İnsan Olmaya Geldim.. Nimri Dede’den..

Nimri Dede’nin öyle ahım şahım üniversitelerden alınmış diploması yoktur. Epi topu 3 yıl okumuştur lakin nice alimden daha iyi okumuştur insanı. Buyurun:

İnsan Olmaya Geldim

İkilik Kinini İçimden Atıp
Özde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Taht Kuralı Ariflerin Gönlüne
Sözde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Meğerse Aşk İmiş Canın Mayası
Ona Mihrab Olmuş Kaşın Arası
Hakkın İşlediği Kudret Boyası
Yüzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Bütün Mürşidlerin Tarif Ettiği
Sadıkların Menziline Yettiği
Embiyanın Evliyanın Gittiği
İzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Ben De Bir Zamanlar Baktım Bakıldım
Nice Yıllar Bir Kemende Takıldım
O Aşkı Mecazla Yandım Yakıldım
Közde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Süregeldim Aşk Meyini İçerek
Her Bir Akı Karasından Seçerek
Varlık Dağlarını Delip Geçerek
Düzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Gör Ki Nimri Dede Şimdi Neyleyi
Gerçek Aşkı Her Gönüle Söyleyi
Her Türlü Sefaya Veda Eyleyi
Sazda Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Nimri Dede

Kaynak kişi: Kenan Başaran

NİMRİ DEDE’NİN KISA HAYAT ÖYKÜSÜ

Gerçek adı İsmail Dehmen olan Nimri Dede: 1325/1909 yılında Elazığ’ın Keban ilçesine bağlı Nimri (şimdiki adıyla Pınarlar) köyünde doğdu. Yörede lakap olarak Şıh ya da Şıh İsmail de denmektedir.

Nimri (Pınarlar) köyü; 13. Yüzyılda Oğuzların Bayat Boyunun Şeyh Hasan Aşiretinin bir oymağının kurduğu, bir Türkmen obasıdır.

Köyün kurucu ailesi Nimriler, Arapgir-Onar Köyünden gelerek burayı yurt edinmişler ve yerli kavimlerle karışmışlardır.

Nimriler Kabilesinin reisi, Şeyh Nimri, Piri ve Aşiret Beyi Şeyh Hasan Oner’den icazet alarak, sonradan kendi adını vereceği, bu metruk Bizans köyüne yerleşmiştir. Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat’ın iskan politikası gereği olarak da, Nimri köyü bölgesel kolonizasyon için kurulmuştur.

Orta-Asya’dan dalgalar halinde göç eden Türklerin; Anadolu’ya yerleşmelerinin, kan bağına dayanan aşiret, oymak, oba şeklinde ya da Şeyh, Dede, Baba, Derviş gibi inanç önderlerinin kurduğu zaviyelerin çevresinde köyler oluşturularak; göçerlikten kısmen yerleşik tarım toplumuna geçtiklerini tarihi kaynaklardan bilmekteyiz.

Yukarı Fırat Havzası’na yerleşen Bayat Boyu oymaklarının da obalar şeklinde köyler ve zaviyeler kurarak 12. yüzyılın sonlarına doğru ve 13. yy. başlarında yerleşik düzene geçerler.

Bayat boyu beyi ve inanç önderi Sultan Onar diğer adıyla Şeyh Hasan da aşiretiyle Orta-Asya (Batı Horasan’dan -Bugünkü Kazakistan’ın Türkistan-Yesi şehrinin Üç-Kurgan)’dan Anadolu’ya göç ederek; Malatya-Arapgir-Elazığ-Keban-Baskil-Muşar yöresi-Tunceli-Hozat-Ovacık-Çimişgezek bölgesine ilk etapta yerleşir. Daha sonra Aşiret, Anadolu’ya yayılır. Yukarı Fırat Havzası Alevilerinin “kültürel – inançsal – toplumsal yaşam tarzı”nın özgün bir labaratuvarıdır…

Nimri Dede; Birinci Dünya Savaşı sonrası, 12 yaşındayken baba ve annesini yitirdi. Kardeşleriyle birlikte yetim ve öksüz kaldı. 1925 yılında İstanbul’da Gümrük Müfettişi olan amcazadesi Ahmet Bey’in yanına giderek, Numune-i İrfan adlı bir okulda üç yıl okutulur. Ne var ki okula geç yaşta başlayan Nimri Dede, yaşının büyüklüğü gerekçesiyle üç yıl sonra öğrenimden uzaklaştırılır.

Okuldan ayrılmasının ardından Aksaray ve Kapalı Çarşı’da kavun, karpuz, eski elbiseler alıp satarak geçimini sağlar…

Nimri Dede’yi ilk kez, 1950’li yıllarda babam Loylum Hasan ile gittiğim, Keban’ın Denizli Köyü’nde kayınpederi Arap Hasan’ın bahçesinde tanıdım. Daha sonraları Onar Köyü’nde ve 1960’lı yıllardan sonrada İstanbul’da bir çok kişi ile Yenikapı’daki evinde ve başka mekanlarda sohbetlerinde bulundum.

Kayınpederi Arap Hasan’dan bahsetmek gerekir.

İlginç bir kişi idi. 1800’lü yıllarda, Arabistan’dan gelerek Denizli Köyü’ne yerleşmiş bir zenciydi. Medrese eğitimi görmüş ve tasavvuf ehli bilgin bir zattı. İkinci eşi Hatça Bibi, bizim Onar Köyü’nden Tüccar Hüseyin’in bacısı idi. İlk kez atlarla gittiğimiz, Arap enişteye konuk olduğuz Denizli’de, Başta Nimri Dede olmak üzere, Köyü’nün ileri gelenleri bizleri çok iyi karşıladılar.

Gıdıklar (oğlak) kesildi, yemekler pişirildi, yufkalar açıldı, sofralar kuruldu. Ben Hatça Bibi’nin yanında yufkaya sarılmış etli dürüm yerken, büyüklerde “Gıdık Dolması” yemekle meşgullerdi. Demlendikten bir müddet sonra, Nimri Dede curasını alarak çalmaya ve deyişler çığırmaya başladı. Coştukça coştu.

Arada sıra Arap enişte ve sofradakiler deyişlere ile nakaratlara iştirak ederek koro oluşturuyorlardı. Sazlı-sözlü muhabbet şöleni akşama dek devam etti. Akşam Nimri Köyü’nde Şıh İsmail (Nimri Dede)’ye misafir olduk ve sabahleyin köye döndük. Bugün anlatılanlara göre; Arap Hasan, 130 yaşında 1978 yılında öldüğünde bilinçli ve sağlıklı bir belleğe sahipmiş. Nimri Dede’nin yetişmesinde büyük emeği ve rolü varmış…

Nimri Dede’yi, 1986 yılının ilk aylarında Aksaray’da bir mağazada uzun uzadıya birkaç gün üst-üste hayat hikayesini ve tasavvufi düşüncesini dinledim. Zaten ondan sonrada Hakk’a yürüdü…

Fevzi Halıcı’ya göre; Nimri Dede Konya’da düzenlenen Türkiye Aşıklar Bayramlarına aralıklı olarak katılırmış. 1966 yılında ödül alır. Şöyle seslenir;

“Ey Nimri Dede maksudum sensin hakikat,
Bir yürümüş hakikat ile şeriat,
Var kendi kendine eyle muhabbed,
Artık olsun nam-ı şana elveda.”

NİMRİ DEDE’NİN BAZI DEYİŞLERİNDEN ÖRNEKLER

İnsan Olmaya Geldim

İkilik Kinini İçimden Atıp
Özde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Taht Kuralı Ariflerin Gönlüne
Sözde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Meğerse Aşk İmiş Canın Mayası
Ona Mihrab Olmuş Kaşın Arası
Hakkın İşlediği Kudret Boyası
Yüzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Bütün Mürşidlerin Tarif Ettiği
Sadıkların Menziline Yettiği
Embiyanın Evliyanın Gittiği
İzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Ben De Bir Zamanlar Baktım Bakıldım
Nice Yıllar Bir Kemende Takıldım
O Aşkı Mecazla Yandım Yakıldım
Közde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Süregeldim Aşk Meyini İçerek
Her Bir Akı Karasından Seçerek
Varlık Dağlarını Delip Geçerek
Düzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Gör Ki Nimri Dede Şimdi Neyleyi
Gerçek Aşkı Her Gönüle Söyleyi
Her Türlü Sefaya Veda Eyleyi
Sazda Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Eylemiş

Bizi her nebatın her nüvesinde,
Terkibimiz Tanrı ferman eylemiş.
Her birinden bir yol açıp babaya,
Anada şeklimi insan eylemiş.

Sönmez bir ocaktır ana sevgisi,
Bilmem ki, bu nasıl Tanrı vergisi?
Ne zaman ki ana olsa birisi,
Canını yavruya kurban eylemiş.

Ana kainatın anahtarıdır,
Ana her varlığın iftiharıdır.
Ana bu Nimri’nin sadık yarıdır,
Çünkü her derdine derman eylemiş..

HAYÂTI
1909 – 1986

Nimrî Dede 1909 yılında Elazığ ilinin Keban ilçesine bağlı Nimri (Pınarlar) köyünde dünyâya gelmişdir. Nimri (Pınarlar) köyü, 13. Yüzyılda Oğuzların Bayat Boyunun Şeyh Hasan Aşiretinin bir oymağının kurduğu, bir Türkmen obasıdır. Köyün kurucu ailesi Nimriler, Arapgir-Onar Köyünden gelerek burayı yurt edinmişler. Nimriler Kabilesinin reisi, Şeyh Nimri, Pîri ve Aşîret Beyi Şeyh Hasan’dan icâzet alarak, sonradan kendi adını vereceği, bu metrûk Bizans köyüne yerleşmişdir.

“Nimrî” O’nun mahlası olup asıl ismi İsmail, soyadı ise  Dehmen’dir. Yöresinde Şıh İsmail ve Hacı İsmail diye bilinir…”Nimri” kelimesi Farsça “ölümsüz” anlamına gelen “nemiri” kelimesinden gelir…

Nimrî Dede’nin anne (Ayşe Hanım) ve babası (Abdülvehhâb Efendi) O henüz 12 yaşında iken altı ay arayla vefat etmişler. Nimrî Dede, belli bir süre amcazâdesi Hüseyin Efendi’nin yanında kalmış. 1925 yılında İstanbul’da Gümrük Müfettişi olan diğer amcazâdesi Ahmet Bey’in yanına gitmiş. İstanbul’a gidişi Nimrî Dede’nin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuş. İstanbul’da üç yıl Numûne-i İrfân adlı bir okula devam etmiş ancak yaşı büyük olduğu için üç yıl sonra bu okuldan ayrılmak zorunda kalmış…

Geçimini temin etmek için bir müddet Aksaray’da Bozkurt Han’da kavun, karpuz satan Nimrî Dede sonraları Kapalıçarşı’da eski elbise alım-satımına başlıyor. Nihâyet Kapalıçarşı’da bir elbise mağazası açıyor ve uzun zaman geçimini bu şekilde temin ediyor.

Güreşe de merâkı olan Nimrî Dede,  bir ara Fatih Spor Kulübünün lisanslı güreşçisi de olur…

Edebiyata, sanata, şiire ve tasavvufa derin bir ilgi duyan Nimrî Dede İstanbul’da önemli bir çevre edinir ve Neyzen Tevfik, Mazhar Osman, Muzaffer Ozak, Şemseddin Yeşil, Osman Cemal gibi şahsiyetlerle tanışır ve bu zevâtın sohbet meclislerine devâm eder…Şemseddin Yeşil Efendi’nin teşvîkiyle Arapça ve Farsça dersleri alır…Nakşiyye, Kâdiriyye, Rıfâiyye, Mevleviyye gibi belli başlı birçok tarîkin mensubları ile görüşür, sohbet eder…

Nimrî Dede, 1950 senesinde hacca gider. Bu hac seyahatine bağlı olarak birçok ziyâretler yapar. Bir müddet Kerbelâ ve Necef’de kalır…İmam Mûsâ Kâzım Hazretlerini ziyâret eder, oradan da tâ Meşhed’e giderek İmam Ali Rızâ Hazretlerini ziyâret eder…Bu seyahat altı ay sürer…

1970 senesinden köyüne dönerek ziraatle uğraşan Nimrî Dede, Hakk’a yürüdüğü 1986 senesine kadar ara ara sevdiklerini ziyâret maksadıyla İstanbul’a gelir…

1986 senesinde rahatsızlanan Nimrî Dede, yolculuğa çıkacak bir insan gibi hazırlanır, köylülerle vedâlaşır, irtihal edeceği günü yakınlarına bildirir ve 18 Ekim 1986 tarihinde Hakk’a yürür…

SAZ VE ŞİİR

Nimrî Dede aynı zamanda saz (cura) da çalan bir şâirdir. Şiirlerini ekseriyetle dörtlük esâsına göre yazmışdır. Halk ve Âşık Edebiyatımızın temel nazım biçimlerinden koşma, mânî, destân, güzelleme, koçaklama ve ağıt, Tekke Edebiyatının nazım türlerinden ise ilâhi, nefes ve şathiyat gibi türlerde şiirler yazmıştır. Şiirlerinin büyük bir kısmı yukarıda kapak resmini gördüğünüz kitabın içinde yayınlanmışdır…

Nimrî Dede’nin şiirlerinden bazıları bestelenmişdir. Arif Sağ’ın bestelediği şiiri şöyle başlar :

İkilik kîrini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı âriflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Abdullah Yüce’nin besteleyip söylediği şiirinil ilk dörtlüğü şöyle :
Sılada sevdiğim bir gonca idi
Daha koklamadan soldu dediler
Ben aşkımı ona söylememiştim
Duyunca gözleri doldu dediler

Nimrî Dede, 1973 yılında Konya’da yapılan âşıklar şölenine katılır ve şiir dalında Gufrânî Ödülünü alır.

Nimrî Dede’nin el yazısı ile bir nutku

Nimrî Dede’nin ârifâne nutuklarından ikisini de teberrüken buraya dercedelim…

Beni zâtınla mest eyle içki şarâb istemem
Her taraf mihrâbım olsun belli mihrâb istemem
 
Hiçbir renge mahkûm etme beytin olan kalbimi
Varlığınla varlıklanan kalbde azâb istemem
 
Her dem âşikâr olmalı varlığın ile aşkın
Gaflet ehlini aldatan sahrâ serâp istemem 
 
Dünyâyı ukbâyı atıp zâtına mübtelâ kıl
Hesâbım burada görülsün orda hesâb istemem
 
Ateşden gömlek giydirdin nice yıllar eğnime
Bundan geri nûrdan gayri başka esvâp istemem
 
Eşyâ görünen Hak imiş bunu bilmez binde bir
Bu sırrı açan bilginden başka kitâb istemem
 
Cennet cehennem herkesin sıfâtında gizlidir
Nimrî Dede‘ne i’tirâz tek bir cevâb istemem
Zühd ü riyâ ile olan ibâdet
Hatâdır Hazret-i Settâr’a karşı
Böyle namâz ile olamaz ümmet
Hiç kimse Ahmed-i Muhtâr’a karşı
Tarîkatsız mü’min olamaz kişi
Nûr-i nübüvvetle dolamaz kişi
Hakk’ı Peygamber’i bulamaz kişi
Yatıp kalkma ile duvara karşı
Çekilmiş gözlere bir siyah perde
Yok dersen Allah gökde hem yerde
Gel ki gösterelim gör Hak nerde
Secde eyleyesin dîdâra karşı
MA’NEVÎ HAYATI

Nimrî  Dede’nin Alevî-Bektâşî geleneğine bağlı olduğunu biliyoruz ancak bazı ifâdelerinden anlaşılıyor ki O, Somuncu Baba’nın feyzinden de istifâde etmiş ve onu mürşid kabûl etmişdir…İstanbul’da kaldığı yıllarda birçok tarîkat erbâbı ile de görüştüğünü ve onlardan istifâde ettiğini de biliyoruz…

Onunla 1986 yılında uzun uzun mülâkat yapan İsmail Onarlı, kayınpederi Arap Hasan’ın Nimrî Dede üzerinde büyük tesiri olduğunu ifâde ediyor…Bu zât 1800’lü yıllarda, Arabistan’dan gelerek Denizli Köyü’ne yerleşmiş bir zencî imiş. Hem medrese eğitimi görmüş ve hem de ehl-i tasavvuf, ârif bir zât imiş. Bu zat 1978 senesinde 130 yaşında Hakk’a yürümüş. Nimrî Dede’nin yetişmesinde büyük emeği ve rolü varmış…Nimrî Dede hakkında yazılan bir makâlede, İstanbul’da kaldığı dönemde bir gece rüyâsında Şeyh Hasan Onar’ı gördüğü, İstanbul’dan Onar köyüne gelerek Şeyh Hasan’ın türbesini ziyâret ettiği ve ocağın pîrlerinden Mürşid Koca Dede’den el aldığı belirtiliyor…

Bir Alevî-Türkmen köyünde yetişen bu kıymetli insân, şerîata son derece bağlı, farzlarla iktifâ etmeyip, geceleri teheccüde kalkan, seher vaktini zikrullah ile geçiren, Ramazan hâricinde de sık sık oruç tutan, Ehl-i Beyt âşığı, ârif bir zât-ı muhterem idi…Aşağıdaki nutku kendi serencâmının bir özeti gibidir…

İkilik kîrini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı âriflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Meğerse aşk imiş cânın mayası
Ona mihrâb olmuş kaşın arası
Hakk’ın işlediği kudret boyası
Yüzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Bütün mürşidlerin ta’rîf ettiği
Sâdıkların menziline yettiği
Enbiyânın evliyânın gittiği
İzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Ben de bir zamanlar baktım bakıldım
Nice yıllar bir kemende takıldım
O aşk-ı mecâzla yandım yakıldım
Közde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Süregeldim aşk meyini içerek
Her bir akı karasından seçerek
Varlık dağlarını delip geçerek
Düzde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Gör ki Nimrî Dede şimdi neyleyi
Gerçek aşkı her gönüle söyleyi
Her türlü safâya vedâ eyleyi
Sazda ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydâna koymaya geldim
Hattat Mahmud Öncü’nün kaleminden Nimrî Dede’nin beyti
MUZAFFER EFENDİ VE NİMRÎ DEDE

Nimrî Dede, Muzaffer Efendi Hazretlerini çok sever ve sık sık onu ziyâret ederdi. Efendi Hazretleri de O’nu pek sever ve her gelişinde ayağa kalkarak karşılar ve salavâtla kucaklaşırlardı…Nimrî Dede, Efendi Hazretlerine olan hayranlığını aşağıdaki beyt ile ebedîleştirmişdi :

Aşkî’ye gel her derdine devâdır
Aşkın yoksa Lokman gelse hevâdır…
 
Allah her ikisinin de sırlarını takdîs eylesin…
Kaddesallâhu esrârahumâ ve nefe’anallahu bi şefâ’atihimâ…