Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın Yakup Cemil Tarafından Bab-ı Âli baskınında vurulması

Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın Yakup Cemil Tarafından Bab-ı Âli baskınında vurulması, (Le Petit Journal, 9 Şubat 1913)

Yakup Cemil Kimdir?:

Yakub Cemil, İttihat ve Terakki’nin fedailerindendir. Yakub Cemil Çerkes ve Lezgi kökenli bir Osmanlı subayıdır.
 
Doğum tarihi: 1883, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 11 Eylül 1916, Kâğıthane

Harbiye Nazırı Nazım Paşa’nın Yakup Cemil Tarafından Bab-ı Âli baskınında vurulması, (Le Petit Journal, 9 Şubat 1913)

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1908-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun en kritik dönemlerine hükmederek sonraki tarihî şartların şekillenmesinde birinci derecede rol oynadı. Dinamik ve vatansever bir oluşum olarak, “hürriyet”, “müsavât” (eşitlik) ve “adalet” sloganlarıyla harekete geçip iktidarı eline alan bu cemiyet, siyasî anlamda Türkiye’nin ilk partisi olma özelliğini de taşıdı. Ancak zaman zaman muhteris ve menfî görünen politika ve icraatlarıyla imparatorluğun özellikle I.Dünya Savaşı’ndan sonra içerisine düştüğü güç durumun sorumluları oldular. Tanzimat ile başlayan Batılılaşma politikalarını, uygulama safhasında daha ileri bir boyuta taşıyarak Cumhuriyet dönemindeki siyasî teamüllerin şekillenmesinde önemli rol oynadılar.

Yeni Osmanlı temsilcilerinden
“Vatan Şairi” Namık Kemal Bey

İttihat ve Terakki’nin Fikrî Altyapısı

Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti fikrî manada “Jön (Genç) Türk” hareketi olarak da ifade edilmekte olup, büyük ölçüde kendilerinden önce cereyan eden “Yeni Osmanlılar”hareketinin oluşturduğu temeller üzerinde kurulmuştur. Tanzimat döneminin getirdiği, nispeten serbest  bir ortamda doğan Yeni Osmanlı hareketi, iç ve dış kaynaklı çeşitli sorunlarla boğuşan  Osmanlı ülkesini Avrupa ile mukayese etmiş, eleştirilerini çekinmeden dile getirmişti.  “Osmanlıcılık” ekseninde gelişen bu hareket “İslamcılık” hareketine de vurgu yapan, meşrutî (anayasal) monarşiyi savunan bir yaklaşıma sahipti. İttihat ve Terakki Cemiyeti de işte bu temel doğrultusunda kuruldu; Balkan hezimetinden sonra ibresini “Türkçülük” akımına doğru çevirdi . İktidarı süresince de “Garpçılık” (Batıcılık) ve “İttihâd-ı İslâm” (İslam Birliği) düşüncesinden pragmatik kaygılarla yararlanmaya çalıştı. Bu cemiyetin siyasî anlamdaki ana gayesi ise, 1876’da ilan edilip 93 harbi (1877-1878) sürecinde Sultan II.Abdülhamid tarafından askıya alınan Kanun-i Esasî’yi yeniden yürürlüğe koymak ve parlamenter bir rejim kurmaktı. 

İttihat ve Terakki Cemiyeti Arması

İttihatçıların en önemli
teşkilâtçılarından
Dr. Nazım Bey

İttihâd-ı Osmanî Cemiyeti (1889)

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane öğrencileri İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sukuti ve Mehmed Reşid tarafından 1 Mayıs 1889’da kuruldu ve kısa süre içerisinde üye sayısını arttırdı. Gizli bir yer altı teşkilâtı halinde kurulan cemiyet, örgütlenme aşamasında İtalyan Carbonari Cemiyeti, mason teşkilatı ve Rus nihilistlerinini örnek aldı. Hücreler halinde örgütlenerek tüm cemiyetin ortaya çıkartılıp çökertilmesi önlenmeye çalışıldı. Her cemiyet üyesine bir numara verildi. Cemiyetin kurucusu konumunda olan İbrahim Temo 1/1 numarasını aldı; yani birinci şubenin birinci üyesi oluyordu. Cemiyet toplantılarında fikrî tartışmalar yapılıyor, Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa  gibi Yeni Osmanlı temsilcilerinin eserleri gizli gizli okutuluyordu. Ancak kısa süre sonra cemiyetin faaliyetleri II.Abdülhamid’e ihbar edildi. 1894’te yargılanan cemiyet üyeleri padişah tarafından affedildiler. Cemiyet üyeleri, İstanbul’da uygun bir ortamın bulunmadığını fark ederek  faaliyetlerini Avrupa’da sürdürme kararı aldılar. Bunun için Tıbbiye öğrencilerinden Selanikli (Doktor) Nazım, Paris’te bulunan ve maddî imkanlara da sahip olan Ahmed Rıza Bey ile temasa geçirildi.  

Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti  (1894)

Selanikli Nazım ve Ahmed Rıza’nın tartışmaları sonucunda 1894’te “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” kuruldu. Son derece katı bir pozitivist olan Ahmed Rıza Bey cemiyetin başkanlığına getirildi. 1895’te Paris Tıp Okulu’ndan mezun olan Selanikli Doktor Nazım ve Ahmed Rıza Bey faaliyetleri neticesinde “vatan haini” ilan edildiler. 1895’te cemiyetin yayın organı olarak “Meşveret Gazetesi” Paris’te yayınlanmaya başlandı. Bu sırada yurt içinde bir dizi sürgün daha gerçekleşti. Bunlardan  Murad Bey Mısır’a kaçarak 1896’da “Mizan Gazetesi”ni kurdu. Ahmed Rıza’ya göre daha muhafazakâr olan Mizancı Murad, daha sonra Avrupa’ya geçerek kendisine şiddetle muhalefet etti.  Yurt dışında çıkarılan gazeteler ülke içerisinde de el altından dolaştırılıyor, meşrutiyetçi fikirleri zabit ve memurlar arasında gizliden gizliye yayıyordu.

Ahmed Rıza Bey

1896 Ağustos’unda cemiyetin yurt içindeki merkez komitesi başkanı olan Hacı Ahmed Efendi, II.Abdülhamid’e karşı bir darbe planı yaptı.  Ulemâdan ve askeriyeden de destek sağlanmıştı. Plana göre Babıali basılarak padişah hal’ edilecekti ancak, saray durumdan haberdar olmuştu. Darbeciler derhal tutuklanarak çeşitli yerlere sürüldü. İstanbul’daki şubenin faaliyetleri böylece durdurulmuş oldu. II.Abdülhamid bununla da kalmadı; diplomatik temaslarda bulunarak Paris’teki cemiyet merkezinin önce Belçika’ya, ardından Cenevre’ye taşınmasına sebep oldu. Ancak bir süre sonra Paris’teki faaliyetler yeniden devam etti. Alınan tedbirlerin fayda vermediğini gören padişah, Serhafiye Ahmed Celaleddin Paşa’yı 10 Temmuz 1897’de Paris’e göndererek cemiyet üyelerini yurda dönmeleri için ikna etmesini istedi. Birçok İttihatçı kendilerine mevki verilmesi suretiyle ikna edildi; Mizancı Murad Bey İstanbul’a gelerek Şura-yı Ümmet azalığına tayin olundu. Bu duruma Ahmed Rıza ve Dr. Nazım tepki göstererek II.Abdülhamid’den gelen her türlü teklifi reddettiler. Sabırla çalışmalarına devam eden bu isimler üye sayısının arttırılmasını sağladılar. Aralık 1899’da padişahın kayınbiraderi Damat Mahmut Paşa, oğlu Prens Sabahattin ile birlikte Paris’e geçti ve İttihatçılara katılarak ellerini güçlendirdi.

Prens Sabahattin

Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin İlk Kongresi 1898’de Paris’te yapılmış, fikir ayrılıkları gün yüzüne çıkmıştı.  4-9 Şubat 1902’de bir kongre daha toplandı. Burada da mutabakata varılamadı. Üyeler Ahmed Rıza ve Prens Sabahattin grubu olmak üzere ikiye ayrıldı. Ahmed Rıza Bey, meşrutî ve merkeziyetçi bir yönetim anlayışını savunurken, Prens Sabahaddin adem-i merkeziyetçi bir görüşe sahipti. Üzerinde anlaşmaya varılan tek konu II.Abdülhamid’in tahttan indirilmesiydi, ancak bunun yöntemi konusunda da anlaşmazlığa düştüler. Prens Sabahaddin II.Abdülhamid’e yapılacak darbede yabancı müdahalesini gerekli görüyor, Ahmed Rıza ise buna karşı çıkıyordu. 

Osmanlı Hürriyet (Hilâl) Cemiyeti  (1906)

Jön Türklerin en atak kesimini temsil eden Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Eylül 1906’da Selanik’te kuruldu. Kurucuları arasında İsmail Canbulat, Bursalı Tahir, Şükrü Bleda gibi isimler yer aldı. Mustafa Kemal’in (Atatürk) 1905’te Şam’dayken içerisinde bulunup Mayıs 1906’da Selanik’te bir şubesini açtığı Vatan ve Hürriyet Cemiyeti de –Mustafa Kemal’in haberi olmaksızın- kendisini feshederek Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne katıldı. Parolalası “Hilâl” olan bu gizli cemiyete ancak bir arkadaş kefaletinde girilebiliyor, adaylar sağ elini masa üzerinde bulunan Kur’an-ı Kerîm, bayrak ve tabanca üzerine koyarak yemin ediyordu.

Selanik’te kurulan bu cemiyetten yaklaşık beş ay sonra 8 Şubat 1907’de Manastır’da Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti’nin bir şubesi kuruldu. Kurucuları arasında Enver, Kâzım (Karabekir) ve Hüseyin Beyler yer aldı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti (1907)

Osmanlı Hürriyet Cemiyeti üyelerinden  Ömer Naci ve Hüsrev Sami, tutuklanacaklarına dair haber alınca derhal Paris’e kaçtılar.  Bu sırada Paris’teki Jön Türk oluşumu Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile temasa geçip, programlarını incelemek ve birleşmeyi sağlamak adına çalışmalar yaptılar. Paris’teki faaliyetlerin fayda getirmeyeceğini düşünen Dr. Nazım da Yunanistan yoluyla gizlice Selanik’e geldi. Burayı tüm Jön Türklerin merkezi haline getirdi ve burayı gizli bir ihtilal komitesi halinde örgütledi. Dr. Nazım Bey 27 Eylül 1907’de Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti ile Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ni “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti” adı altında birleştirdi. Paris yurt dışı, Selanik yurt içi merkezi olarak kabul edildi. Cemiyetin yayın vasıtası Türkçe “Şura-yı Ümmet” , Fransızca “Meşveret” oldu.

27-29 Aralık 1907’de Paris’te yapılan Ahmed Rıza ve Prens Sabahaddin taraftarları ile Ermeni temsilcilerinin katıldığı “Osmanli Muhalifîn Fırkaları Kongresi” ile ihtilal hareketinin başlamasına karar verildi. Yayınlanan bildiride istibdat yönetimine silahla karşı koymak, vergi ödememek, politik ve ekonomik grevler yapmak ve gerektiğinde toptan harekete geçmek gibi şartlar ortaya konuldu.

Dr. Nazım Batı Anadolu’da İttihat Terakki teşkilatını kurmak için hoca kılığında Aydın ve İzmir’e gitti.  Rumeli’de başlayacak bir ihtilâle karşı, gönderilmesi muhtemel olan İzmir redif taburlarını İttihatçılar tarafına çekti. II.Meşrutiyet’in arifesinde Batı Anadolu’da ve Makedonya’da teşkilatlanma tamamlanmış haldeydi. Birçok çete ve komite üyesi de cemiyet saflarına katılmıştı. Cemiyet üyelerinin sayısı 2000’i aşan Makedonya, adeta bir faaliyet üssü haline getirildi.

İstanbul’da II. Meşrutiyet kutlamalarını gösteren bir kartpostal

II.Meşrutiyet’in İlânı (23 Temmuz 1908)

İhtilâl planlarını tamamlayan cemiyet mensupları  13 Mayıs 1908’de padişaha, vekillere ve nazırlara tek tek telgraf çekerek Makedonya üzerindeki Rus-İngiliz tasarılarına karşı konulmazsa ihtilâl başlatacaklarını açıkça ifade ettiler. 9-12 Haziran’da İngiltere kralı VII.Edward ve Rus Çarı II.Nikola Reval’de bir araya geldiler. Bu durum cemiyet taraftarlarını galeyana getirdi ve ihtilâl hareketleri başladı. Enver ve Niyazi Beyler komutaları altındaki birliklerle dağa çıktılar. Bunun üzerine saray, Şemsi Paşa’yı isyanı bastırmakla görevlendirdi.
7 Temmuz günü Manastır’a gelen Şemsi Paşa, Atıf isimli genç bir zabit tarafından askerleri arasında kurşunlanarak öldürüldü. Enver Bey’in de Selanik Merkez Kumandanı Nazım Paşa’yı öldürmesiyle bir dizi suikast daha gerçekleşti.  Niyazi ve Eyüp Sabri Beyler üzerine yürümeleri için Selanik limanına çıkarılan İzmir kolordusu silah çatıp hürriyet işaretlerini göğüslerine ilikleyerek İttihatçılar tarafında olduklarını gösterdiler. Tüm bu olaylar sarayda büyük bir yılgınlığa sebep oldu. Niyazi ve Enver Beyler Kanun-i Esasi’nin yürürlüğe konmasını, aksi taktirde kendilerinin bizzat koyacaklarını saraya çektikleri telgraflarda yazdılar.
Sultan II.Abdülhamid, çevresindekilere “Artık suyun akışına gideceğim” diyerek II.Meşrutiyeti  23 Temmuz 1908’de ilan etti. Ülke genelinde genel bir bayram havası esmeye başladı. Sokaklar ve caddeler bayraklarla donatıldı. 

İttihat ve Terakki İktidarı (1908-1918)

İttihat ve Terakki iktidarı padişahı gölgede bıraktı. 1908 seçimlerinde Ahrar Partisi, İttihat ve Terakki karşısında cılız kaldı. Büyük bir kuvvet ve prestij sahibi olan cemiyet, “hürriyet kahramanı”, “devletin ruhu” ve “mukaddes cemiyet” olarak kabul edilir oldu. İttihatçı olmak bir vatan borcu, karşı çıkmak vatan hainliği sayılmaya başlandı. Cemiyet 1909 sonunda 850.000 üye ve 360 şubeye sahip olmuştu.

18 Ekim-7 kasım arasında cemiyetin ilk resmî kongresi gizli olarak yapıldı. 1909’daki diğer bir kongre ile Kanun-i Esasî’de bulunmayan parlamenter özellikler anayasaya ilave edildi. Padişahın yetkileri azaltılarak Meclis-i Mebusan’ın etkisine ağırlık verildi. Ancak vekillerin İttihat ve Terakki listelerinden seçilmesiyle mecliste bir ittihatçı etkisi hakim oldu. Yine aynı kongrede cemiyet üyelerinin isimlerini saklama ve yemin etme geleneğine son verilerek derin yapılanma yer üstüne çıkarıldı. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile meclisteki İttihatçı grubun oluşturduğu siyasî parti birbirinden ayrılarak ayrı düzenlemelere tabi tutuldu.

Hareket Ordusu’nun İstanul’a girişi

31 Mart Vakası neticesinde Mahmud Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu İstanbul’a girerek isyanları bastırdı. Olay neticesinde II.Abdülhamid hal’ edilerek (27 Nisan 1909) Selanik’teki Alâtini Köşkü’ne sürgün edildi. Yerine V. Mehmed Reşad geçirildi ve hükümet ile meclisi kontrolü altına alan İttihat ve Terakki otoriter bir rejim tesis etti. 1911’de parti içinde bölünmeler oldu.

Bab-ı Ali Baskını

Jön Türklerin adem-i merkeziyetçi kanadını oluşturanlar 21 Kasım’da Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı kurdular. 1912’deki genel seçimlerde İttihat ve Terakki, muhalefeti meclise sokmamak için aşırı yöntemlere başvurdu ve bu seçimlerin tarihe “Sopalı Seçim” olarak geçmesine neden oldu. İttihatçılar mecliste büyük bir ağırlık elde etti. Ancak destekledikleri Sadrazam Said Halim Paşa’nın istifası ile muhalefet pozisyonuna düştüler. Yeni sadrazam Kâmil Paşa döneminde İttihatçılara ciddi baskılar gerçekleşti; meclis feshedilerek seçimler ertelendi. Balkan Savaşları’nın yarattığı bunalım ve Edirne’nin Bulgarlara verielceği şayiası üzerine 23 Ocak 1913’te Bâb-ı Âli Baskını gerçekleşti. Kâmil Paşa istifaya zorlandı, yerine Mahmud Şevket Paşa ve kabinesi getirildi. Ancak Paşa, 11 Haziran’da muhalefet üyeleri tarafından öldürüldü. Bu tarihten sonra İttihat ve Terakki tam bir tek parti rejimi kurdu.

Talat, Cemal ve Enver Paşaların
Yurt dışına kaçışını haber veren
gazete nüshası (İkdam, 4 Kasım 1918)

1913 Kongresi ile cemiyet- parti ikiliği ortadan kaldırılarak İttihat ve Terakki yalnızca bir siyasî parti olarak kabul edildi. Parti kritik bir karar alarak 1914’te ülkeyi I.Dünya Savaşı’na Almanya’nın yanında dahil etti. 1916 Kongresinde milliyetçi-laik bir ideoloji benimsendi; bu doğrultuda kanunlar çıkarıldı. 1918’de I. Dünya Savaşı Osmanlı Devleti’nin aleyhinde neticelenince, İttihat ve Terakki İktidarı boyunca en etkin konumda bulunan Enver, Cemal ve Talat paşalar yurt dışına kaçtılar. 

Mütareke Döneminde İttihat ve Terakki (1918-1922)

İttihat ve Terakki iktidarı döneminde etkili olan
(soldan sağa) Cemal, Enver ve Talat Paşalar.

Mondros Mütarekesi’nden sonra İttihat ve Terakki Partisi, son kongresini 1918’de topladı. İttihat ve Terakki liderlerinin yurt dışına kaçtıkları haber alınınca 5 Kasım’da İttihat ve Terakki isminin tarihe karışması kararlaştırıldı ve aynı fikirler doğrultusunda 11 Kasım’da Teceddüt Fırkası kuruldu.  Bu parti mecliste hakim konuma geldiyse de meclisin Sultan Vahdettin tarafından 21 Aralık’taki feshi İttihatçıların son iktidar fırsatını da ellerinden aldı. 5 Mayıs 1919’da Teceddüt Fırkası kapatıldı, ülkede kalan eski İttihatçılar I.Dünya Savaşı’ndaki sorumluluklarından ötürü Divan-ı Harp’te yargılandı.

Enver Paşa 5-8 Eylül 1921’de Batum’da bir toplantı düzenledi. Burada Millî Mücadele’yi bir İttihatçı harekete çevirmek, Büyük Millet Meclisi’ndeki varlığı iddia edilen İttihatçıları yeniden örgütlemek amaçlanmıştı. Ancak bu çabalar fayda vermedi. Bu girişim haricinde Müdafaa-i Hukuk cemiyetleri ve millî kongreleri örgütleyen İttihatçılar da yok değildi.Karakol Cemiyeti gibi bazı İttihatçı yer altı teşkilatları da millî mücadelede önemli roller üstlendi. 

Cumhuriyet Dönemi ve Son İttihatçılar (1923-1926)

İdama Çarptırılan İsmail Canbolat
mahkeme salonunda

26 Haziran’da İzmir’de başlayan muhakeme neticesinde, içinde eski İttihatçıların da bulunduğu 14 kişi idama mahkum edildi. Dr. Nazım da 26 Ağustos’ta idama çarptırıldı. Bu muhakemelerden sonradır ki İttihatçılık fiilî manasıyla sona ermiş oldu. Tabii Celal Bayar gibi fikren, belki nostaljik manada İttihatçı kalan devlet adamları da mevcuttu.

 

Millî Mücadele zaferle neticelendikten sonra yurt dışındaki İttihatçılardan Bolşevikler ve Ermeni komitecileri tarafından öldürülmekten kurtulabilenler ülkeye geri döndüler ve yeniden örgütlenmeye koyuldular (Enver Paşa Bolşevikler, Talat ve Cemal Paşalar Ermeni komiteleri tarafından öldürülmüştü). 1922’de düzenlenen bir toplantıda dokuz maddelik bir parti programı oluşturuldu. 1924’te bazı ittihatçılar Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın faaliyetlerinde rol oynadılar. 1926 Haziran’ında eski İttihatçılar tarafından Mustafa Kemal Paşa’yı hedef alan bir suikast planı (İzmir Suikasti) ortaya çıkarıldı. 26 Haziran’da İzmir’de başlayan muhakeme neticesinde, içinde eski İttihatçıların da bulunduğu 14 kişi idama mahkum edildi. Dr. Nazım da 26 Ağustos’ta idama çarptırıldı. Bu muhakemelerden sonradır ki İttihatçılık fiilî manasıyla sona ermiş oldu. Tabii Celal Bayar gibi fikren, belki nostaljik manada İttihatçı kalan devlet adamları da mevcuttu.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kritik dönemlerine hükmederek büyük bir yıkım döneminin baş sorumlusu oldu. Bunun yanında dinamik ve girişimci tutumuyla Tanzimat’tan beri süregelen Batılılaşma sürecini farklı bir boyuta taşıdı. Cumhuriyet dönemi için müspet denilebilecek bir millî oluşum zemini inşa etti, siyasi teamülleri belirledi. Hürriyeti sağlama gayesiyle yola çıkmasına rağmen otoriter bir tutum takındı, slogan edindiği bir çok mefhuma aykırı politikalar izledi. Tüm müspet ve menfî yanlarıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti, özellikle iktidar olduğu süreçteki faaliyetleri ve akıbetiyle tarihî vazifesini ifa ederek, kendisinden sonraki döneme önemli dersler bıraktı. (Emre Taş, Tariheyolculuk.org)

_____________________

Kaynakça:

■ Ahmet Eyicil, “Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti”, Türkler, Ed. H.Celal Güzel-K.Çiçek-S.Koca, c.XIII, Ankara 2002, s.228-244

■ M.Şükrü Hanioğlu, “İttihat ve Terakkî Cemiyeti”, DİA, C.XXIII, s.476-484

■ Vahdettin Engin, Kurtlar Sofrasındaki Osmanlı, İstanbul 2009, s.397-406,426-443

■ Azmi Özcan, “Sultan II.Abdülhamid, Muhalefet ve Din”, Sultan II.Abdülhamid ve Dönemi, Ed.Coşkun Yılmaz, İstanbul 2012, s.31-38

■ Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası, Haz. S.Nafiz Tansu, İstanbul 1964, s.18-61,94-109

■ Halil İnalcık, Osmanlı, İstanbul 2011,s.121-127

■ İlber Ortaylı, Cumhuriyet’in İlk Yüzyılı, İstanbul 2012, s.40-49

■ E.Semih Yalçın, “Mustafa Kemal Paşa’nın İttihatçılığı”, Türkler, c.XIII, Ankara 2002, s.245-262

 

Kaynak:
http://www.tariheyolculuk.org/2013/10/ittihat-ve-terakki-tarihi.html

 

İttihat ve Terakki’nin silahşörü Yakup Cemil

1903’de Teğmen rütbesiyle Harp Okulu’ndan mezun oldu. İlk görev yeri Manastır’da konuşlanan 6. Nizamiye Piyade Tümeni idi. Burada Enver Paşa’nın emrinde bulunmuş ve hayatı boyunca da Enver Paşa’nın en yakınındaki adamlarından biri olmuştur. II. Meşrutiyet dönemine kadar bu bölgede görev yaptı. Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut çetelerine karşı mücadele etti. Gayri Nizami Harp tecrübesini bu dönemde kazandı. İttihat ve Terakki’ye katılması da yakın arkadaşlarının etkisiyle aynı dönemdedir.
İhtilalin ardından İttihat ve Terakki cemiyetince 1909 yılında İran’a gönderildi. Görevi daha önceden kaldırılmış olan meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek üzere yeraltı faaliyetlerinde bulunmaktı. Yol boyunca, bölgedeki kürt aşiretlerinin desteğini toplayarak ilerledi. İranlı meşrutiyet yanlıları ile işbirliği yapdı. 31 Mart olaylarının patlak vermesiyle İstanbul’a çağrılınca görevini bırakmak zorunda kaldı. İsyan bastırıldıktan sonra Ermeni ayaklanmaları sebebiyle müfettiş-i umumi olarak Adana’ya gönderildi. 1910 da gazeteci Ahmet Samim Bey’e düzenlenen suikastın faili olduğu iddia edildi ancak bu iddia ispatlanamadı..Trablusgarp Dönemi
1911’de İtalyan işgaline maruz kalan Kuzey Afrika’daki Osmanlı topraklarını kurtarmak amacıyla başlatılan mücadeleye katıldı. Trablusgarp yoluna Binbaşı Mustafa Kemal (Atatürk) Bey ile çıktı.
Başta Kurmay Binbaşı Enver Bey olmak üzere İttihat ve Terakki’nin en önemli komutanları Trablusgarp-Bingazi eksenine gelmişti.
Yakub Cemil yine Enver Bey’in emrindeydi.
Yerel halkı örgütleyerek gerilla savaşını başlattılar.
Bu esnada sırf siyah tenli olduğu nedeniyle düşmana bilgi sattığından şüphelendiği kendisinden rütbeli teğmen şükrüyü bir gece çadırına gelerek uykusundan kaldırıp kafasına bir kurşun sıkarak öldürmüştür.
O gece karargah karışmış ve Yakup Cemil bir çılgınlık daha yapmaması için İstanbul’a gönderilmiştir.
Sonra bu olayı kendine soranlara siyah olduğu için öldürdüm demiştir..Bab-ı Ali Baskını ve Balkanlar
1912’de başlayan Balkan Savaşları’na 4000 cezaevi mahkumundan oluşan gerilla ordusu katıldı. Bu ordu ile beklenenin üzerinde yarar sağladılar. Ancak Osmanlı ordusu savaşta yenilince hükümet, Edirne ve Çatalca’yı Bulgarlara bırakarak barış yapmak istedi.
O dönemde muhalefette olan İttihat ve Terakki Fırkası ve dolayısıylada cemiyet buna şiddetle karşı çıktı. Bu sebeple de cemiyet, tarihe Bab-ı Ali baskını olarak geçen ikinci ihtilalini gerçekleştirdi. Yakub Cemil, Bab-ı Ali binasına ilk giren baskıncılar arasındaydı.
Baskın esnasında karşılarına çıkan Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa’yı “Bu herife laf anlatılır mı” deyip şakağından vurmuştur.
Bu olayın etkisiyle kısa bir süre sonra, yüzbaşı rütbesinde iken ordudan atıldı. Yine de aynı yıl Garbi Trakya Muvakkat Hükümeti’nin kurulmasıyla sonuçlanan muharebe döneminde Enver Bey’in emrinde orduda gönüllü olarak yer aldı..Teşkilat-ı Mahsusa
1914 de Teşkilat-ı Mahsusa’nın resmen kurulmasıyla bu kuruma alındı ve ilk görev yeri olarak da Doğu Anadolu belirlendi. 2000 kişilik mahkum ordusuyla yola çıktı. Çorum’da konakladıkları esnada yerel halktan birini yargılamadan idam ettirmesi tepkilere sebep oldu.
Bölgedeki diğer ordu birlikleriyle çeşitli zaferler kazandı ancak Ardahan’da ciddi bir yenilgiye uğradı ve geri çekilmek zorunda kaldı.
Bunun üzerine Ermeni çetelere karşı mücadele etmekle görevlendirildi.
1915 de alınan kararla Erzurum ve çevresindeki Ermenilerin tehcir edilmesini organize etti.
Tehcir süresinde emrini verdiği bazı komitacıların yargısız infazları nedeniyle bu görevinden de alındı.
Yeni görev yeri olan Bitlis’te, emirleri ihlal edip çıkan isyanlara karşı aşırı sert davrandığından dolayı, bu seferde Bağdat’a gönderildi.
Bağdat cephesinde de emirleri ihlal etti ve fevri olarak emrettiği bir taarruzda bölüğünün büyük kısmını kaybetti.
Bu olay cephe günlerinin de sonu oldu ve acilen İstanbul’a çağrıldı..İdam Edilişi
İstanbul günlerinde Enver Paşa ile ters düştü ve yakın arkadaşları ile ihtilal planları yaptı.
İttihat ve Terakki hükümetini dağıtmak, Enver Paşa’nın yerine vatan kahrmanı Mustafa Kemal Paşa’yı getirmek istiyordu.
Sonradan bu fikrinden vazgeçtiği halde hükümeti devirmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklandı.
Vatana ihanetten suçlu bulundu. 11 Eylül 1916 günü kurşuna dizilerek idam edildi..Yakub Cemil efsaneleri
İdamında vücuduna 14 mermi saplanmasına rağmen yarım saat boyunca can vermediği söylenir.
Vücudundan sızan kanların toprağa önce vatan yazdığı efsanesi türemiştir.

Teşkilatın Silahşörü Yakup Cemil (İlyas Kara)

Yakup Cemil…
Bir döneme mührünü vuran bir idealist…
Mangal gibi bir yüreğe vatan sevgisini dolduran bir Türk…
Hayatının her sefhasını mücadele ve kavgayla geçiren, Türk olmanın bilincini ve aşkını beynine nakşeden bir aksiyon adamı…
Yakup Cemil’i okurken emperyalist ülkelere kininiz bir kat daha bilenecek… Bu ülkenin ve bu milletin m ensubu olmanın gururunu yaşayacak, mandacı zihniyeti daha iyi anlayacaksınız…
Bu kitap; vatanı için. sevdası için, inançları uğruna ölüme gidenlerin hayat hikayesidir… (Arka Kapak yazısı)

_____

Soner Yalçın’ın kitasına göre Yakup Cemil:

Teşkilatın İki Silahşörü (Soner Yalçın)

tek1lat1n0kisilahrgv5


Soner Bey beni arıyormuşsunuz!’
Tanışmamız telefonda bu cümleyle başladı.
Tarih 16 haziran 1999.”
Torun “Yakub Cemil” yurtdışında katıldığı silahlı operasyonları ve dedesi, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ünlü fedaisi Yakub Cemil’le benzerliklerini anlattı…
“30 Ekim 1984. İstanbul Çınar Oteli’ndeyiz.
Odada, subaylıktan ayrılma Yılmaz ve MİT’ten emekli Mehmet Ali Ağabey de var. Bir de ‘Akrep!’ Planı ezberlekdik. Birer gün arayla inecektik Atina’ya…”
“Kelle alana, yani tetiği çekene biz ‘Teğ-Men’ veya ‘Çiftçi’ derdik. Bu şifreler bize, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin silahlı müfrezesi Teşkilatı Mahsusa’dan mirastır. Teşkilatı Mahsusa’nın baş harfleri, ‘T’ ve ‘M’ nedeniyle ‘Teğ-Men’ şifresini kullanıyorduk. ‘Çiftçi’de, bu özel örgütün amblemindeki ‘çift ay’dan kaynaklanıyordu….”
“Beyrut benim ilk işimdi.
Sıcak ete ilk orada sıktım…”
“1983 yılının 15 nisanı.
İki komportıman çalışacağız. 1-2-3 ve 4-5-6.
Ben 4’üm!
Liége-Brüksel ve Rotterdam–Abnham hattı bizimdi…”
“Operasyondan sonra elerimizi kolonyalı mendillerle sildik. Paris-Orly Havaalanı yolunda otomobil değiştirdik, dörtlülerini yakmış bir diğer taksiye bindik…”
“PKK’lı Abdullah Öcalan’la da, MLSPB’li Şemsi Özkan’la da aynı okulda okudum…”
“1979 yılının bir mart günü Ankara’dan ayrıldım. İzmir yakınlarında Amerikalılardan kalma bir yerde aylarca eğitim gördüm, gerilla gibi yetiştirildim.”
“Bu kavgada bizim iki sadık dostumuz vardı: biri hayat, diğeri ölüm!..”
Sistemler, rejimler değişti, teşkilat hep aynı kaldı.
Fedaileri dün Dede Yakub Cemil’di, bugün Torun “Yakub Cemil.”
İki Silahşorun Gerçek Yaşam öyküsü…

Soner Yalçın

—————

KÜNYESİ
Doğum:
İstanbul
Ölüm: İstanbul
Bağlılığı: Osmanlı İmparatorluğu
Hizmet yılları: 1903 – 1916
Rütbesi: Yedek Binbaşı
Birimleri: Teşkilat-ı Mahsusa

Yakub Cemil (1883 – 11 Eylül 1916, İstanbul), İttihat ve Terakki’nin ünlü fedailerindendir. Yakub Cemil Çerkez ve Lezgi kökenli bir Osmanlı subayıdır.

1903’de Teğmen rütbesiyle Harp Okulu’ndan mezun oldu. İlk görev yeri Manastır’da konuşlanan 6. Nizamiye Piyade Tümeni idi. Burada Enver Paşa’nın emrinde bulunmuş ve hayatı boyunca da Enver Paşa’nın en yakınındaki adamlarından biri olmuştur. II. Meşrutiyet dönemine kadar bu bölgede görev yaptı. Bulgar, Sırp, Yunan, Arnavut çetelerine karşı mücadele etti. Gayri Nizami Harp tecrübesini bu dönemde kazandı. İttihat ve Terakki’ye katılması da yakın arkadaşlarının etkisiyle aynı dönemdedir.
İhtilalin ardından İttihat ve Terakki cemiyetince 1909 yılında İran’a gönderildi. Görevi daha önceden kaldırılmış olan meşrutiyeti yeniden ilan ettirmek üzere yeraltı faaliyetlerinde bulunmaktı. Yol boyunca, bölgedeki kürt aşiretlerinin desteğini toplayarak ilerledi. İranlı meşrutiyet yanlıları ile işbirliği yapdı. 31 Mart olaylarının patlak vermesiyle[kaynak belirtilmeli] İstanbul’a çağrılınca görevini bırakmak zorunda kaldı. İsyan bastırıldıktan sonra Ermeni ayaklanmaları sebebiyle müfettiş-i umumi olarak Adana’ya gönderildi. 1910 da gazeteci Ahmet Samim Bey’e düzenlenen suikastın faili olduğu iddia edildi ancak bu iddia ispatlanamadı.

YAKUP CEMİL, Türk asker (öl. İstanbul 1916).
Harbiye’yi bitirdikten (1901) sonra Rumeli’de eşkıya ve komitacı takibi harekâtlarında bulundu.
Gözü pekliği, nişancılığı ve kıyıcılığıyla ünlendi, ikinci meşrutiyetten sonra ittihat ve Terakki cemiyeti adına Adana’ya gitti, daha sonra Trablus- garp’a geçerek Türk-italyan savaşı’na (1911) katıldı. İstanbul’a dönüşünde BabIâli baskınını yapan grupta yer aldı ve Harbiye nazırı Nâzım Paşa yı vurdu (23 ocak 1913).
Mahmut Şevket Paşa’ya düzenlenen suikasttan sonra da Enver Paşa’nın Harbiye nazırı olması için çaba gösterdi. Teşkilat-ı mahsusa’ya girdi ve Kafkas cephesinde savaştı, ancak bazı disiplinsiz davranışları ve buyrukları dinlememesi nedeniyle önce Bitlis’e, ardından Bağdat’a sürüldü. Enver Paşa’ya karşı bir suikast hazırladığı gerekçesiyle tutuklanarak idam edildi.

Kaynak: Yakup Cemil Kimdir, Hayatı ve Resimleri https://www.msxlabs.org/forum/asker-tr/263405-yakup-cemil.html#ixzz4l2xYmHqD