“Düşündüm de.. Verilmiş sadakam varmış harbiden..”

Pazarda dolaşırken elimdeki poşet bir satıcının kutularına çarptı, birkacı yere devrildi.
Önce başkası yaptı zannettim, önemsemedim, ancak birkaç adım sonra failin ben olduğumu anladım.
Uzaktan uzağa, başka tezgâhların arasından adama, kusura bakma, diye seslendim.
“Duman ettin beni abi,” diye özrümü geri çevirdi. Belki sinkaflı küfürler de salladı, ama içinden söylediği için ben duymadım.
Ellerim dolu olduğundan verdiğim hasarı kontrol etmek için geri dönemedim. Adam da fazla üstelemedi. O andan itibaren içimdeki Şeytan’la Melek ağız dalaşına girdi.
“Lan oğlum, adam yolun ortasına yerleşmiş, sen olmasan, baseniyle dağ deviren başkası yapacaktı o işi. Hem böyle kazalar olur,” dedi Şeytan.
“Arkadaş, o kadar insan geçti oradan, bir sen çarptın. Adam zaten ne kazanıyor ki, bütün günün kârını alıp götürdün,” diye karşılık verdi Melek.
10-15 dakikalık münakaşadan Melek galip çıktı, poşetleri arabaya bıraktım, adamın yanına geri döndüm.
Bal satıyormuş. Önceden hazırladığı mika kutular içinde.
Fiyatını sordum, 25 lira dedi. Bu esnada karpuz satıcısı arkadan eliyle, sakın ha, 20’den fazla verme işareti yaptı.
Balcıya kendimi tanıttım, bala ihtiyacım olmadığını, ama az önce tezgâhını devirerek verdiğim zararı telafi etmek için geldiğimi söyledim.
Hem şaşırdı hem de sevindi, 20 lirayı kabul etti.
Karardan karpuzcu da ziyadesiyle mutlu oldu, “Abi, bu koşullarda bir iki tane de karpuz alırsın artık,” dedi.
Düşündüm de… Verilmiş sadakam varmış harbiden.
Bal kutuları yerine karpuzlara çarpsaydım, karpuzcu allem etmiş kallem etmiş bütün serginin parasını almıştı benden.
Bu kadar iş bilir, bu kadar uyanık esnaf kolay bulunmaz…

Hilmi Alişanoğlu