Bak kızım, bak oğlum…
Piyasada yüzlerce sunucu ve sunucu taklidi/karikatürü var. Ekranlarda boy gösteriyorlar. Boy boy, renk renk, çeşit çeşit, cins cins…
Biliyorum. “Onlardan herhangi biri” olmak istemiyorsun. Haklısın, “sıranın dışına çıkıp, kendini göstermek” ve “farklı” olmak gibi bir çaba içindesin. Çok doğal ve haklı bir istek bu. Üstelik doğru bir amaç. Öyle ya, “Sıradan ve sade suya tirit” olmanın bir fayrası bir getirisi yok. Üstelik bunları aşmak gerek.
İyi de…. Bunu yapmanın yolu;
– Türkçe’yi “farklı ve yanlış bir tonlama ile ve ne idüğü belirsiz bir yabancı dil gibi” konuşmak mı?
– Kelimeleri, yanlış telaffuz edip, adeta Mehmet Ali Erbil’in şu ünlü “U-ğur DE-rin DON-durucu” tonlaması ile kendine kahkahalarla güldürmek mi?
– Ağzını burnunu, kaşını gözünü, saçını kulağını abuk şekillere sokmak, garip tarzlarda boyamak, konuşurken mim sanatçısı veya Levent Kırca parodilerinden fırlamış abartılı karikatür tiplemelere benzemek mi?
– Sunuculuğun da her iş gibi (doktorluk, eczacılık, futbolculuk, aşçılık, mühendislik, askerlik, bahçevanlık vb.) belli bazı temel kuralları (fundamental) ve mesleki “olmazsa olmazları” bulunduğunu bilmeden öğrenmeden ekrana “zıplamak mı?
Sıradışı ve farklı olacağım diye, insanların “bi tarafları” ile güleceği bir komedi malzemesi olma kızım/oğlum. Yazık oluyor sana. İşin kötüsü, böyle yeni bir tarz oluşturuyorsun ve arkandan gelenler de seni taklit ediyor. Bu yüzden sayınız da çoğalıyor.
Allah belânı versin kızım/oğlum. Ne diyeyim sana?
Allah belânı versin.
Zafer Arapkirli