Cumhuriyet Divası MÜZEYYEN…

 

Mustafa Sağlamer yazdı..

Yıl 2006. Eylül’ün 5’i, günlerden salı. Sepetçiler Kasrı’nın Boğaz’a nâzır bahçesi hıncahınç dolu.
Kimler yok ki… İş dünyasının ünlü simaları, gazete ve televizyonların üst düzey yöneticileri, usta müzisyenler, şöhret peşinde koşan yeni yetmeler, yazarlar, çizerler, sinemacılar ve kısıtlı davetiyelerden edinme şansı bulmuş her meslekten ve çevreden müzik tutkunları.
Birazdan sahneye çıkacak kişinin ne özelliği olabilir ki, bu kadar değişik profilden yüzlerce kişi, onu izlemek için bir araya gelebilsin?
Süleymaniye minarelerinin arasından Haliç’e doğru süzülen güneş, sırtını doğuya yaslayan sahneyi kızıla boyuyor. Ve bu görsel şölen, sahnede ikinci bir güneşin, Müzeyyen Hanım’ın doğuşuyla tamamlanıyor.
Herkes ayakta. Alkış tufanı dakikalarca ve artarak sürüyor.
Tüm zamanların yegâne divası, “son konseri” için sahnede.
İki saat boyunca hiç oturmaksızın dimdik mikrofon başında kalan büyük usta, şarkı aralarında soluklanmak yerine, uzatılan kadehleri, yumruk mezesi eşliğinde fondipliyor.
Az önce dedik ya, “milyonlarca farklı yapı ve statüden ahali, nasıl oluyor da ‘Müzeyyen’ dendiğinde bir başka duyguya kapılıyor” diye…
Bu soru kendisine de yöneltiliyor. Diva, özelliklerinden sadece biri olan alçakgönüllülükten ödün vermeksizin şöyle cevaplıyor: “Benden güzel ses o kadar çok ki. Bu konuda kimseyle kıyaslanmama gerek yok. Zaten amacım, sadece şairin duygularını aktarma konusunda aracı olmak…”
Gece boyu neşesi yerinde olan Müzeyyen Hanım, sonlara doğru Naci Tektel’in hicaz arkısıyla hüzünlenirken, izleyenlerin de gözleri nemleniyor:

Meçhul aşık anısı..
Geçen gün marketteyim, biri dürttü beni. “Ben Feraye” dedi.
“Memnun oldum kızım” dedim. “Dur, gitme” dedi. “Efendim” dedim. Yanında da küçük kızı ve kocası var. “Babam size âşıkmış” dedi. “Evlenmek için çok çabalamış ama evlenememiş”. “Eee” dedim. “Sonra da anamı almış ama şartlı almış. Oğlan doğurursan boşarım; kız  doğuracaksın. Anasını alamadım, bari kızıma kızının adını alayım.” Sonra da “Ben Feraye” dedi. Sekiz yaşındaki kızını gösterdi; “Bu da Müzeyyen”. İnanılmaz etkilendim.
“Peki baban sağ mı evladım” dedim. “Hayır, rahmetli oldu” dedi. Ben de “tüh” dedim.

1918 BURSA / 2015 İZMİR

Haber gelmez, gönül virâne kaldı /
ne sabra mecâl var, ne tâkât kaldı /
yâdımda teselli bahâne kaldı /
üç beş gün ömür var; daha ne kaldı…
Bir de şarkı bittiğinde “Üç-beş gün ömür bende. Yaş 88. Allahaısmarladık” demez mi…
Gözlerdeki nem bir anda sele dönüşüyor. Herkes bir kez daha ayakta, veda konuşması yapan Diva’ya “gitme, gitme” diye tempo tutuyor.

Yukarıda “son konser” terimini tırnak içinde vermemizin nedeni, konunun önemini vurgulamaktı. Bu konserden sadece 21 gün sonra beyin enfarktı geçiren Cumhuriyet kızı ve Atatürk âşığı Senar (senar, Farsça’da “âşık” demek), konuşma yetisini kaybetti.
Şarkı söyleyememek, onun için ölüm demekti. Bunu gayet iyi bilen kızı Feraye, annesine sık sık, “Hiç merak etme sevgilim; bir gün yeniden şarkı söyleyebileceksin” diye moral vererek dokuz yıl daha yaşamasında çok önemli bir rol oynadı…

ÜÇ EVLİLİK, ÜÇ ÇOCUK

İlk eşi, Eskişehir turnesinde tanıştığı Porsuk Otel’in sahibi Ali Senar’dı.
1935 yılında evlendiler. Ancak ailenin sosyal statüsüne uygun bulunmadığı için istenmeyen gelin ilan edildi.
Babasının desteğini kaybeden Ali Bey de işsiz kaldı. Evi geçindirme görevi Müzeyyen Senar’ın omuzlarındaydı. 19’unda ilk çocuğu Ergun’a altı aylık hamileyken bile…

1938 yılında açılan Ankara Radyosu’nun sanatçısı olarak Başkent’e taşınan Müzeyyen Senar’ın yanında ne kocası vardı, ne de oğlu. Radyo, onun için ikinci bir okul oldu. Yanına aldırdığı oğlu ve annesiyle bir hayat kurmuştu.
Ali Senar’ı bir daha hiç görmeyecek, ancak hayatının çok büyük bir bölümünde onun soyadını taşıyacaktı.
İkinci evliliği, 1943 yılında, Galatasaraylı futbolcu Ercüment Işıl’la yaptı. Bu kayınvalide de, dul ve çocuklu “şarkıcı parçasını” gelin olarak bir türlü sindiremedi.
Kristal Gazinosu’nun teklifini kabul edince, İstanbul sahnelerinde yeniden Müzeyyen Senar fırtınası esmeye başladı. Artık bütün bestecilerin eserleri ilk onun sesinden duyuluyor,
programında söylediği bir şarkı anında dillere pelesenk oluyor ve kısa zamanda plağa dönüşüyordu. “Leyla ile Mecnun”, “Selahaddini Eyyubi ve Boz Aslan”, “Binbirinci Gece”, “Harunürreşid’in Gözdesi” gibi filmler de Senar’ın sesinden şarkılarıyla ünleniyordu.
İkinci hamileliğini de sahnelerde geçiren diva, 1945 yılının 14 Temmuz’unda, annesinin birinci ölüm yıldönümünde oğlu Ömer’i kucağına aldı. İlk kez aynı yıl Novotni Gazinosu’nda söylediği ve bütün Türkiye’ye tanıttığı Muğla zeybeği “Feraye” ise, 1 Şubat 1947’de doğuracağı kızına isim olacaktı… Ne var ki, gece geç saatlere kadar süren programlarla evlilik birlikte gitmiyordu.

Senar’ın 111 tanıklığı var
2 padişah, 3 halife, 12 cumhurbaşkanı, 30 başbakan, 64 hükümet..

AŞKINI, ÇOCUKLARINA FEDA ETTİ

1951 yılında bu kez üç çocuklu bir duldu. Derken karşısına, “Âşık olduğum tek erkek” dediği Suudi Arabistan Büyükelçisi Tevfik Hamza çıktı. 1953 Mart’ında hayatlarını birleştirdiler ama iki yıl sonra Tevfik Hamza, Kral Abdülaziz el-Suud’un “kuşku uyandıran” emriyle Lübnan Büyükelçiliği’ne atandı.
Atatürk öleli henüz 17 yıl olmuştu. Üç çocuğunu da Atatürk Türkiyesi’nde ve genç cumhuriyetin Müzeyyen Senar, “Âşık olduğum tek erkek” dediği Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi Tevfik Hamza ile bir davette… Vahhabi Kral Abdülaziz el-Suud, Türkiye’deki temsilcisini, lâik cumhuriyet kızı Müzeyyen’den koparmak için Beyrut’a tayin edince, dillere destan bir aşk, gözyaşlarıyla son buldu. bekçileri olarak yetiştirmeyi görev bilen Müzeyyen, Tevfik Hamza’yı gözyaşlarıyla Beyrut’a yolcu etti.
Hayatında ilk kez hayatın yükünü hafifletecek bir eş, başını yaslayacağı bir omuz bulmuştu ama olmadı…
Dostlukları, Tevfik Hamza Bey’in 1985’teki ölümüne kadar telefon ve mektuplarla sürdü…

TAKLİT ET, EKMEK YE

Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan, isimsiz yetenekleri kısa zamanda şöhrete ulaştıran, mesleğinin erbabı bir kişiydi. Menejerlerin, denemesi için gönderdiği şarkıcı adaylarını sahnede izler, fiziğini, duruşunu, mikrofon tutuşunu beğenirse, klasik sorusunu yöneltirdi:
“Kızım (ya da oğlum), Müzeyyen’i taklit edebilir misin, Müzeyyen’i?..”
Bu soruya olumlu yanıt gelirse, kadın ya da erkek fark etmez, zirveye çıkması için tüm şartlar hazır demekti.
Çünkü denenmiş ve görülmüştü ki, Müzeyyen ekolüne kendini teslim eden kişi, bu meslekten ekmek yiyordu. Hem de ne ekmek. Örnek mi? Zeki Müren, Bülent Ersoy, Mediha Şen ve Adnan Şenses gibi, zamanla kendileri de ekol haline gelen nice isim… Bir de, Yılmaz Morgül gibi irili-ufaklı klonlar vardı. Gerçi bu türde Diva için tek gerçek değer vardı:
Sevgi… Feraye, Ömer ve komşu çocuğuyla geçirdiği zaman, ona göre paha biçilemezdi. Ve Feraye, gözlerini yumana kadar anacığını yalnız bırakmadı.
“Babanın kızı mı ki koskoca divaya ön adıyla hitap ediyorsun” diye çıkışanlara hatırlatalım: Soyadı Kanunu çıkmadan önce Müzeyyen, Belvü Gazinosu’nun müzeyyen (sözlük anlamı “süslenmiş, bezenmiş”) yıldızlarından biriydi. Dolayısıyla, ülkenin nüfusu o zamanlar 16 milyon olmasına rağmen, milyonlarca kişi onu Müzeyyen olarak tanıdı ve taparcasına sevdi. Bu tutku, ölümünün üzerinden iki yıl geçtikten sonra da artarak devam ediyor.

Ümit Yaşar Oğuzcan, kaleme aldığı “Biraz Kül Biraz Duman” şiirinin, Avni Anıl tarafından nihavend makamında bestelenmiş şarkısını Müzeyyen Senar’dan ilk dinlediğinde, yanındakilere şöyle der: “Kulaklarıma inanamıyorum. Kâğıda dört yılda dökebildiğim hislerimi, Müzeyyen Hanım dört dakikada, üstelik benden çok daha iyi dile getirdi.”

Müzeyyen Senar, oğlu Ergun’un kendisinden on ay önce hayatını kaybettiğini öğrenemeden gözlerini son kez yumdu.Suudi Kraliyet Ailesi, kendisini Vahhabiliğin temsilcisi kabul eder. Onlara göre Vahhabi olmayanlar, kâfirlerden pek farklı değildir. Farklı mezheplerden Müslümanları öldürmek ve mallarını yağmalamak caizdir. Bu inançla, Suudi Arabistan’da çok sayıda Sünni Müslüman, acımasızca kılıçtan geçirilmiştir.

Türk musıkîsi icrâında ekol yaratan büyük ustanın, “Cumhuriyet’in Divası Müzeyyen Senar” adlı olağanüstü güzellikteki biyografik eserin hazırlanması sırasında, kitabın yazarı Radi Dikici’ye anlattığı bu bölümü her okuyuşumda, bambaşka bir âleme yolculuk ediyorum.

 
Müzeyyen Senar,z “Âşık olduğum tek erkek” dediği Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi
Tevfik Hamza ile bir davette… Vahhabi Kral Abdülaziz el-Suud, Türkiye’deki temsilcisini, lâik
cumhuriyet kızı Müzeyyen’den koparmak için Beyrut’a tayin edince, dillere destan bir aşk, gözyaşlarıyla son buldu.
KAYNAK: http://edergi.atasehir.bel.tr/042017/#p=58