Diyojen, İskender’e ayağa kalkmadı.İskender çok kızdı. Diyojen “Bendemin bendesisin” dedi

Size en sevdiğiniz filozofu sormuştum. Siz de bana sordunuz. Cevabım…
Diyojen, İskender’e ayağa kalkmadı. Hiç istifini bozmadı.
Binlerce insan, İskender geliyor diye kırılıp geçiyorken o, yerinden kımıldamadı bile.
“Sen ne yapıyorsun, gelenin kim olduğunu bilmiyor musun? diye onu tartakladılar.
İskender: “Durun, dokunmayın!… Görmüyor musun? İskender geliyor, diye insanlar yerlere yatıp kalkıyorlar. Sen yoksa İskender’i tanımıyor musun?” dedi.
Diyojen: “Tanıyorum. İyi tanıyorum ve sizi de iyi biliyorum” diye cevap verdi.
İskender: “O halde söyle! Kimim, ben?”
Diyojen: “Bendemin bendesisin (esirimin esirisin)” dedi.
İskender sarsıldı. Yerinde duramadı ve atından indi. “Ne demek bu?” dedi.
Diyojen: “Sen, toprak için insan öldürüyorsun.Dünya benim esirim, kölem. Sen de benim köleme köle olmuşsun. Kim kime ayağa kalkacak?” dedi.
İskender bunu kabullendi. Diyojen’in büyük bir filozof olduğunu anladı ve dedi ki: “Dile benden ne dilersen!”
Diyojen: “Gölge etme başka ihsan istemem.”

Arkeoloji Dünyası

Diyojen, MÖ 412 – MÖ 323 yılları arasında yaşamış Kinik felsefesinin öncüsü ünlü filozoftur. Sinop’ta doğmuş Korint’de ölmüştür. Sinoplu Diyojen ve Kinik Diyojen olarak da bilinmektedir.

Doğum tarihi: MÖ 412, Sinop
Ölüm tarihi ve yeri: MÖ 323, Korint, Yunanistan
Ebeveynler: Hicesias
Diyojen kimdir, MÖ 412 – MÖ 323 yılları arasında yaşamış Kinik felsefesinin öncüsü ünlü filozoftur.Diyojen, MÖ 412 yılında Sinop‘da doğmuştur. Sinoplu Diogenes(Diyojen) diye ün yapan bu Kinik filozof, asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok sevdiği için kalp para basan bir kalpazanın oğludur. Babası Hicesias kalp para bastığı için Sinop’tan sürülmüş, baba oğul Atina’ya gelip yerleşmişlerdir. Çocukluğu Sivas‘da geçmiştir.Kendine yetme ile sadelik ilkelerine dayanan Kinik yaşam biçiminin öncülerinden çileci düşünürdür.1071 yılında Malazgirt Muharebesi’nde Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alp Arslan‘a yenilen Bizans imparatoru Romen Diyojen (IV. Romanos Diogenes) ile karıştırılmamalıdır.

Atina‘ya yerleşen Diyojen umduğunu bulamamış, sürgün geldikleri için babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır. Atina’da tanıştığı Sinizm öğretisinin kurucusu Antisthenes kendi felsefe ve öğretisini Dijoyen’e öğretmiştir. Diyojen, dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalınca, farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: ” Hele bak bu hayvan Atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim” diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiştir. Bu arada Antisthenes‘in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur. Bu inatçı adamın inadı ve ısrarına dayanamayan Antisthenes yeminini bozmuş ve yeniden öğretmenliğe başlayarak Diyojen’i yetiştirmiştir.

Özel hayatında fakirlikten başka bir şey olmayan Diyojen, herkes tarafından itilmiş, hakarete uğramış, sefaletin her çeşidini yaşamıştır. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü (eskiden dervişlerin ve dilencilerin kullandıkları hindistan cevizi kabuğu veya abanozdan yapılmış kab, dilenci kabı), bir fıçısı ve bir sopası vardı.

Fıçının içinde yaşaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki çanağı kırıp attı ve “Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti” diye söylene söylene uzaklaştı.

Diyojen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener “bir adam arıyorum” diye bağırarak Atina sokaklarında dolaşmış, böylece Atina’da adam görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen Atina’da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth’e gelen Büyük İskender, Diyojen’i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise bu soruya “Evet var, gölge etme başka ihsan istemem.” yanıtını verdi.

Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Platon), ona Çılgın Sokrat (Sokrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme ters düştüğünü iddia ederdi.

Zamanın felsefe okullarına da dokunmaktan çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine “zamanın uşakları” tabirini uygun görür, Eflatun’un öğretimine “zaman kaybettirme” derdi. Eflatun ona “Çılgın Sokrat” demiştir. Servet ve varlık düşmanı olan Diogenes bunların erdeme ters düştüğünü iddia etmiştir. O’nun felsefesine göre iki disiplin vardır.
1-Ruh disiplini, 2-Beden disiplini.

Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş, ölümünden sonra Onun adına Korintoslular bir köpeğin yaslandığı mermer bir sütun dikmişlerdir. Türkiye’de de Diyojen’in anısını yaşatmak için 2006 yılında Sinop‘un girişine elinde fener ve yanında köpeğiyle birlikte tasvir edilen yaklaşık altı metrelik mermer heykeli dikilmiştir.

Diyojen’e göre beden disiplini jimnagelişebilirdi. Erdemin ne olduğunu araştırmış onun doğaya uygun yaşamak olduğunu bulmuştu. Yani bir insanin erdemli olabilmesi için doğaya uygun yaşaması gerekmekte idi. Bu ise olabildiğince arzu ve ihtiyaçları azaltmak, hatta kaldırmaktan ibarettir. Bu nedenle refah, nezaket, güzel sanatlar ve bilim cezalanmaları gereken fazlalıklardır; zenginlik, asalet, onur iğrenilecek şeylerdir. Din ve kanunlar politikanın icatlarıdır. Evlenme, mülkiyet kaldırılması gereken fazlalıklardır. Zira doğa hükümetinde her şey ortaklaşadır. Servet, kadınlar, çocuklar, hepside öyleliktir.

Diyojen’in savunduğu yaşam tarzının ilk ilkesi kendine yetme, yani kişinin, mutluluk için gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmesi ilkesidir. İkinci ilke olan ‘utanmazlık’, kendi başına zararsız olan bazı eylemlerin hiçbir şekilde yapılamayacağını öne süren uzlaşımları umursamamak anlamına gelir. Bu ilkeden yola çıkarak yerleşik davranış kalıplarına uymadığı için, kendi açısından sade ve doğal, toplumsal değerler açısındansa sefil denebilecek bir yaşam sürdüğü için, Diyojen’e kinik denmiştir.

Bir gün Aegina adasına giderken korsanlar tarafından kaçırılıp birine satıldıktan sonra Korint‘te yaşamaya başladı.

Diyojen, yoksulluk içinde yaşadığı, halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek topladığı halde, herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini savunmamıştır. Kişinin en kısıtlı yaşam koşullarında bile, mutlu ve bağımsız olabileceğini göstermeyi amaçlamıştır.

Diyojen, MÖ 323 yılında 89 yaşında Yunanistan’ın Korint şehrinde ölmüştür.

Diyojen Sözleri:

– Kendisinin vaktiyle kalpazanlıkla uğraştığını hatırlatanlara:
“Evet, bir zamanlar sizlere benzemem lazım gelmişti. Fakat şimdi, siz benim olduğum hale asla gelemezsiniz.” diye cevap vermiştir.

– Kendisini iyi döşenmiş bir eve götüren bir adam “Bir daha yerlere tükürmemesini” tembihlemeye kalkınca Diyojen derhal adamın yüzüne tükürmüş ve “Buradan daha kirli bir yer bulamadım.” yanıtını vermiştir.

Diyojen’e, “Hayvanlardan en şiddetli ısıran hangisidir?” diye sordular. “Vahşi hayvanlardan, insanın gıyabından konuşanlar; ehli hayvanlardan ise, dalkavuklar,”diye cevap verdi.

Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:
Ben bir serseriye yol vermem, der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir:
Ben veririm!

Diyojen’e bir adamın ne kadar akıllı olduğunun nasıl anlaşıldığını sordular. Yanıtı kısa oldu;
“Konuşmasından” dedi.
Bir soru daha sordular “Peki adam ya hiç konuşmazsa”
Diyojen’in yanıtı bu kez şöyle oldu
“ O kadar akıllı olanı henüz yok dünyada.”

Yeryüzünde en iyi şey nedir?” diye sordular. “Hür olmak,” diye cevap verdi.

Güpegündüz elinde lambayla dolaşırken kendisine ne yaptığını soranlara cevabı: Adam arıyorum, adam!

Bir gün sokak ortasında, “Adamlar! Adamlar! ” diye bağırmaya başlar. Halk etrafına toplanır. Diyojen, “Ben adamları çağırıyorum!” diye sopası ile onları kovar.

Büyük İskender Korinthos’ta “Bir dileğin var mı?” diye sorunca “Gölge etme, başka ihsan istemem” demiştir.

Birisi, “Adam ne vakit evlenmeli?” diye sorduğunda, “Genç ise, henüz evlenme zamanı gelmemiştir. İhtiyar ise, vakti geçmiştir, ” der.

Büyük İskender Diyojen’i, birbiri üstüne yığılmış insan kemikleri içinden bir şey ararken görür ve ne yaptığını sorar. Diyojen, “Babanızın kemiklerini arıyorum, ama hangisinin kölelere, hangisinin babanıza ait olduğunu kestiremiyorum” der.

Biri Diyojen’e sordu: “Ne zaman yemek yemeliyim?” Diyojen cevap verdi: ” Zengin isen, canının istediği zaman; fakir isen, bulduğun zaman.”

Bir acemi, diktiği nişana doğru ok atmak üzere hazırlanıyordu. Diyojen koşarak gitti; nişanın önüne oturdu. “Ne yapıyorsun?” diye sordular. Beni vurur, diye korktum, ” cevabını verdi.

Çeşmeden avucu ile su içen bir çocuk görünce haykırarak: Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti.

Çok dinlememiz ve az konuşmamız için iki kulağımız ve bir dilimiz vardır.

Yıkanmak için gittiği hamamın pislik içinde olduğunu görmesi üzerine hamamcıya: Yanılıp da bu hamama yıkanmaya gelenler, daha sonra temizlenmek için nereye giderler? diye sorar.

Kendisine niçin ‘köpek’ denildiği soruldu. Şöyle cevap verdi: Çünkü ben hakikati kötü, yalancı insanların yüzüne vururum ve kendileri hakkında gerçeği söylerim, iyi insanlara kuyruk sallarım, kötülerin suratına hırlarım.