Görkem Işık’ın Sait Faik Abasıyanık’ın ‘Son Kuşlar’ hikayesi ile başladığı duygusal yazısı

“Söz vermiştim kendi kendime: yazı bile yazmayacaktım.
Yazı yazmak da hırstan başka ne idi?
Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim.
Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım.
Koştum tütüncüye, kağıt kalem aldım oturdum.
Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım.
Kalemi yonttum.
Yonttuktan sonra tuttum öptüm.
Yazmasam deli olacaktım.”

Yukarıdaki cümleler büyük yazar Sait Faik Abasıyanık’ın ‘Son Kuşlar’ hikayesinin sonunda yer alır.
Benim duygularıma da sıklıkla tercüman olur.
Artık malum yontacak ve ardından öpecek kalem kalmadı, ben de yıllardır yaptığım gibi klavyemin başına geçtim.

Ömrünüzde ilk kez 48 saat önce yoğun bakımda gördüğünüz, sonrasında tekrar hayata dönüşüne tanık olduğunuz ve ardından 48. saatte yabancı bir ülkede ölümünü beklemeye başlayan birisi için hiç kederlenip gözyaşı döktünüz mü?
Herkesin hayatı kendine göre bir kitapsa bu da belki bir film senaryosu olabilirdi.
Ama maalesef değil…
Özellikle yaş ilerledikçe sıklığı artan cenazeler, bizi sürekli o kaçınılmaz sona görünmez bir el gibi hazırlar ama bizler yaşamanın verdiği arsızlıkla ve doyumsuzlukla bu sefer de bizi pas geçen ölüme bir Fatiha okuyup el sallarız ve sıramız hiç gelmeyecekmiş gibi günlük hayatın kavgaları, zevkleri, tasaları, sıkıntıları ve mutluluklarıyla bir sayfayı daha takvimden kopartırız.

Oysa onun için artık kopartılacak sayfalar belki bir elin parmaklarını geçmeyecek.
Özel bir hastanenin yoğun bakım odasında ölümü beklerken karısı 2000 km. ötede büyük ihtimal gidecek cenazesini beklerken kızı, damadı, dostu ve kaderin garip bir cilvesiyle bu trajedinin içine dahil olan ben, %95 ihtimalle sağ çıkamayacağı, çıksa bile bitkisel hayatta geçireceği kalan günleri için ameliyat olmaması şeklinde verilebilecek en zor kararlardan birini verirken ve o anda sırf orada bulunmayı dahi gerçeküstü görürken kendimi kanı ve canı olan kızının yerine koymayı hayal bile edemedim.

Evet, ölümü bekleyen kişi 73 yaşında olabilir ama hangi insanın yakını hiç tanımadığı, dilini bile bilmediği bir ülkede böyle bir sona hazırlıklı olabilir?

O kadar metanetin üzerine boşalan gözyaşları, birbirimize sarılıp teselli etmemiz, yontacak kalemi kalmayan dünyada ölümün hala insanların en acı gerçeği, onları birleştiren bir lanet olduğunu yüzümüze vuruyordu.

Bizi öldürmeyen güçlendirmeye devam ediyor bir yandan ama güçlendikçe zayıf hallerimi, masum hallerimi özlediğimi fark ediyorum.
Sorumlulukların az olduğu, hele ki bir insanın hayatını ilgilendiren kararların olmadığı naif günlere dönmek istiyorum.
Ne var ki ne zamanı geri alabiliyoruz ne de kaybolan masumiyet ve saflık geri geliyor.

Bu durumda elden sadece yazmak geliyor. İçimde biriken zehiri boşaltmak için yazmak.
Paylaşmak için yazmak.
Bir mücadele olarak yazmak.
Çünkü yazmasam deli olacaktım…

Görkem Işık

Kaynak: Facebook