Sinan Cemgil öldürüldüğünde onu ihbar eden köylülere babası ve annesi şunları söyler:

“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. öğretmenim. ekonomik durumum oldukça iyi.
Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim.
En iyi okullarda okuttum.
Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ’de okuyordu.
Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu.
Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı.
Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü.
Bunu bilesiniz diye söylüyorum.”

(Babası Adnan Cemgil, Sinan Cemgil öldürüldüğünde onu ihbar eden köylülere bunları söyler)

Adıyaman Gölbaşı ilçesine cenazeyi almaya giden Sinan’ın annesi Nazife Cemgil, çevresini saran kadınlara Sinanlar’ı şöyle anlatmıştır: 

“Bu oğlum Sinan… Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri…. onlar da oğullarım…
Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler.
Başka bir istekleri yoktu.
Her biri birer dehaydı.
Her biri üstün zekalı birer güzel insandı.
Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı.
Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler.
Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkıya değildi.”

Sinan Cemgil, (d. 15 Kasım 1944, İstanbul – ö. 31 Mayıs 1971, Nurhak)

Sinan Cemgil, Adnan Cemgil ve Nazife Cemgil’in ikinci oğulları olarak 15 Kasım 1944’de İstanbul’da dünyaya geldi. Dedesi Erzurumlu Cemal Bey Kurtuluş Savaşı sırasında Muğla Kuva-yi Milliye örgütünün başkanlığını yapmıştır. Öğretmen anne-babanın çocuğu olarak iyi bir eğitim aldı.Türk Barışseverler Cemiyeti’nin Menderes Hükümetini, TBMM kararı olmaksızın Kore’ye asker göndermesi sebebiyle protesto etmesi üzerine Adnan Cemgil’in aldığı hapis cezası Sinan’ın henüz çocuk yaşta cezaeviyle tanışmasına sebep olur. “Komünistler Moskova’ya!” bağırışlarını ise, aynı dava yüzünden Yozgat’a sürgüne gönderilen annesinin yanında duyacaktır.

1964’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Mimarlık Fakültesi’ne girdiğinde siyasetle etkin olarak ilgilenmeye başlar. 1965 yılında Bursa’daki Türkiye İşçi Partisi (TİP) kongresinin yapılacağı Saray Sineması önünde babası Adnan Cemgil yaralanıp hastaneye kaldırılır. 1965 yılında çıkardıkları Dönüşüm dergisini satarken arkadaşı Şirin Yazıcıoğlu ile birlikte gözaltına alınan Sinan Cemgil, aynı yıl ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün (SFK) kuruluşuna katılır, bir süre genel başkanlığını yapar ve TİP’e üye olur. 1967 yılında ilkokul yapma amacıyla Muş’un Korkut ilçesine giden ODTÜ kafilesinde yer alan Sinan, arkadaşlarıyla birlikte halk kültürü üzerine de incelemelerde bulunur. Bu incelemelerden geriye kalan, kafilenin diline persenk olan Çift Jandarma türküsüdür.

Sinan’ın Amerikalı öğretim görevlisinin “Yıllardan beri ODTÜ’de İngilizce eğitim görüyorsunuz. Nasıl İngilizce bilmezsiniz?” sorusuna verdiği yanıt bugünlere kadar gelmiştir: “Biz, ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik: Yankee go home.” (Turhan Feyizoğlu, Sinan: Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa /Nurhak’ta Bir Şafaka Vakti)

1968’le birlikte yoğunlaşan öğrenci eylemlerinde, üniversitedeki hareketin doğal önderi olur. ODTÜ’de Toplumcu Gurup içinde yer alır. 1968’de ODTÜ’deki boykota ve 1969’daki ODTÜ işgaline önderlik eder.

Toprak reformunun gerçekleştirilmesi istemiyle hazine topraklarını işgal eden Elmalı köylülerini ziyaretinin Türkiye İşçi Partisi Genel Merkezi tarafından tepki ile karşılanması, TİP’ten istifasını getirir.

Sosyalist Devrim – Milli Demokratik Devrim (MDD) tartışmalarında Milli Demokratik Devrim’i savunsa da Hüseyin İnan’la birlikte “Türk Solu” ve “Aydınlık” odaklı MDD yorumlarından ve bu çevredeki tartışmalardan uzak durur ve farklı bir yol açmak için arkadaşlarıyla birlikte harekete geçer. 1969 yılında Şirin Yazıcıoğlu ile evlenir.

Sinan Cemgil, dönemin Ankara büyükelçisi Robert Commer’in arabasının yakılması olaylarına katılmıştır. Eylemde birlikte yer aldığı arkadaşı Mustafa Taylan Özgür’ün İstanbul’da öldürülmesi üzerine Ankara’da Atatürk Anıtı önünde toplanan kalabalığa konuşma yapar.

1970 yılında doğan oğluna söz verdiği gibi arkadaşı Taylan’ın adını verir.”

Kürecik Radar Üssü’ne yapacakları baskın öncesinde Sinan Cemgil ve arkadaşları, İnekli Köyü muhtarının ihbarı üzerine kuşatılır. 31 Mayıs 1971’de askerlerle çıkan çatışmada öldürülür.

Babası, Cemgil’in katledilmesinin ardından onu ihbar eden köylülere yönelik şu sözleri söylemiştir; 

“Ben varlıklı bir aileden geliyorum. Öğretmenim. Ekonomik durumum oldukça iyi. Oğlumu en iyi şekilde yetiştirdim. En iyi okullarda okuttum. Ülkenin en güzide üniversitesi ODTÜ’de okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Ölmese yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı. Fakat o sizin iyiliğiniz için öldü. Bunu bilesiniz diye söylüyorum.”

Adıyaman Gölbaşı ilçesine cenazeyi almaya giden Sinan’ın annesi Nazife Cemgil, çevresini saran kadınlara Sinanlar’ı şöyle anlatmıştır: 

“Bu oğlum Sinan… Bunlar da onun arkadaşları (Kadir ve Alpaslan), kardeşleri…. onlar da oğullarım… Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler. Başka bir istekleri yoktu. Her biri birer dehaydı. Her biri üstün zekalı birer güzel insandı. Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı. Birer milyoner olurlardı. Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler. Sizin sorunlarınızı omuzladılar. Size yalan söylüyorlar. Onlar eşkıya değildi.”

Sinan Cemgil’in (solda) ve Aplaslan Özdoğan (sağda) öldürüldükten sonra çıplak teşhir edilerek halkın yüreğine korku salınmaya çalışılmıştı.