Kaşgarlı Mahmut’un 1070’yılında yazdığı Divan-ı Lugati’t Türk’teki atasözlerimiz.. Geçmişini bilmeyen geleceğine yön veremez.. Kaşgarlı “Herkes Türkçe öğrenmeli” der..

Kaşgarlı Mahmut

Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügati’t-Türk’e şöyle başlar;

Esirgeyen, koruyan Allah’ın adıyla

“Allah’ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm.
Allah onlara Türk adını verdi. Ve yeryüzüne hâkim kıldı.
Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı.
Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi.
Türkler Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı.
Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi.
Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu.
Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi.
Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular.
Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek,
bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir..”

Kaşgarlı Mahmut

……………………………………………

Divan-ı Lugati’t Türk’ten atasözlerimiz. 1070 yılına ait. Kaşgarlı Mahmut’a selam olsun.

– Erdem başı tıl “Erdemin, edebin başı dildir”
– Kişi sözleşü, yılkı yıdlaşu “İnsan konuşarak, hayvanlar koklaşarak (anlaşır)”
– Yüzge körme, erdem tile “Yüze bakma, fazilet ara (yüzün güzelliğine çirkinliğine bakma fazilet ara)”
– İt ısırmas, at tepmes tème “İt ısırmaz, at tepmez deme; çünkü, bu onların yaradılışında vardır”
– Buzdan suw tamar “Buzdan su damlar (huyu babasına benzeyen kişiler için söylenir)
– Tag tagka kawuşmas, kişi kişike kawuşur “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur”
– Közden yırasa köngülden yeme yırar “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur”
– Edgü er süngüki erir, atı kalır “İyi insanın kemiği erir, adı kalır”
– Beş erngek tüz ermes “Beş parmak bir değildir”
– Yazın katıglansa kışın sewnür “(İnsan) yazın çalışıp çabalayan kışın sevinir”
– Suw körmegünçe etük tartma “Suyu görmeden ayakkabını çıkarma”
– Alımçı aslan, berimçi sıçgan “Alacaklı aslan, borçlu sıçan (gibidir)
– Tamu kapugın açar tawar “Mal (zenginlik) cehennemin kapısını (bile) açar”
– Aç ne yemes, tok ne temes “Aç önüne konan yemeği (tamamiyle) yer, tok alan da aç kimseye neler demez”
– Kutsuz kudugka kirse kum yagar “Bahtsız, talihsiz kimse kuyuya girse üzerine kum yağar”
– Awçı neçe al bilse adıg ança yol bilir “Avcı ne kadar hile bilirse (kurnazsa), ayı da o kadar kaçıp kurtulacak yol bilir”
– Etli tırngaklı adırmas “Et tırnaktan ayrılmaz”
– Kuş kanatın, er atın “Kuş kanatla, adam atla (kuş amacına kanadıyla, insan da atıyla) ulaşır”
– el kaldı, törü kalmas “Memleket kalabilir, bırakılabilir, ama töre bırakılmaz”
– Alplar birle uruşma, begler birle turuşma “Yiğitlerle savaşma, beylere karşı gelme”

Kaynak Kişi: Eyüp Serbest – Motobahriye

…………………………………………………

Dîvânü Lugati’t-Türk

(Türkçe: Türk Dilleri Sözlüğü), Orta Türkçe döneminde Kaşgarlı Mahmud tarafından Bağdat’ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça bir sözlüktür.
Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup, batı Asya yazı Türkçesiyle ilgili var olan en kapsamlı ve önemli dil yapıtıdır.

Bir kültür hazinesi olan Divanü Lûgati‟t-Türk (DLT), bir yandan XI. asırda söz varlığının genişliğini ve çeşitliliğini gözler önüne sermekte, bir yandan da o dönemde insan ve toplum yaşamıyla, maddî ve manevî kültürümüzle ilgili, ilgi çekici kayıtlar ortaya koymaktadır.
Bu bakımdan zamanımızdan yaklaşık bin yıl önce yazılan DLT, Türkçenin ilk sözlüğü olmaktan öte pekçok araştırmacının teslim ettiği üzere tarihi ve kültürel başvuru kaynaklarımızın da ilklerindendir. Toplumların yaşam biçimleri, dünyayı algılayışları o toplumun dilinde de kendini gösterir. DLT, yaklaşık bir asırdır Türklük biliminin başlıca araştırma konularından biri olmuştur. Bu eser, edebiyat bakımından önemli olduğu kadar kültür özelliklerini yansıtması bakımından da değerlidir.

Kökleşik Arap sözlük bilgisi ilkelerine göre hazırlanmış olan sözlük, Kaşgarlı Mahmud’un Türk boylarıyla ilgili ayrıntılı bilgisinin yanı sıra, Arap dil bilimi konusunda da esaslı bir eğitim görmüş olduğunu gösterir.

Yapıtın Genel Özellikleri

  • 11.yüzyılda yazılmıştır.
  • Türkçenin ilk sözlüğü, antolojisi, ansiklopedisi ve dil bilgisi kitabıdır.
  • Araplara Türkçe öğretmek, Türkçenin yaygınlığını göstermek için yazılmıştır.
  • Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılmıştır.
  • Yazarı, birçok Türk boyunu gezerek derlemeler yapmıştır.
  • Sözcükleri güzel örnekleyen atasözleri ve şiirler kullanmıştır. (Bu özelliği, onun, kendinden sonraki Türk yazını için çok önemli bir kaynak olmasını sağlamıştır.)
  • Divanü Lugati’t Türk 7500’den daha fazla Türkçe sözcük içerir.
  • Dönemin özelliklerini yansıtan kelimeleri barındırır.
  • Karahanlı Türkçesi ile yazılmıştır.

Kaşgarlı Mahmud

Yaşamı

11. yüzyılda, Karahanlılar döneminde yetişen, soylu bir aileden gelen ve iyi bir eğitim alan Kaşgarlı Mahmud, bilinen ilk Türk dil bilginidir.
Kaşgari olarak da tanınan ünlü Türk dil bilgini, Türk yurtlarını adım adım gezerek derlediği sözcük, bilgi ve şiir örnekleriyle o dönemin Türk diline ilişkin bilgiler vermiştir.
Bir dönem Bağdat’ta bulunan Kaşgarlı Mahmud, Türk kültürünün Araplara tanıtılmasında büyük rol oynamıştır.

Türkçeyi Araplara öğretmek amacıyla Divânü Lügati’t Türk ve Kitabu Cevahirü’n Nahv Fi Lugati’t Türk adlı kitapları yazmıştır.
Bu tür çalışmalarıyla Türkçenin gelişmesine ve Türk dil birliğinin sağlanmasına önemli katkıda bulunmuştur. Kaşgarlı Mahmud, ömrünün sonlarına doğru yeniden Kaşgar’a dönmüş ve burada ölmüştür.

Yapıt

Türk dilinin en eski ve değerli sözlüğünün, elde bulunan tek yazma nüshası, 1266 yılında Şam’da yaşayan müstensih Muhammed bin Ebû Bekir ibn Ebi’l-Feth es-Sâvî ed-Dimaşki (Muḥammad bīn Abū Bakr ībn Abū’l-Fath aṣ-Ṣāvī ad-Dimašqī) tarafından temize çekilip 1 Ağustos 1266 (Hicri 27 Şevval 664) Pazar günü tamamlanmıştır.

El yazma nüshası 638 sayfadır ve yaklaşık 9000 Türkçe kelimenin ve cümlenin oldukça ayrıntılı Arapça ve başka dillerde açıklamasını içerir.
Ayrıca Türklerin tarihine, coğrafi yayılımına, boylarına, lehçelerine ve yaşam yöntemlerine ilişkin kısa bir ön söz ve metin içine serpiştirilmiş bilgiler içerir.

Ali Emiri Yazması

1915 yılında İstanbul’da tesadüfen Ali Emiri Efendi (1857-1923) tarafından eski maliye nazırlarından Nafiz Bey’in akrabası yaşlı bir hanım tarafından Sahaflar Çarşısı’nda satılması için Burhan Bey’in sahaf dükkânına bırakılan bu Divanü Lugâti’t-Türk’ün birinci nüshası eseri üç lira da bahşiş verip toplam otuzüç liraya satın almıştır. Bir söylentiye göre de, yanında para olmadığı için eve gidip parayı alana dek kitabın başkasına satılmaması için, dükkân sahibini dükkâna kilitlemiştir. (Ancak daha önceki yüzyıllarda Antepli Aynî ve Kâtip Çelebi de Divan’dan söz ederler.)

Ali Emiri yazması, Sadrazam Talat Paşa’nın (1874-1921) araya girmesi ile Kilisli Rıfat Bilge Bey’in (1873-1953) denetimi altında 1915 – 1917 yılları arasında üç cilt hâlinde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir.

Breslav Üniversitesi Sâmi dilleri Profesörü Carl Brockelmann 1928 yılında, atasözlerini, halk edebiyatı örneklerini ve Türk edebiyatı ve dili ile ilgili bulunan bütün kısımları ayrıntılı notlarla sözlüğün Almanca çevirisini yayımlamıştır. Besim Atalay’ın modern Türkçe çevirisi 1940 yılında Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır.

1982 – 1985 yılları arasında Robert Dankoff ve James Kelly tarafından yayına hazırlanan ve çevirisi yapılan önsöz ve fihrist (gösterge) içerikli İngilizce çevirisi, Harvard Üniversitesi basımevi tarafından yayınlanmıştır.

Kaşgarlı Mahmud’un eserinin keşfedilmesi ve yayımlanması Türkoloji tarihinde yeni bir devir açan olağanüstü bir olaydır.
 Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t Türk kitabı döneminde yazdığı ve o döneme ışık tutan başka bir kitabı (Kitabu Cevahirü’n Nahv Fi Lugati’t Türk) kayıptır.

Kaşgarlı Mahmud, Divânü Lügati’t-Türk’e şöyle başlar;

Esirgeyen, koruyan Allah’ın adıyla

“Allah’ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi. Ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir..”

Bölümler

Ben bu kitabı hikmet, seci’, atalar sözü, şiir, recez, nesir gibi şeylerle süsleyerek hece harfleri sırasında tertip ettim. … Bu lûgat kitabını baştan sonuna dek sekiz ayırımda topladım.

  1. Hemze kitabı,
  2. Salim kitabı,
  3. Muzaaf kitabı,
  4. Misal kitabı,
  5. Üçlüler kitabı,
  6. Dörtlüler kitabı,
  7. Gunne kitabı,
  8. İki harekesiz harfin birleşmesi kitabı.

Harita

Kaşgarlı Mahmud’un 11. yüzyılda Balasagun’u merkez alarak çizdiği Dünya haritası o dönem Türklerinin yaşadıkları bölgeleri ve dağılımlarını göstermesi bakımından dikkate şayandır.

Harita, Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir. Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir. Batıda işaret edilen yerler İdil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır. Güney-Batıda Habeşistan’a, Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya’ya işaret edilmiştir.

Şehirler ve Seyahat Güzergâhı

Ortada Balasagun, solda sırası ile İsbicâb, Taraz, Nzl (Näzäl), Yafınç, İki öküz ve Kumi Talas, sağda ilk başta Barsgan, sonra aynı sırada üç şehir daha işaretlenmiş fakat isimleri yazılmamıştır, ikinci sırada sırası ile Koçnğar başı, Uç, Barman ve Koçu, üçüncü sırada başta Kaşgar, Yarkent, Hotan, Çurçan ve Şançu.

(بِلَدُ أويغورBilādū Uyghur) Uygur ilinde yedi tane şehir işaretlemiş, fakat bunlardan yalnız Beşbalık, Can-balık, Qočo ve Sulmi gibi şehirlerin isimlerini haritaya yazmıştır. Suyun çıktığı bozkırlar ve kumlar ise Lop Nur Gölü olabilir.

Tohsı ve Çiğil İlinde

Kuyas, Kayas (Saplığ KayasÜrünğ Kayas ve Kara Kayas).

Oğuz İlinde

Karnak, Sapran (Sepren), Sitgün, Karaçuk (Fârap), Cend, Yenkend (Dizruyin), Sugnak

Yağma İlinde

ترتق Tartuk” “Yağma ilinde bir şehir.” O dönemde Siri Derya havzasında konumlanmıştır.

Uygur İlinde

Aşçan (Aşıçan), Beşbalık, Can-balık, Çurçan, Koçu, Kinğüt (Künğüt), Qočo, Sulmî, Xotan (Udun), Yanğıbalık ve Yarkent.

Diğerleri

Barçuk, Buhara, Bulgar (Bolğar), Itlık, İnçkend, Katun sını, Kazvin, Kençek Señir, Keşmir, Kum, Mankent, Merv, Nişabur, Özçent (ÖzçendÖzkent), Özkend (Fergana), Sayram (İsbicâb), Semerkand (Semizkend), Suvar, Şaş (TaşkentTerken), Şıknı, Tünkent, Türk, Yafgu ve Xoçand gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır.

Ülkeler ve Halklar

Asya’nın batısı, kuzeyi ve güneyi çizilmeden bırakılmış, bir plan olarak bile pek çok hatalarla dolu olmasına karşılık, Doğu bölgelerine ilişkin verdiği bilgiler gerçeğe uymaktadır.
Haritasında Çin Seddi’ni göstermiş, bu seddin ayrıca yüksek dağların ve denizin Ye’cüc ve Me’cüc (Arapça: يأجوج و مأجوج ; Ya’jūja Wa Ma’jūja)lerin dillerinin öğrenilmesini engellediğini bildirmiştir.
Japonya’ya gelince; onu haritasının doğusunda bir ada olarak göstermiş ve denizin onların dillerini öğrenilmesine olanak vermediğine işaret etmiştir.

İlk Japon haritası bir Japon tarafından 14. yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise 15. yüzyılda olmuştur. Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde olsa da, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritası 11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından çizilmiştir.

Divanü Lügati’t-Türk’ten Orta Asya ve Uzak Doğu’nun o zamanki coğrafi deyimlerini öğreniyoruz;

Tawgaç: Maçin’in adıdır. Burası Çin’den dört ay uzaktadır. Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi, Yukarı Çin’dir ki, doğudadır; buna “Tawgaç” derler. İkincisi, Orta Çin’dir; burası, “Xıtay” adını alır. Üçüncüsü, Aşağı Çin’dir, “Barxan” adı verilir; bu, Kaşgar’dadır. Lâkin şimdi “Maçin”, “Tawgaç” diye tanınmıştır. “Xıtay” ülkesine de “Çin” denilmiştir.

Bütün uzmanların fikrine göre; Kaşgarlı Mahmud’un Divan’ında tarihi coğrafya bakımından önemli bilgiler vardır. “Yazarın verdiği bilgiler genellikle güvenmeğe değer, Orta Asya’da yeni arkeoloji buluntuları da bunları sık sık teyit etmektedir

Türk Boyları

 ٱغُز Oğuz: Bir Türk boyudur. Oğuzlar Türkmendirler.
Bunlar yirmi iki bölüktür; her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alameti (tamgası) vardır. Birbirlerini bu belgelerle tanırlar. Birincisi ve başları: قنق Kınık “lardır. Zamanımızın Hakanları bunlardandır. Hayvanlarına vurdukları işaret şudur:  ……, Bu saydığım bölükler köktür. Bu kökten bir takım oymaklar çıkmıştır; onları söylemedim, sözü kısa kestim. Bu bölüklerin adları onları kurmuş olan eski dedelerin adlarından alınmıştır. Araplarda dahi böyledir.

Oğuzları tanımladıktan sonra;

Yağma, Toxsı (Tukhs), Kıpçak, Yabaku, Tatar, Kay Çomul ve Oğuzlar, birbirlerine uygun olarak, (ذ Dāl; dh) harfini her zaman (ى‎‎ Yā; y) ye çevirirler ve hiçbir zaman (ذ‎) li söylemezler. “Kayınağacı“na bunlardan başkası “kadhınğ”, bunlar “kayınğ” derler. ve “اراموت Aramut” Uygur illerine yakın oturan bir Türk bölüğü. ve “Bir yer adı.ve Rum ülkesine en yakın olan boy Beçenek’tir; sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay (Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar.“.
Ayrıca “Çomul boyunun kendilerinden bulunduğu çöl halkı ayrı bir dile sahiptir, Türkçeyi iyi bilirler. Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boyları da böyledir. Her boyun ayrı bir ağzı vardır; bununla beraber Türkçeyi de iyi konuşurlar. Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Toxsı (Tukhs), Yağma, Çiğil, Oğrak, Çaruk boylarının öz Türkçe olarak yalnız bir dilleri vardır. Yemeklerle Başgırtların dilleri bunlara yakındır. …. Dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu da Toxsı ile Yağmaların dilidir.
şeklinde Türk boylarının yerlerini ve ağızlarını tanımlamıştır.

Soğdak, Kençek, Argu, Xotan, Tübüt ve Tenğüt halkları hakkında Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lugati’t-Türk’de şu bilgileri de verir:

En açık ve doğru dil – ancak bir dil bilip – Farslarla karışmayan ve yabancı ülkelere gidip gelmeyen kimselerin dilidir. İki dil bilen şehirlilerle düşüp kalkan kimselerin dilleri bozuktur. İki dil bilenler “سغداق Soğdak” , “كنجاك Kençek” , “ارغو Argu” boylarıdır. Gezginci olarak yabancılarla karışanlar “شْتَن Xotan” ve “تبت Tübüt” halkı ile “طَنغُت Tenğüt”lerin bir kısmıdır.”

Kaşgarlı Mahmud, 1041 yılında Müslüman Türklerle Pagan Yabaku ve Basmıl Türkleri arasında cereyan eden büyük savaşa iştirak eden Türk gazilerini görmüş ve onlarla konuşmuş olması eserini yazdığı tarihten aşağı yukarı otuz yıl önce Türkistan’da, Kâşgar’da ve çevresinde bulunmuş olması gerektir. Kaşgarlı Mahmud, koyu bir Müslümandır. Pagan Türklerle savaşan, Budistlerin tapınaklarını yıkıp putlara en ağır hakaret eden gazilerin destanlarından parçalar nakletmektedir.

Keldi maŋa Tat
Aydım emdi yat
Kuşka bolup et
Seni tiler us böri

Bana bir Tat geldi; ona: yat, kuşlara et ol, kuşlar, kurtlar seni bekler”, dedim.
 Bu gibi şiirler naklederken Kaşgarlı mutaassıp bir Müslüman heyecanıyla izah ediyor.
Fakat Müslüman Türklerin eski Şamanizm kalıntılarından olan kelimeleri ve terimleri izah ederken tam bir Şamanist Türk gibi konuşuyor.

Bazen, Şamanist kalıntısı olan inanışları ifade eden kelimeleri ve terimleri anlatırken Türkler böyle inanırlar”, “bu inanış çok yaygındır demekle yetinir.
Kaşgarlı’nınumay üzerine verdiği bilgiler dikkate değer.
Bilindiği gibi Umay eski Türklerin dişi tanrılarından biridir (çocukları koruyan ruh).
Mahmud Kaşgarlı’nın bu ruh hakkında verdiği bilgi pek fazla İslamlaştırılmıştır.
Bununla beraber umayka tabınsa ogul olur”, “kadınlar bunu uğur sayarlar diyerek eski inanışa da işaret etmiştir.

Çıvı cinlerden bir bölük. İslam’dan önce Göktanrı dinini (Tengricilik) benimseyen Türkler şuna inanırdı ki:
iki bölük birbiriyle çarpıştığı zaman bu iki bölüğün vilayetlerinde oturan cinler dahi kendi vilayetlerinin halkını kollamak için çarpışırlar. Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana çıktığı vilayet halkı da yener.
Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilayetin hakanı da kaçar. Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarında saklanırlar. Bu, Türkler arasında yaygındır, görenektir.

Divânü Lügati’t-Türk’te; “قُلباَق Kulbak” “Bir Türk tapganın, din ulusunun adıdır. Balasagun dağlarında bulunurdu. Anlattıklarına göre, bir gün sert bir kaya üzerine “تآنغرِ كُلِ كُلبَكTengri kulı Kulbak” diye yazar, yazı apak meydana çıkar, bir de bir ak kaya üzerine bu yazıyı yazar, yazı kara olarak belirir. İzleri bugüne kadar durmakta imiş.

Günümüzde Moğolistan Halk Cumhuriyeti’nin Bulgan Aymag (Moğolca: Булган Аймаг) bölgesinin sınırları içinde, Gurvanbulag (Moğolca: Гурванбулаг) Sum (Moğolca: сум, ok)’un 17 km güneydoğusundaki Gurvaljin Uul’da (1176 m yükseklik) bulunmaktadır.
Yazıt, 130-103 x 98-92 cm boyutundaki granitten bir kaya üzerine yazılmıştır. Yazıt başka bir yere (bir anıt mezara) götürülmek üzere burada hazırlanmıştır.
Yazılı olduğu granit kaya parçası, üçgen şeklindeki bir dağın eteğinde bulunduğundan, Moğol bilginlerce Gurvaljin Uulın Türeg Biçes (Üçgen Dağın Türk yazıtı) diye adlandırılmıştır.
Gurvaljin sözcüğü Moğolcada “üçgen”, uul ise, “dağ” anlamına gelir.
Yeri O. Namnandorj tarafından saptanan yazıt üzerinde ilk yayınlar Moğol ve Rus bilginlerce yapılmıştır.
Türk bilginler ise, yazıtı “Gürbelçin Yazıtı“, “Gürbelcin Yazıtı“, “Gürbelçin Abidesi“, “Gurbalcin Yazıtı“,Gurvaljin Yazıtı“,Gurvaljin Uul Yazıtı” biçiminde adlandırmışlardır.
Fakat bu şekilde adlandırılmasıyla “üçgen yazıtı” anlamına gelmektedir. Oysa yazıtın adı, Moğolca‘da Gurvaljin Uulın Türeg Biçes sözcük kümesiyle karşılanmıştır. Bu sözcük kümesinin Türkçe‘deki karşılığı “Üçgen Dağın Türk Yazıtı” şeklindedir.
Dolayısıyla, bu Eski Türk yazıtının Üçgen Dağın Türk Yazıtı diye adlandırılması daha uygundur.

Üçgen Dağın Türk Yazıtı’nda bulunan ibare şudur:

Tengri kulı, bitidim

Bu ibare, günümüz Türkçesi ile “(Ben) Tanrı kulu, yazdım.” anlamına gelmektedir. Yazıttaki bu ibare, Kaşgarlı Mahmud’un anlatmış olduğu Kulbak adlı eski Türk erenini akla getirmektedir.

Divanü Lügati’t Türk’te Şamanizme Ait Kelimeler

Mahmud Kâşgarî bu çok kıymetli eserini Türklerin bir devlet olarak İslâm dinini kabul ettiklerinden bir buçuk asır sonra Irak’ta, ihtimal Bağdad’da oturduğu zaman yazmıştır.
İslâm dünyasının kültür merkezi olan Irak’a ne zaman geldiğini bilmiyoruz.
1069-74 yıllarında en fasih ve beliğ Arapça ile büyük bir eser telif edebilen Kâşgarî’nin her halde uzun müddet İslâm kültürü merkezlerinde bulunmuş olduğuna şüphe yoktur.
Onun, 1041 yılında Müslüman Türklerle müşrik Yabaku ve Basmıl Türkleri arasında cereyan eden büyük savaşa iştirak eden Türk gazilerini görmüş ve onlarla konuşmuş olması (III, 227) eserini yazdığı tarihten aşağı yukarı otuz yıl önce Türkistan’da, Kâşgar’da ve çevresinde bulunmuş olması gerektir.
Kâşgarî koyu bir Müslümandır.
Müşrik Türklerle savaşan, Budistlerin tapınaklarını yıkıp putlara en ağır hakaret eden gazilerin destanlarından parçalar nakletmektedir (I, 343, 483).
Bir Müslüman Türk bir Budist Uygur’u öldürdüğünü övünerek anlatıyor:
“Bana bir müşrik Uygur geldi, dedim: şimdi sen yat, kuşlara et ol, seni kerkes ve kurd istiyor” (I, 36).
Bu gibi şiirler naklederken Kâşgarî mutaassıp bir Müslüman heyecanıyla izah ediyor.
Fakat Müslüman Türklerin eski Şamanizm kalıntılarından olan kelimeleri ve terimleri izah ederken tam bir Şamanist Türk gibi konuşuyor.
Bazen, Şamanist kalıntısı olan inanışları ifade eden kelimeleri ve terimleri anlatırken “Türkler böyle inanırlar”, “bu inanış çok yaygındır” demekle yetinir.
Kâşgarî’nin “umay” üzerine verdiği bilgiler dikkate değer.
O, bu dişi tanrıyı unutturma çabasını, bilerek göstermiştir.

Kaynak: Vikipedi