“Hayalgücüspor.. 12 Eylül’ün ağır günleriydi. Gençler birer birer içeri alınıyordu” Medya yalancılığa ne zaman alıştı

“Bir hayal ettim ki dönemem.” 
Transfer döneminde bir başka oluyor medya.
Doyumsuz duygularla doluyor insan! 

Bir ayda Avrupa ve Latin Amerika’daki futbolcuların tamamı Türkiye’ye “geldi”, buradakiler Çin dahil her türlü ülkeye gitti.
Peki bu “Hayal Gücü” haber üretimi medyaya ne zaman girdi. 

“Hayal Gücü”nün “Yalangücüspora” dönüşmesinin kısa hikâyesini anlatayım size:
12 Eylül’ün ağır günleriydi. 

Gençler birer birer içeri alınıyordu. 
İşkencenin türlüsü vardı. 
En “İyi” işkence bilindiği gibi “Filistin Askısı” değildi. 
En popüleri “Falaka” ve telefonla “Elektrik” vermekti.
Falaka, karmaşık bir şey değildi. Dededen kalma bir yöntemdi. 

Ayakkabı çıkartılır, ayak havaya dikilir, tabana “Allah yarattı” demeden sopayla vurulurdu.
Öküz gibi vururlarsa sakat kalınabilirdi. 

Tabanlar şişerse tuzlu suda yürütürlerdi şiş insin, ‘Savcı’ görmesin diye. 
“Konuş hangi örgüttensin..” 
“Beyoğlu’nda geziyordum…” 
“Beyoğlu’nda gezersin. Konuş lan hangi örgüttensin!..” 
Öğrenciysen zaten hapı yutmuştun. 
Hayal gücü ne kadarsa ‘o kadar itiraflar’ vardı. 
“Papa’yı Ağca vurmadı, ben İstanbul’dan vurdum” diyene yanda işkence gören, “Yalan söyleme lan ben vurdum onu” diye tekzip yapıyordu. 
Elektrik işkencesi daha vahimdi. 
Devletin “bazı telefonları” manyeto ile çalışıyordu. 
Yanında küçük kurma kolu vardı. Ahize kaldırılıp kol çevirilirse düşük voltaj elektrik üretirdi. Amaç, “Mümkünse öldürmeden konuşturmaktı”!
Eller arkadan kelepçelenir, kuş parmağın birine artı birine eksi bağlanır, kol çevrilirdi.
Yandım anam tabii.
‘Konuşmuyorsa’ uçlardan biri cinsel organa bağlanırdı.
Dönemin şövalye ruhlu gençlerine işkenceciler, 

“Nihansın dideden ey mesti nazım,
hâlâ konuşmadı elektrik ver Kazım..” derdi… 

“Her kıza göz kırparım, bostandan erik araklarım, afiş – pankart asarım,duvarlara yazıyı zaten ezelden yazarım” demek serbestti.
Basındaki “Büyük Hayal Gücü Devrimi” o zamanlardan böyle başladı!
O güne kadar “Yalan Haber” yapana iyi gözle bakmayan basın, polis zorlu “itirafları” manşetten yayınlıyordu. Anlaşılan, yalan haber işi çok hoşlarına gitmişti.
Magazin medyasında ise etki bir başkaydı.
“Arap’ınkini gördü dudağı uçukladı” manşetleri “Çok satanlar” listesindeydi. 

Yanlış anlamayın ‘Arap’ın cüzdanını görmüş, dudak o yüzdenuçuklamıştı’.
“Hayal gücü üretimi” ‘Spor Basını’nı adeta bir “Topaca”çevirecekti.
“Yaratıcı” başlıkların kralı onlardaydı.
En eğlencelisi “Diker geçer..” başlığıydı. Tersi olmuştu çünkü…
İnsanın bir ömrüne sığacak yalanlar, 1 transfer döneminde yazılıyordu.
Bu yüzden; bir ay önce “Atibagitti”, bir ay sonra “Atiba kaldı” başlığı atmak o günlerin getirdiği omurgasızlıktı. 

Bir ayda “Geliyor” denilenlerin hepsi gelse, İstanbul’da kiralık ev kalmazdı. 
“Gelip – gidenlerin” sayesinde de turizmde rekor kırılırdı. 
Aslında spor basını temiz aile çocuğuydu, Ergenekon – Balyoz ve tüm kumpas davalarındaki medyaya göre.

Orhan Can

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi – 8 Ağustos 2018

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1049017/Hayalgucuspor.html