Sofrada bir araya geldiler. Gazi’yi tehdit eder gibi konuştular. Meclis’te bunu oku dediler. Gazi, kürsüde başka bir konuşma yaptı ve “İhtimal bazı kafalar kesilecektir” dedi.. Kimlere dedi bu sözleri? Metin Başaran yazdı

OLAĞANÜSTÜ BİR İRADE…
CUMHURİYET’İN 95. YILDÖNÜMÜ 
KUTLU OLSUN!

“…Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofrada bir araya geldiler.
Rauf Bey, Gazi’ye döndü;
– ‘Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şikâyetler Başbakan olarak bana geliyor…’
Gazi; – ‘Neyimden korkuyorlarmış?’
– ‘Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar.
Dedikodular giderek yayılıyor.
Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!..
Kemal! Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre ’emaneti sahibine’iade etmenin zamanı geldi.”
– ‘Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?’
– ‘Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazımda padişahın ekmeği var…’
Gazi’nin yüz hatları gerilmişti.
Ev sahibi Refet Paşa’ya döndü;
– ‘Sen ne düşünüyorsun Refet?’
– ‘Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum,
Paşam!..’
Masada olmayan dördüncü kişi, Kâzım Karabekir Paşa ise Erzurum’daydı ve telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak kararı bekliyordu.
– ‘Benden ne yapmamı istiyorsunuz?’
– ‘Yarın kürsüye çık, bunları yapmayacağına söz ver!’
Gazi, içtiği sigaranın kapağını yırttı ve arkasına hırsla yazdı:
‘Günü geldiğinde Padişahla ilgili kararı en yüce icraî organ olan TBMM verecektir.’
Sordu:
– ‘Bu sizi ve Meclisi tatmin eder mi? Bunu yarın çıkıp okursam, sizce Meclis tatmin olur mu?’
– ‘Hah, işte bu olur. Bunu çık yarın kürsüden oku!..’

Meclisten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı. Bunu biliyorlardı.
O günden itibaren Gazi yollarını da bu arkadaşlarından ayırmak zorunda olduğunu görmüştü…
Bu ‘ekip’ bununla da yetinmedi, Atatürk’ün milletvekili seçilmesinin önünü bile tıkamaya kalktılar!..

Atatürk, büyük devrimi bu kafalara elbette kurban ettirmeyecekti ve ‘Komisyona’ girerek ‘Vükelaya’ şu ünlü konuşmasını yaptı…

‘Efendim, Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır.
Osmanoğulları, zorla Türk Milleti’nin hakimiyet ve saltanatına vazıulyed olmuşlardı (el koymuşlardı).
Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdi (devam ettirmişlerdi).
Şimdi de Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek, hakimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor.
Bu bir emrivakidir.
Mevzuubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir.
Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir.
Bu, behemehal olacaktır.
Burada içtima edenler, Meclis ve herkes, meseleyi tabii karşılarsa, fikrimce muvafık olur.
Aksi takdirde yine hakikat, usulü dairesinde ifade olunacaktır.
Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir.’

Metin Başaran