerle izah” gibi fikirleri dönemin dini yetkililerince tepkiyle karşılandı.
Bir süre sonra Halep uleması, görüşlerinin İslam’a aykırı olduğunu ileri sürerek öldürülmesi için fetva verdi.
Mısır Çerkes kölemen hükümdarı Muavyed Şeyh’in onayını alan saltanat naibi Emir Yeşbek tarafından boynu vurulup derisi yüzülmek suretiyle 1417 yılında öldürüldü.

Cesedi Halep’te 7 gün teşhir edilmiş, sonrasında vücudu parçalanarak birer parçası inançlarını bozduğu düşünülen Şehsüvaroğlu Ali Bey’le kardeşi Nâsırüddin ve Kara Yülük Osman Bey’e gönderilmiştir.

Çeşitli nazireler yazmış, şiirleri Anadolu, Azerbaycan ve İran’da yayılmıştır.