Prof. Dr. İlhan Arsel, “Türk’e dost görünüp Türk’ü arkadan vuran Arap”! 1924’te neler olmuş neler

Prof. İlhan Arsel, Arap milliyetçilerin Türklerin kendilerine duydukları güveni nasıl ihanetle sonuçlandırdıklarını anlatır..

bunları yazdığı için can güvenliği nedeniyle Florida’ya yerleşen Prof. İlhan Arsel orada vefat etmiştir..

TÜRK’E DOST GÖRÜNÜP TÜRK’Ü ARKADAN VURAN ARAP

19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında Osmanlı devletinin bütünlüğüne karşıt olan davranışlar içerisinde hiçbirisi Araplardan geleni kadar sinsi, hain ve arkadan vurucu olmamıştır. Çünkü Araplar, İslâm dininin kendisine sağladığı itibar ve ayrıcalıklar nedeniyle Türk devlet ve siyaset adamlarının, Türk yöneticilerinin ve Türk ulemasının güvenine sahip olarak devletin en önemli mevkilerinde ve hattâ orduda subay olarak yer almışlardı. Devlet’in tüm siyasetine ve sırlarına vakıf olabilecek görevlere getirilmişlerdi. Abdülhamid’in en yakın danışmanları Araplardı: Abdülhamid, Türk’ten çok Araplara güvenirdi. Osmanlı parlamentosunda Arap temsilciler vardı. Türk yöneticilerin kendilerine gösterdiği güven tamdı. Fakat Türk’ün Arab’a karşı gösterdiği bu güven ve yakınlık Arab’ı “Araplık” bilincinden uzaklaştırmamıştı. O, Türk’e dost görünürken dahi Arap milliyetçiliği ateşiyle kavrulmakta ve Türk’ten adeta öç alma özlemleri içindeydi. Uzun yıllar boyunca eğitimini Türkiye’de gören, yetişen ve Osmanlı yönetimi zamanında kaymakamlık yapmış, Darül Muallim’in müdürlüklerine getirilmiş ve Türk eğitim sistemine yön vermiş, hattâ “Türk pedagojisinin babası” unvanını almış bulunan Sati al-Husri(1), daha sonraları Arap milliyetçiliği davasına en çok hizmeti dokunan bir kimse olarak, “Ben iliklerime kadar Arab’ım!” diye övünür ve “Ben Araplılık davasının mücahidiyim!” diye bu duygularını açığa vurmaktan kıvanç duyardı.(2)

Buna benzer nice örnekler göstermektedir ki, Arap, Türk’ün kendisine gösterdiği güveni, Türk’ü arkadan hançerlemek suretiyle değerlendirmiştir. Arap milliyetçiliğinin bayraktarlığını yapan kuruluşlar, ki bunların bir kısmı gizli, bir kısmı açık kuruluşlardı, Osmanlı Devleti’nde hizmet gören bu tür Arap öğelerden her desteği ve yardımı sağlamaktaydılar.(3) İstanbul’da kurulan “al-Muntada al-Edebî” (Edebiyat Kulübü), Kahire’de iş gören “Hizb ül Merkeziyye al-İdariyyah al-Osmanî” (Yerinde Yönetim Osmanlı Partisi) ve Paris’te gizli bir parti olarak faaliyet gösteren “al-Ahd”, ki İstanbul’da görevli Arap subaylardan oluşmuştu, ve yine “al-Fatah”, ki bu da Paris’te kurulmuş gençlik partisiydi, birer örnek olarak verilebilir.

1924’LERDE RUSYA’NIN CASUSU OLARAK TÜRK’Ü ARKADAN VURMAYA ÇALIŞAN ARAP

Türk boyunduruğundan kurtulup bağımsızlığına kavuştuktan sonra dahi Türk’ü arkadan vurma geleneğini bırakmamıştır. 1924’lerde Afganistan, Irak ve Suriye’de geziler yapan ve Mersin’den geçen bir Fransız yazar, Maurice Pernot, anılarında şöyle der:

“Mersin hâlâ Türkiye’ye husumet besleyen Arap elemanlarla dolu. Rus ajanları bu Arapları ‘Arap Ocakları’ adı altında ve bir kuruluş halinde toplamaya çalıştılar. Ne var ki, bu uğraşlarında başarısızlığa uğradılar, çünkü ‘İstiklal Mahkemeleri’ adı altında iş gören ünlü yargı organı ani olarak bunların tepesine bindi, çoğunu idama ya da hapse ve sınır dışı cezalarına çarptı.”(4)

TÜRK’E KARŞI ARAP AYAKLANMASINI YABANCI DİYARLARDAN ALKIŞLAYAN ARAP AYDINLARI

Türk düşmanlığı duygularını Arap ayaklanmasına araç yapanlar arasında sadece Arap ülkelerinde yaşayan Arap aydınları değil, yabancı diyarlarda, özellikle Batı’da yerleşmiş olan Araplar da vardı. Geçen yüzyılın sonlarına doğru Raşit Eyyüb adındaki bir Arap şairinin Türk’ü kötüleyen ve Türklere karşı savaş öngören şiirleri Amerika’daki Arapların ağızlarında dolaşırdı.(5)

Bu tür kötülemeleri “Arap ve İslâm sorunları” olarak bugün dahi öğrencilerine ders malzemesi yapan ya da Arap geriliklerinin sorumluluğunun Türk’te aranması gerektiği tezini bilimsel konu haline sokan nice Arap asıllı profesör vardır ki, yabancı ülkelerde ve özellikle Amerika’nın tanınmış üniversitelerinde ders okuturlar.(6)

Prof. Dr. İlhan Arsel
Arap Milliyetçiliği ve Türkler, Kaynak Yayınları, 8. Basım Ekim 2015, s.274-276. (Kitabın 1973 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından yapılmış olan birinci baskısında s.130-131.)

Dipnotlar

1 – Bu konuda bkz. H. Z. Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, 2 cilt, Konya Selçuk Yayınları, c.1, s.270; ayrıca Sati al-Husri’nin hayatı ve eserleri hakkında yazılmış en son eser olarak William L. Cleveland, The Making of An Arab Nationalist; Ottomanism and Arabism in the Life and Thought of Sati al-Husri, Princeton University Press, 1971, s.28.
2 – Bu sözleri Sati al-Husri’nin 1937’lerde yayımlanan şu yapıtında buluruz: Sati al-Husri, “al-Tarbiyah ve al-Talim”, al-Risalah dergisi, 1937, sayı 5, No.187.
3 – Örneğin İstanbul’da kurulan “al-Muntada al-Adabi” (Edebiyat Kulübü), Kahire’de iş gören “Hizb al-Lamarkaziyyah al-Uthmani” (Yerinde Yönetim Osmanlı Partisi) ve gizli parti olarak Paris’te faaliyet gösteren “al-Ahd”, ki İstanbul’da görevli Arap subaylardan kurulmuştu, ve yine “al-Fatah” Gençlik Partisi, ki bu da Paris’te kurulmuştu. Bkz. W. L. Cleveland, age. s.27.
4 – Maurice Pernot, L’Inquietude de I’Orient, En Asie Musulmane, Hachette, Paris, 1927, s.170.
5 – Raşit Eyyüb’ün şiirleri için bkz. Tibawi, Arabic And Islamic Themes, London, 1976, s.141.
6 – Bunlar arasında Abboushi Sharabi, Hitti, Tibawi gibi tanınmış profesörler vardır.