“Bu dünyadan bir Seyfettin Tiryaki geçti. O benim dayımdı.” Bir gazeteci ‘dayısını’ ancak bu kadar güzel anlatabilirdi

Çocuklar unutmaz.
İstanbul’daydı.
80 yılların buhranlı zamanlarında iş hayatına atılmış, başarılı da olmuştu.
Yaz tatili için Trabzon’a gidişinde, evimize uğramış, yeğenlerine hediyeler getirmişti.
O yıllarda bir sakız bile büyük bir hediyeydi.
Ancak onunla yetinmedi.
Elimden tuttu çarşıya götürdü.
İstediğim ne varsa aldı. Baştan aşağı giydirdi kuşandırdı.
Ama benim gözüm şifreli bond çantasındaydı.
O yıllarda sadece yurt dışından alınabiliyor, kelli felli patronlar tarafından taşınıyordu.
Sürekli şifreleriyle oynadığım, bir açıp bir kapadığım çantaya olan ilgimi görmüş olacak ki, daha biz uyanmadan yola çıkmış, o muhteşem çantayı bana bırakıp gitmişti.
İlkokul 4 ve 5’i ve ortaokulu o çantayla bitirdim.
Ben küçük, çanta büyüktü.
Beni sürekleyen boyutuyla bedenimin yarısını kaplıyordu.
Ama sıranın üstüne koyup, şak şak ses çıkaran kilitlerini açtığımda bütün yorgunluğum gidiyordu.
Yıllar hızla geçti.
Üniversite için İstanbul’a geldiğimde o artık burada değildi.
Ticari işleri kötü gitmiş, türlü sıkıntılar yaşadıktan sonra memlekete dönmüştü.
O bize karşı elinden geleni yapmaya çalıştı.
Biz yeğen olarak üzerimize düşeni yeterince yaptık mı? Orası şüpheli.
Hayatının son dönemini Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde baba evinde gurbette geçirdi.
Çocuklarını büyüttü, evlendirdi, torunlarını kucağına aldı.
Bir türlü terk edemediği tutkusu sigaraydı. Bu tutkusu sebebiyle aylarca tedavi gördü.
Daha 55 yaşında geride pırıl pırıl iki çocuk, çilekeş bir eş, hayırlı bir kardeş, gözü yaşlı bir anne ile abla ve kendisini hayırla yad eden arkadaşlar bıraktı.
Fırtınalarla dolu kısa bir ömür yaşayıp, elveda dedi.
Bu dünyadan bir Seyfettin Tiryaki geçti.
O benim dayımdı.
Allah rahmet eylesin.

Özgür Altuncu