Erdoğan Toprak: Adalet Kurultayı, “Türkiye Cumhuriyeti Rönesansı’nın” yeni bir aşaması olacaktır

 

CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak ile “Adalet Yürüyüşü’nden Adalet Kurultayı’na: Türkiye’nin adalet arayışı” dosyası kapsamında Türkiye’nin adalet arayışını ve CHP’nin düzenlediği Adalet Kurultayı konusunda soruları yanıtladı.

Toprak “Gelinen noktada artık kaybedecek zaman, tartışmalarla, polemiklerle tüketecek enerji yoktur. Adalet Yürüyüşü’nün ardından Adalet Kurultay’ı,“Türkiye Cumhuriyeti Rönesansı’nın” yeni bir aşaması, en güçlü diğer adımı olacaktır. Artık, kişisel, partisel çıkarların, hesapların bir kenara atılması zamanı çoktan gelmiştir ve tehlikenin büyüklüğü karşısında hızla toparlanmak gerekmektedir” diyor.

Toprak’ın Adalet Kurultayı ile ilgili sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Adalet Yürüyüşü’nün Türkiye’deki “hak, hukuk ve adalet” mücadelesine katkı sunduğunu düşünüyor musunuz? Yürüyüş hakkındaki genel değerlendirmeleriniz nelerdir?

Öncelikle, bu yürüyüş toplumun üzerindeki örtüyü kaldırdı, bastırılan tepki ve eleştirileri harekete geçirdi. İnsanlar kendi aralarında, bunu sürekli konuşuyorlar. Yargının halini, savcıların ve yargıçların verdikleri kararları tartışıyorlar.

Sayın Genel Başkanın attığı bu adım, insanlara yalnız olmadıklarını, hak aramaktan korkmamalarını, adaletin herkes için en elzem varlık olduğunu gösterdi. Ülkemizde artık yargının siyasallaştığı, partizanlaştığı gerçeği o kadar açık bir şekilde gözler önündeki, Adalet Yürüyüşü “malumun ilanı” oldu. İnsanları ülkemizin bu en yakıcı gerçeği ile yüzleştirdi. En başta da şunu gördük; bu yürüyüşü eleştirenler, terörle, kaosla özdeşleştirmeye çabalayanlar, bizi sokakta hak aramakla itham edenler kendileri bile kendi söylediklerine inanmıyorlardı. Toplum nezdinde de inandırıcı olamadılar. Kaldı ki, Cumhurbaşkanı, Başbakan, MHP ve BBP Genel Başkanları da dahil, yürüyüşün toplumda kargaşa yaratacağını iddia edenlerin hiç birisi “Ülkemizde adaletin olduğunu, yargı sisteminin adil ve kusursuz işlediğini, yargıya sonuna kadar güvenilmesi gerektiğini, mahkemelerin, hakimlerin bağımsız ve tarafsız olduğunu, yasaların herkese eşit uygulandığını, yargıya hiçbir siyasi müdahale olmadığını, savcıların gerçekten suç ve suçluların peşinde olduğunu” söyleyemediler. Savunamadılar. Sadece yürüyüşü eleştirmekle, tepki göstermekle bir yere varmak istediler ama o istedikleri yere varamadılar. Ne iddia ettikleri gibi çatışma çıktı, ne insanlar birbiriyle kavga etti, ne saldırı oldu, zaman zaman sözlü tepkiler dışında. Bir-iki provokasyon dışında son derece soğukkanlı, saygın, hoşgörülü bir demokratik eylem oldu.
Adalet Yürüyüşü hak ettiği yeri ve yankıyı toplum vicdanında, yüreğinde buldu. Her kesimi kavradı. Çünkü biz bunu bir parti organizasyonu olarak yapmadık. Adalet arayan, yargının adaletsizliklerinden, mağdur ve muzdarip olan herkese çağrıda bulunduk, kapıları açtık. Bu çağrımız karşılığını buldu. Karşılığını bulduğu için de iktidarda endişe, panik ve kaygıya neden oldu. Onlar da yönettikleri ülkede adaletsizliğin ne kadar yaygın olduğunu, insanların adalet ihtiyacının hangi noktalara geldiğini, milyonların nasıl adaleti mumla arar konumda bulunduğunu gördüler. Onun için giderek “lütufkâr” söylemlere yöneldiler. ‘İzin vermeseydik yapamazdınız’ demeye başladılar. Ama yürekleri yetmedi. Kararı açıkladığımız ilk günün gecesi, Güven Park’ı kapatmaya, bariyerler kurmaya kalktılar. Sonrasında sel gibi akacak, çığ gibi büyüyecek tepkilerden çekindikleri için, bir saat sonra bariyerleri kaldırmak zorunda kaldılar. Bu eylem, bu pasif direniş, ülkemizin demokrasi mücadeleleri tarihinde, hak, hukuk, adalet savaşımında en saygın biçimde kabul gördü, yerini aldı. Gelecek nesiller, daha demokratik, özgür, insanına saygılı bir Türkiye’de yaşadıklarında, bu eylemin onlara bu yolu açtığını, sayesinde pek çok kazanım elde ettiklerini konuşacaklar, nesilden nesile anlatacaklar.

BU BİR KİTLESEL, TOPLUMSAL KURULTAY

CHP’nin 26-30 Ağustos tarihlerinde düzenleyeceğini açıkladığı “Adalet Kurultayı”nın çerçevesi hangi talepler ve beklentiler ekseninde oluşturulmalıdır?

Biz, Adalet Yürüyüşü’nde toplumdaki bu talebin yükseldiğini, insanların soluk alamaz hale getirildiğini gördüğümüz için, bu talebi canlı ve hayatta tutmak, unutturmamak için Adalet Kurultay’ını gündeme aldık. Amaç, içerik, hedefler, düzenlenme tarihlerine varana kadar hepsinin simgesel mesajları, anlamları var. Bir kez yine bir partisel organizasyon değil. Biz hazırlıklarına katkı veriyoruz, programa katkı veriyoruz ancak bu bir kitlesel, toplumsal kurultay. O yüzden adı kurultay zaten. Herkese, her kesime, her görüşe açık. Bir tür, özgürce ifade platformu. Bir tür toplumsal danışma meclisi. Adalet ihtiyacının ulaştığı had safhayı gündemde tutmak için adı adalet kurultayı. 26-30 Ağustos ulusal kurtuluş mücadelesinin nihai zafer aşamasını, Büyük Taarruz’u simgeliyor. Çanakkale Gelibolu’nun seçilmesi, ülkemizin, topraklarımızın, vatanımızın işgaline yönelik topyekûn direnişin, bağımsızlığı savunmanın simgesi olduğu için. “Çanakkale Geçilmez” sözlerinde ifadesini bulan bu direnişin gücü, hiçbir ayrım olmaksızın herkesin, her türlü inançtan, etnik kökenden, ülkenin dört bir yanından, köyünden, kasabasından gelip dayanışmayla mücadeleye katkı vermesinden. Bütün bu simgeler toplamının yanı sıra, sadece düşünce, ifade özgürlüğünde, medya özgürlüğünde adaletsizliklere karşı çıkış değil. Adalet Kurultay’ı süresince çok sayıda paneller, oturumlar gerçekleştirilecek. Artık ülkemizde adaletsizlik o kadar yaygınlaşmış haldeki, ne çalışma hayatında, ne emeğin korunmasında, ne üniversitede, ne bürokraside, ne diplomaside, ne eğitimde ne sporda, hiçbir alanda adalet kalmadı.
Mağduriyetler öylesine yaygınlaştırıldı ki, ülkemizde üretici de adalet arıyor. Çiftçi de adalet arıyor. Bir günde milyonlarca canlı hayvan, yüz binlerce ton hububat ithalatına kapılar açılıyor. Besici, çiftçi perişan ediliyor. Bu büyük bir adaletsizlik değil mi? O halde tarım ve hayvancılıkta da adalet gerek.

Memurlarla hükümet toplu görüşme masasına oturuyor. Hükümetin 2018-2019 için maaş zammı teklifi yüzde3! Enflasyon kaç, yüzde 10 düzeyinde. Zam enflasyonun üçte biri. Bu milyonlarca kamu çalışanına, memur emeklisine adaletsizlik, yoksullaştırma değil mi? O halde kamu çalışanlarına, emekliye de adalet gerek.
Bir yandan Cumhurbaşkanı bankalara kızıyor, yüksek faiz-yüksek kâr suçlamasında bulunuyor. Diğer yanda bakıyorsunuz, yüksek faizin en büyük nemasını kazananlar, vergi rekortmenliğinde ilk sıraları tutanlar, Botaş, Merkez Bankası, Ziraat, Halk, Vakıfbank gibi hükümete, iktidara bağlı kamu bankaları. O zaman faizde adalet, faiz lobisi, faiz sömürüsü diye meydanlara çıkıp bağırıyorsanız, önce emrinizdeki kamu bankalarından, halka fahiş fiyatla dünyanın en pahalı doğal gazını satıp, milletin cüzdanına ortak olan Botaş’a adaletli davranmasını emredeceksiniz, kamu bankalarından başlayacaksınız.
YÖK, ÖSYM artık neredeyse hilesiz, yanlışsız, hatasız sınav yapamaz hale gelmişse, binlerce genç her sınav döneminde mağdur ediliyorsa, önce kazandın denilip, sonra bir kuru özürle binlerce genç üniversite dışına atılarak, sevinçleri, hayalleri bitiriliyorsa, yükseköğrenimde, üniversitede, sınavda adaletin peşini bırakmayacaksınız. Bunun sorumlularını yargı önüne çıkartıp, adil biçimde yargılatıp, hesap soracaksınız, hesap vermelerini sağlayacaksınız.

Bu birkaç örnek bile, ülkemizde hayatın her alanında, her kesimde, her yerde adaletsizliğin, haksızlığın, hukuksuzluğun kök saldığını, olağanlaştırıldığını, insanların adalet aramaktan korkar hale getirildiğini gösteriyor. 26-29 Ağustos’ta gerçekleşecek Adalet Kurultay’ındaki oturumlarda, tüm kesimler, mesleki kuruluşlar, gençler, kadınlar, işçiler, memurlar, sendikalar, üniversiteler, esnaf ve üreticiler, turizmciden, ihracatçıya, inşaatçıdan, akademisyenlere varana kadar her alandaki adalet arayışı bizzat o kesimlerin temsilcilerince dile getirilecek. Tartışılacak, konuşulacak, çözümler ortaya konulacak. Hep birlikte, dayanışma ve güç birliği ile adaletsizliğin, haksızlık ve hukuksuzluğun üzerine gidilmesi yolları demokratik şekilde aranacak. Herkese çağrı yaptık. Tüm partilere, STK’lara, meslek örgütlerine, kadın ve gençlik kuruluşlarına vs. Sorunlar ortaya konulacak, beklentiler ele alınacak, çözümler saptanacak.

Adalet ekseninde ülkenin yeniden inşası için hangi adımlar atılmalı nasıl bir siyaset izlenmelidir?

En sonda söylenecek şeyi en baştan söyleyeyim; tüm mahkemelerde, adliye binalarında, saraylarında ne yazar? Adalet, mülkün, yani devletin temelidir! Temelinde, harcında, ekseninde adalet olmayan, yurttaşına karşı adil olamayan bir devlet kendi temelini sarsıyor demektir. Türkiye’nin AK Parti tarafından bugün getirildiği nokta budur. Adaletsizliğin, haksızlık ve hukuksuzlukların artık diz boyundan da öte, toplumun gırtlağına kadar içine batırıldığı bir AK Parti Türkiye’si.
Bu ülkenin en köklü üniversitelerinden birisinden KHK ile ihraç edilip, sonra üniversite sınavına girip kazanarak yeniden o üniversiteye kayıt yaptırmak isteyen akademisyene, kayıttan bir gün önce yönetmelik değişikliğiyle, üniversite kapısı kapatılıyorsa, anayasa güvencesi altındaki eğitim-öğretim hakkı gasp ediliyorsa, orada adaletten, hak ve hukuktan, özerk üniversiteden söz edilemez. Üstelik bunu yapan rektör bizzat kendisi de hukukçuysa onun vicdanı ve adalet anlayışı sorgulanmak zorunda. Türkiye’nin üniversiteleri bu hale getirildi. Eğitim sistemi, kurumları çökertildi. Okuduğunu anlayamayan, matematik, fizik kimyada sonlarda sürünen nesiller yetişiyor okullarda.
Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, “Parlamenter demokrasi dönemi kapanmıştır, bitmiştir” diyor. Ülkemizin kuruluş değerleri, siyasi sistemi, eğitim sistemi, meclisi, kurumları tahrip ediliyor.

Milli Ordu, “parti ordusuna” dönüştürülüyor. Unvanların, rütbelerin, emir-komuta zincirinin, ast-üst ilişkisinin içi boşaltılıyor. Dünyanın en güçlü ordularından birisi olan, NATO’da ikinci konumda bulunan TSK, iğdiş ediliyor.
Bütün bu adımların bir amacı, hedefi var; çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, ilkelerini erozyona uğratmak, içini boşaltmak. Gazi Meclisi, Kurtuluş Savaşı’na komuta etmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni işlevsiz, devlet kurumlarını fonksiyonsuz hale getirmek.

ARTIK, KİŞİSEL, PARTİSEL ÇIKARLARIN, HESAPLARIN BİR KENARA ATILMASI ZAMANI ÇOKTAN GELMİŞTİR

Onun için, tüm kurumları yeniden daha çağdaş bir şekilde revizyona tabi tutmak, restore etmek, devletteki bu yıkımı ortadan kaldırmak durumundayız. Adalet temelinde, hak hukuk, demokrasi, eşitlik ve özgürlük temelinde bunu yapmak, parlamenter demokrasiyi, meclisi, kamunun kilit ve stratejik kurumlarını yeniden eski konumuna, gücüne ve günümüzün ihtiyaçları çerçevesinde çağdaş biçimde organize etmek zorundayız. Türkiye Cumhuriyeti’ni bu saldırılara karşı Çanakkale ruhuyla, tüm toplumsal kesimleri, hiçbir ayrım gözetmeksizin “adalet-demokrasi-özgürlükler-barış-dayanışma-birliktelik” ekseninde bir araya getirip, ortak akıl ve ortak güçle yola çıkmak zorundayız.
Gelinen noktada artık kaybedecek zaman, tartışmalarla, polemiklerle tüketecek enerji yoktur. Adalet Yürüyüşü’nün ardından Adalet Kurultay’ı,“Türkiye Cumhuriyeti Rönesansı’nın” yeni bir aşaması, en güçlü diğer adımı olacaktır. Artık, kişisel, partisel çıkarların, hesapların bir kenara atılması zamanı çoktan gelmiştir ve tehlikenin büyüklüğü karşısında hızla toparlanmak gerekmektedir.
Kimsenin bulunduğu konumu muhafaza etme, partisinin, şahsının menfaatlerini ön planda tutma lüksü yoktur. Hattı müdafaa değil sathı müdafaa zamanıdır. O satıh da ülkemiz, yurdumuz, Türkiye Cumhuriyeti’miz, parlamenter demokrasimiz, meclisimiz, demokratik hak ve özgürlüklerimiz, karanlığa direnişimiz, bu yıkıma önce dur deyip, sonra da geriletip, bertaraf etmemizdir.

Erdoğan Toprak