“Tanrı çok sevdiği kulunu ömürlü olsun diye Datça Yarımadası’na gönderir”

Datça

Ünlü coğrafyacı Strabon “Tanrı çok sevdiği kulunu ömürlü olsun diye Datça Yarımadasına gönderir.”
Günaydın

#archaeology #arkeoloji_dunyasi #archaeology

Arkeoloji Dünyası

Datça

“Tanrı çok sevdiği kulunu ömürlü olsun diye Datça Yarımadasına gönderir.”

Strabon, Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof. Yaşadığı dönemde bilinen yerlere yapılan göçlere ve hangi milletlerin yerleşmeler yaptığı üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar ile ün kazanmıştır. Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülmektedir. Vikipedi
Ölüm tarihi ve yeri:
MS 23, Amasya
Kitaplar:
Coğrafya, Geografía de Iberia’dır..

DATÇA

Knidos Düzenle
Datça Yarımadası’ndaki buluntuların geçmişi M.Ö. 2000’lere kadar uzanır. Bilinen ilk yerli halk Karyalılar’dır ve burada en parlak dönem Dorlardöneminde yaşanır. Dorlar MÖ 1000 yıllarında Trakya üzerinden güneye inerek Yunanistan üzerinden bölgeye gelirler ve bugünkü Datça ilçe merkezinin 1.5 km kuzeydoğusundaki Burgaz mevkiinde Dor uygarlığının merkezi olan Knidos’u kurarlar. Daha sonra Lidya egemenliğine giren Knidos, MÖ 546’da Lidya Devleti’nin Persler’in eline geçmesinin ardından da Persleregemenliğine girmiştir.

Knidos Antik Kenti
Şehrin taşınması ve Altın Çağı Düzenle
Knidos, ticari nedenlerle MÖ 4. yüzyılda yarımadanın uç noktasına, bugünkü görkemli kalıntıların olduğu yere taşınmıştır. Strabon, Knidos’un kıyı boyu ile önündeki adada kurulduğunu belirtir. Ada ile kara arasındaki deniz doldurularak, iki ayrı liman elde edilmiştir.

Kuzeydeki küçük limana “Kuzey Liman” denilmiş ve askeri amaçla kullanılmıştır. Güneydeki liman ise ticaret amaçlı kullanılmıştır. Halen, liman ağzındaki mendirek ile Kuzey Liman’daki kulenin kalıntıları görülmektedir. Dorlar ve Romalılar yeni Knidos’a çok sayıda tapınak yapmışlardır. Şehir Afrodit heykeli ile ünlenmiş, geç Roma ve erken Bizansdöneminde tapınaklar yerlerini kiliselere bırakmış ve şehir nüfusu 70.000’lere ulaşmıştır.

Knidos çok önemli bir ticaret merkezi olduğu kadar bir kültür ve sanat merkeziydi. Dönemin en ünlü heykeltıraşları arasında yeralan Praxiteles’in yaptığı Knidos Aphrodite Tapınağı’nda bulunan Knidos Afroditiçok önemli bir sanat yapıtıdır. İonkentlerinin de katılımıyla düzenlenen dinî festivallerde sanatçılar hep Aphrodite’i ön planda tutmuşlardır. Gezegenlerin hep aynı yörüngede hareket eden yuvarlak cisimler olduğunu bulan ünlü astronom, matematikçi ve filozof Eudoxus, en iyi yontulmuş Çıplak Afrodit Heykeli’ni yapan heykeltıraş Praxiteles, Skopas, Bryaxis ve dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır’daki İskenderiye Feneri’nin mimarı Sastratos, Knidos’da yaşamışlardır. Afrodit heykelinin kaidesi, 8000 kişilik tiyatro, güneş saati ve Demeter Mabedi gibi bası eserler, Knidos antik kentinin önemli kalıntılarındandır. Antik çağda çok ünlü olan, insanların onu görmek için çok uzaklardan geldiği Afrodit heykeli bugüne kadar bulunamamıştır.

Knidos Hippodamos’un ızgara plan düzenine göre yapılanmıştır. Doğu-batı doğrultusunda birbirine paralel dört geniş cadde, kuzey-güney doğrultusundaki bir cadde ile dik açılı olarak kesişmiştir. Arazi konumuna uygun bir biçimde cadde ve sokaklar bazen merdivenle, bazen de dik olarak birbirlerini kesmişlerdir. Kuzey-güney doğrultusundaki ilk caddenin batısında agorası yer alır. Sonraki devirlerde askeri limanın kuzeyindeki agoranın her iki tarafına, antik taşlardan yararlanılarak büyük bir kilise yapılmıştır. Kuzeye doğru, Dor Hexaopisi’ne bağlı kentlerin her dört yılda bir festival düzenledikleri Apollon Karneisos Tapınağı’na ulaşılır. Dor üslubundaki tapınağın kuzeyinde yapılan kazılarda dikdörtgen planlı bir sunak bulunmuştur. Sunağın yeraldığı terasın arkasında ise Helenistik duvar işçiliğinin örneği olan başka bir teras daha bulunmaktadır. Oturma kademelerini anımsatan basamakların da bulunduğu alanda 1972 yılında bir tapınak kalıntısı bulunmuştur.

Bu dönemde Knidos, şarap ihraç eden önemli merkezlerden biriydi.

MÖ 450 yılında Polynotos’un yaptığı duvar resimleri çok önemlidir.

Herodot’a göre Spartalılar, Knidos’u bir koloni kenti olarak kabul etmişlerdir. Fakat zamanla güçlenmişler, Fenikeliler sayesinde denizcilikte çok ilerlemişler, tersaneler kurmuşlardır.

Knidoslular, Lidyalıların saldırılarına karşı korunmak için Reşadiye Yarımadası’nı karadan ayırmaya çalışmışlardır. Daha sonradan kazdıkça kaya çıkmıştır ve bu kayaların sertliğinden dolayı kazıları yavaşlamıştır. Bu olayın üstüne Pers saldırıları başlayınca tamamlayamamışlardır. Bu saldırılar sırasında Persler kente zarar vermemiştir.

Knidoslular daha sonra Büyük İskender’e boyun eğmişlerdir. Fakat bu dönemle ilgili pek ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Roma İmparatorluğuile Seleukos Krallığı arasındaki savaşta Roma’nın tarafını tutmuş, Bergama Krallığı’na katılmışlardır.

Bizans dönemi Düzenle
Kent, Bizans İmparatorluğu döneminde silik bir yerleşim haline gelse de, bu dönemde bir süre için piskoposluk merkezi olarak kullanılmıştır. Bizans’ın ilerleyen dönemlerinde ise bir yandan depremler, diğer yanda korsan saldırıları ile güçsüz kalan kent MS 7. yüzyılda tümüyle terk edilmiş; yarımada nüfusu ise binlere inmiştir.

Türk egemenliği Düzenle
Yarımada, 13. yüzyılda Menteşe Beyliği’ne bağlanmış; 15. yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmış ve adı Datça olmuştur.

Son Osmanlı padişahlarından Sultan Reşat döneminde Datça adı Reşadiye olmuş, Cumhuriyet’le beraber ise tekrar Datça’ya dönüştürülmüştür. 1928 yılında ilçe olan Datça’nın ilk merkezi Reşadiye Mahallesi olmuş, 1947’de ise bugünkü yeri olan İskele Mahallesi’ne taşınmıştır. Datça Yarımadası bazı haritalarda hala “Reşadiye Yarımadası” olarak geçer.

Knidos tarihini aydınlatmak amacıyla ilk kazılar, İngiliz Charles Newton tarafından 1856-1858 yılları arasında yapılmıştır.

atça, coğrafi bölge olarak Ege Bölgesi’ndedir. Dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Datça Yarımadası’nın en yüksek noktalarını Bozdağ (1174), Kalecik Dağı (881), Karadağ (786), Emecik Dağı (704), Yarık Dağı (615) oluşturur. Arazinin % 66’sı orman alanı, %18’i seyrek çalılık ve kayalık olup sadece % 16’sı tarım alanıdır. Kızlan Ovası, Burgaz Düzlüğü, Reşadiye Ovası ile kıyı düzlüklerinin en önemlilerinden olan Karaköy, Palamutbükü ve Mesudiye, ilçenin ovalarıdır.

Yüzölçümü 446 km² olan yarımadanın 235 km’lik sahil şeridi, büyüklü küçüklü 52 koyla dantel gibi bezenmiştir. Marmaris ile Datça sınırını oluşturan Balıkaşıran’da (Datça’ya 64 km) kuzey ve güney kıyıları arasıdaki kara genişliği, 1 km’ye kadar inerken yarımadanın en geniş yeri 17 km’dir.

Datça, tipik bir Akdeniz iklimi’ne sahiptir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Üç tarafı denizle çevrili yarımadada yazın esen serin kuzey rüzgarları, kavurucu sıcakları yok eder. Nem oranı ortalama %58 olan Datça’da yılın 300 günü güneşli geçer.

Strabon,

(Yunanca: Στράβων; MÖ 64 – MS 24),

Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof. Yaşadığı dönemde bilinen yerlere yapılan göçlere ve hangi milletlerin yerleşmeler yaptığı üzerine gerçekleştirdiği çalışmalar ile ün kazanmıştır. Roma aristokratlarıyla kan bağı olduğu düşünülmektedir.[kaynak belirtilmeli] Bugünkü Amasya ili sınırlarının içinde varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.

Dünyanın ilk coğrafyacısıdır.

Antik Dünya hakkındaki coğrafya kitabı ile tanınmıştır.

Amasya’da doğdu ve Amasya’da öldü. Klasik Yunan eğitimi gördü. Aristodemos’tan hitabet dersleri aldı. MÖ 44’te öğrenimini sürdürmek amacıyla Roma’ya gitti. Başlangıçta Aristotelesçi görüşleri savunduysa da, sonraları Augustus’un öğretmenlerinden olan Athenodoros’un etkisinde kalarak Stoa okulunun görüşlerini benimsedi. MÖ 31’e değin Roma’da kaldı. MÖ 29’da Yunanistan’ı gezdi. MÖ 28’de Mısır’a gitti. Roma İmparatorluğu’nun büyük bir bölümünü dolaşmıştır. Roma ve İskenderiye’de uzun süre kaldı.

Amasya/Türkiye’de Yeşilırmak’ın kenarında bulunan Strabon Heykeli.
Olgunluk çağında Historika Hypomnemata (Tarihi Hatıralar) adlı bir yapıt (bugün kayıptır) yazdı. Bu yapıt, 43 cilttir ve Polybios tarihinin bir devamıdır, Korinthos ve Kartaca’nın (MÖ 146) yıkılışından Sezar’ın ölümüne ya da Aktium Savaşı’na dek süren dönemi kapsar. Yalnız 19 parçası ele geçmiştir. Geographumena veya Geographika (Coğrafya) adlı yapıtının büyük bölümü günümüze kadar gelmiştir. 17 cilttir. Yazar bu yapıtını Yunan ve Roma dünyasının kültürlü kişileri için yazmıştır.

En geniş seçmeci düşüncelere yer veren yapıt, Eratosthenes, Hipparkhos’tan ve Epheros, Polybios ve Poseidonios adlı tarihçilerden esinlenmişti. Strabon’un coğrafyası tarihsel bir özellik taşımakla birlikte, insanın, kavimlerin ve imparatorlukların fizik dünya ile olan ilişkilerini de belirtir. Bu özelliğiyle Ptelemaios’un Geographike Aphegesis adlı coğrafyasından üstündür. Bu eserin Anadolu coğrafyasını kapsayan 12-13-14. ciltleri Arkeoloji ve Sanat Yayınları tarafından günümüz Türkçesi ile basılmıştır.

Strabon, Kalkedon’dan bahsederken “denizden biraz içerde, içinde küçük timsahların yaşadığı bir pınar vardı” der. Bu timsahlı pınarın Kadıköy’ün ne tarafında olduğu bilinmemektedir. Ancak Kurbağalıdere’nin (Kuşdili Deresi) yatağını alüvyonla doldurmadan önce, bugünkü Uzunçayır civarında bulunması olasıdır.

Anadolu’nun Romalılar tarafından istila edildiği yıllarda bazı esir ve kölelerin timsahlara kurban edildiğine göre Strabon’un “Kalkedon’un biraz içerisindeki küçük pınarda timsahlar vardı” cümlesini anlamak pek de zor olmayacaktır.

Strabon aynı zamanda Antik Dönemde volkanizmanın ilk neden/sonuç ilişkisine dayanan açıklamasını yapan yerbilimcidir.

Eski tarihçilerin söylediklerine de kulak vermek gerekir. Örneğin, “Lydia Tarihi”ni yazmış olan Ksanthos benim daha evvelce bir yerde işaret ettiğim gibi, bu ülkenin sık sık karşılaştığı acayip değişiklikleri anlatır. Gerçekten burasını Arimlerin efsanesinin geçtiği ve Typhōn’un acı çektiği yer olarak kabul etmişler ve buraya Katakekaumenē ülkesi demişlerdir. Beş yüz stadion uzunluğu, dört yüz stadion genişliği olan Mysia ve Maionia denen ve Katakekaumenē olarak adlandırılan ülkeye gelinir. Burada hiç ağaç yoktur; sadece kalite olarak ünlü şarapların hiçbirisinden aşağı olmayan Katakekaumenē şarabının elde edildiği bağlar vardır. Toprağın yüzü küllerle kaplıdır, dağlık ve kayalık olan ülke sanki yangından olmuş gibi siyah renktedir. Bazıları, bunun yıldırımlardan ve ateşli yeraltı patlamalarından olduğunu tahmin etmektedir ve bunlar Typhōn’un efsanevi hikayesinin burada olduğunda tereddüt etmemektedirler.

Fakat kaynağı şimdi tükenmiş olan ve yerden fışkıran bir alev nedeniyle olabileceği yerine, bütün bir ülkenin bir seferde böyle bir olayla yanmış olacağını kabul etmek mantıksızdır. Burada birbirlerinden kırk stadion uzaklıkta olan “physas” denen üç çukur görülür. Bunların yukarısında, mantıklı olarak tahmin edildiği takdirde, topraktan fışkıran sıcak külle oluşmuş tepeler uzanır. Bu tür toprak bağcılığa iyi uyum sağlar. Halen en iyi ve bol miktarda şarap elde edilen, üzeri küllerle kaplı Katana toprağında olduğu gibi. Bazı yazarlar bu gibi yerlere bakarak, Dionysos’a (“Phrygenes”) denmesinin iyi bir nedeni olduğu hükmüne varmışlardır.

Kaynak: Vikipedi