TARİHİN BİTKİSEL TANIKLARI ve BETON!
“İlkin bir ağaçtan ziyade bir ormanla karşılaştığımı sandım: Birbirine kenetli yedi sekiz daha küçük gövdeden yapılı, asıl gövde, yer yer yıkılmış bir kuleye benziyordu; yarı yarıya inlerine girmiş boa yılanlarına benzeyen dev kökler, o gövdeyi toprakta tutuyorlardı; gövdenin uzantısı dallar, daldan çok yatay konumda ağaçları andırıyorlardı; kabuğun altında mağaramsı siyah kovuklar oluşmuştu.
Bu kovuklarda barınan çobanlar içeride ateş yakarlardı ve bu bitkisel dev, pürüzlü, dilimlere ayrılmış gövdesinde dolaşan karıncaları ne kadar umursuyorsa, ateşin yalımlarına karşı da o kadar kayıtsızdı. Yüzyılların yağmur damlaları gibi üzerinden kaydığı, Tasso’nun Azad Edilmiş Kudüs’te betimlediği kahramanların çadırlarını görmüş bu inanılması güç yaprak yığını kadar görkemli ve pitoresk bir şey düşünülemez.”
Bu satırlar 1852’de İstanbul’da yetmiş günlük bir zaman geçirmiş, bu gezinin notlarını Konstanople adlı kitabında toplamış Fransız edebiyatçı Theofile Gautier’ye aittir. Burada betimlenen de, bizim “Büyükdere Çınarı”, yabancıların I.Haçlı Seferi komutanlarından Godefroy de Boullion’un 1096’da bu çınarın altında karargâh kurduğundan hareketle “Plastane de Godefroy” dedikleri, dünyanın en ünlü ve en yaşlı (4000 yıl) anıtsal ağaçlarından biridir.
Çınarın değeri bir yana, herkes böyle bir betimleme yeteneğine sahip olmak ister. Bu tür betimleme ve imgelemelere Edmond de Amicis’in İstanbul adlı kitabında da rastlanır. Olağanüstü anlatımlar…
Peki ya ünlü çınarın akıbeti ne olmuş ? Yıldırım düşmesi veya içerisine kurulan bir kahve ocağından çıkan yangın sonucu yanmış bitmiş kül olmuş ! Bence ikincisidir.
Türkiye’deki bitki sosyolojisi bilim dalının kurucusu Prof.Dr.Hikmet Birand (1904-1972), bu 4 bin yıllık anıtın yok oluşundan duyduğu üzüntüyü şöyle anlatmış:
“Hangi varlık böyle gün gören, devran süren, dinlerin, devletlerin, medeniyetlerin, şehirlerin kuruluşunu, çöküşünü seyreden bir ağaç kadar bizi kendimize getirebilir.”
Enis Batur’un Fransa’nın eski ağaçlarını anlattığı bir makalesinden esinlenerek yazmaya çalıştığım bu “ağaç öyküsü”;
betonseverlere ithaf olunur !
Metin Başaran