Bodrum Halleri.. Yaşar Gürsoy’un içinden Zeki Müren geçen ancak günümüze demir atan nefis bir “Milli olmak” ve Bodrum yazısı

Bodrum - Yaşar Gürsoy - Zeki Müren 9

Bodrum Halleri…

Kasketli, kara marsık, ellerinde muhtemelen Çinlilerin ellerinin değdiği, milli olmayan matkabı turist olduğunu sandığı çifte 300 Liraya kakalamanın hamlesini yaparken “Türküz!..” sözüyle irkildi. İrkilen sadece O değildi. Çift uzaklaşırken, “..mına k.yay.m, 100’e de bırakırdım…” sözleri kulak mememe değerken ezan sesiyle ecnebi Rus çift de neredeyse müslümanlığa ilk adımını atacak kadar irkildi. (Müezzin gerçekten iyi okudu. Limana yanaşık düzen yatların güvertesinde yan gelip yatanları da hazrola getirdi)

Pazardı. Saat 16.13 idi. Bodrum’da ne işim vardı?
Kahve, çay, etrafı süzmeler derken, aklımda kavak yelleri, anılar, notalar, milli olmayan matkap…

Ve Zeki Müren! Evet! Zeki Müren! Bir kaç saat önce ziyaret ettiğim, ölümünün bir gün sonrası İstanbul’daki evine izin alarak ilk giren, Kanal D haber için anons çekip meşhur kostümlerine el sürdüğüm; o vakitler üzerlerinde halen sahne tozu ve parfüm kokusu sinmiş kostümler…

Milli! Hem de, en milli sanatçı!
Yaşasaydı da yeni yetmeler ve geride bıraktığı bizler nezaketin ne demek olduğunu öğrenmeyi sürdürebilseydik…

Müzeden içeri girerken 1996 yılının hazanına; öldüğü 24 Eylül gününün bir gün sonrasına, İstanbul’daki evinde anons yaptığım yıllara konuverdim.
Yirmi sekizindeydim. Çocukken annemin mırıldanlıklarından, sonralarımda anı defterime düşecek anasonlu mekanlarda tatmıştım şarkılarını…

Yirmi iki yıl geçmiş aramızdan ayrılışının üzerinden. O vakitler üç yaşındaki koçum 25 olmuş, bendeniz emekli, kuzum Ayşe Deniz çıkagelivermiş aramıza. Meslekte 34 yıl akıp gitmiş, altı kitap yazmışım…

Müzeden girdiğimde fonda O’nun sesi:

“…
Anladım ki daha dolmamış çilem
Her günüm izdi rap, her günüm elem
İçim kan ağlıyor inan ki hiç gülemem
Her günüm ızdırap, her günüm elem…”
(Merak edip sonrasında baktım, Nihavend Düyek, Suat Sayın.)

Her bir anısı; geride bıraktığı kostümler, naftalin kokulu yatak odası, mütevazı salon, mutfak, ödüller halen yaşıyor gibiydi.

Her ne kadar en marjinal olsa da naif olduğu kadar cesur yürekliydi…
Osmanlıyı da bildi, Cumhuriyeti de…
Milliydi. Atatürkçüydü, vatanseverdi…

Gözüme birkaç nesne ilişti:

“…Bir filmde takındığı Osmanlı Bey efendisi, ve yine bir filmden olsa gerek Semazen halleri…
Zübeyde Anne, Ali Rıza Baba ve Atatürk tablosu ve ruhu sinmiş salonunda, yine bir Atatürk tablosu ile sehpa üzerindeki Atatürk albümü…”

Buruk ayrıldım müzeden…
Ve yine bir hazan mevsiminde, Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrum’ nda, kıyı boyunca aylakça gezintiye çıkardım bedenimi…

Milli olmayan matkapçıyı görmeden öncesiydi. Moon Light ile buluştum. Soğuk bir arpa suyu söyledim. Deniz kıyısındaydım. Ama deniz bile sıkıntılıydı. Zira; haklı olduğunu çok kısa süre sonra anladım.

Biri yetmişinin az üzeri, diğeri altmışına merdiven dayamış iki hanım aralarında arpa suyu içerken konuşmakta. (Daha doğrusu konuşmalarına ortak olacak birini arar hallerde) Ön masada oturan ellili yaşlardaki, yeni Bodrum sakini adama Bodrum’u methediyorlardı…
Adam kaçtı kaçacakken yaşı büyük olan bu kez bana dönüp seslendi:
“Siz Bodrum’u seviyor musunuz?!”

– Hayır.
– Aa! Neden?
– Maupassant da Eyfel’i sevmez ama Eyfel’ yazarmış. Bi nevi, benimki de böyle. Google Amca söyledi…

Yanıt ver(e)medi. Tehlikeyi sezdiğim an izin isteyip, yanına buyur etti.
El mahkum, ayaklar gardiyan yanlarına kondum.

– Ben Yunanca öğretmeniydim. Yıllar önce buraya yerleştim. Çok sevdim. Sen neden?..

– Eskiden ben de severdim. Artık Çanakkale’yi ve Bozcaada’yı seviyorum…(v.s)

Arpa suyunu fazla almıştı, sohbeti uzatmadan, masum bir yalanla izin isteyip, kibarca yanından uzaklaştım…
(Atalarının Selanik göçmeni olduğunu, 1923 yılında İstanbul’a göç ettiklerini anlatmış ama O göçün bir mübadele olduğunu bilmiyordu; gayri milliydi…)

Zihnimde onlarca soru, yürüdüm…

Milli, demli (sallama olmayandan) bir çay söyledim. Önümden yaz Bodrum’unu kaçırmış hazan tadını yakalamış birkaç orta halli yerli genç ile yaşını çoktan gönlünün iç cebine koymuş ecnebi turistler geçip durdu…

Bir ara dalıp gitmişim. Kendimi kendime sunan; neredeyse Zeki Müren Türkçesini (!) çözmüş Suriyeli dilenci bir kadının sesiydi…

O ve iki cılız bedenli çocuk yanımdan uzaklaşırken, bu kez kıyıya demirli yatın adı gözüme ilişti:

“Techne”

Yaşar Gürsoy
Bodrum
14 Ekim Pazar
Saat: 17.57

Bodrum – Yaşar Gürsoy – Zeki Müren 9