“Birkaç yıl öncesiydi.. İstanbul’un Ünlüleriyle ünlü bir lisenin ödül gecesine davet edilmiştim. Yanımda YK oturuyordu. Yaşar Bey..” Murat Ceylan’dan size..

Oldum olası;
Hikâyeleri olan insanları severim ve nihayetin de bu hikâyelerini kaleme alabilen zeki insanları, iki defa severim…

Birkaç yıl öncesiydi,

İstanbul’un Ünlüleriyle ünlü bir lisenin, ödül gecesine davet edilmiştim.
Uzun Yıllar öncesiydi,
Babam, 12 Eylül faşist yönetimince gözaltına alınıp, işkencelere maruz kalmıştı…

Birkaç yıl öncesiydi,
Bakırköy iskele caddesi numara 5 deki evime taşınmıştım.
Uzun yıllar önceydi,
Babam Bakırköy iskele caddesi numara 1 de bulunan ağır ceza mahkemesinde yargılanmış, beraat etmiş, o günkü v……. gördüğü işkencelerden dolayı, yarı felçli duruma düşmüştü.

Birkaç yıl öncesiydi…
Yeni evime taşınmış, yıllardır üyesi olduğum basad “Bakırköylü sanatçılar derneği” çay bahçesinde ustaların ısrarıyla ilk kitabım “Serserice Bir Eylemdi Yaşamım… Bir Kokladım Anadolu’yu” kaleme almıştım, Bu kafeyi severdim, orada cem karaca, tarik akan gibi abi – dostlarla nice nice anılarım vardı. Ve o kafeden nefret ediyordum! O kafenin bulunduğu tarihi binada nice nice, acı dolu anılarım vardı!

Birkaç yıl öncesiydi,
İstanbul’un Ünlüleriyle ünlü bir lisenin, ödül gecesine davet edilmiştim, o geceye arkadaşlarımla beraber gittim. Gece geçmişte 12 Eylül faşist iktidarınca emniyete işkence hane olarak tahsis edilmiş, eski bir iş hanının, yenilenmiş hali olan 5 yıldızlı bir otelde yapılıyordu.

O Eski bir iş hanının otele çevrilmiş yeni hali insanlara sempatik geliyordu ama benim için aynı durum söz konusu değildi. Zira ben içinde bulunduğumuz bu binanın, kanlı geçmişini bilen biriydim.

Beni ve arkadaşlarımı son derece güzel karşıladılar, beni sahneye yakın özel bir masaya, arkadaşlarımı biraz daha gerideki bir masaya oturttular. Bulunduğum masada ünlü liseden mezun, ünlü aktörler, yazarlar ve sanat insanları bulunuyordu, bu yazarlardan biri hayatım boyunca tüm eserlerini okuduğum, çok kısa bir sürede olsa, rahle-i terbiyesinden geçtiğim Y.K di… Yaşar bey masadakilere edebi derinlikleri olan hikâyeler anlatıyor, arada bana dönüp,

“Sıra sana da gelecek” diyor ve beni de masadaki sohbete dâhil etmek istiyordu. Onun bu çabasına kayıtsız kalamadım ve sohbete dâhil olmaya başladım. Bu sırada yemek başlamış, türlü konuşmacıların ardından, ödül dağıtımına geçilmişti. Açık söylemem gerekirse; biran önce gecenin bitmesini ve bu kanlı binadaki anlarımın sona ermesini istiyordum, içimi derin bir üzüntü ve buradan uzaklaşma arzusu sarmıştı. Ben bu düşünceler içerisindeyken adımın anons edilmesiyle kendime geldim ve gayrı ihtiyari sahneye doğru yürümeye başladım. Geceyi yöneten kişi hepimizin yakından tanıdığı bir aktördü, beni sahneye alırken,

– Gelecek vadeden nice ödüllü genç bir yazarımız; Murat Ceylan beye birkaç sorum olacaktı ama ben sözü tamamen kendisine bırakmak istiyorum, sanırım kendisinin anlatacağı bir hikâyesi var. Dedi ve mikrofonu bana uzatıp, bir kenara çekildi. Nihayetinde o ünlü aktör sunucu bu yaklaşımının ardından; “ Hadi kendi hikâyeni anlat “dercesine bana bakmaya başladı.

Elimde mikrofon, karşımda ülkenin en önemli sanat ve bilim insanlarından oluşmuş bir topluluk vardı ve ben o anda; heyecandan ölmek üzereydim, bir süre bu topluluğu izledim ve nihayetinde konuşmaya başladım…

– Sizler kadere inanır mısınız? Bilemiyorum ama ben inanıyorum… Bugün bu binada sizlerle olmaktan dolayı hem mutluyum, hem de son derece mutsuzum. Aslına bakarsanız, şuan da burada; boğulmak üzereyim, bu binada olmaktan korkuyorum, umarım, bu gece biran önce biter.

Dedim ve karşımdaki topluluğun tepkilerini gözlemlemeye başladım. Karşımdaki insanların tümü pür dikkat beni dinliyor, diğer yandan kendi aralarında fikirler yürütüyorlardı…
Maalesef! Bu gecede yer alan insanlarının çoğunluğunun, bu binanın geçmişi hakkında, hiçbir fikirleri yoktu! Bense elimde mikrofon, susmuş ve gözlemci bir ruh haliyle; bu insanları izliyordum… Bir süre sessizce insanları izledim ve…

– Sizler kadere inanır mısınız? Bilemiyorum ama ben inanıyorum…
Bakınız, kadere inanmak ve kaderi yaşamak nedir, nasıl bir tesadüfler zinciri ve nasıl bir acılar haritasıdır, bunu yaşayan birinin, birebir anlatımından, sizlerde öğreniniz istedim! Dedim ve konuşmaya başladım…
O an karşımda değil geçmişteki bu ülkenin, tüm dünyanın faşist iktidarları olsaydı, yine aynı konuşmayı, aynı cesaretle yapabilirdim.

– Babam, tüm hayatını kendi halinde yaşamış, hiçbir siyasi veya ideolojik yapılanmaya yakın olmamış, tek amacı çocuklarını kendi alın teriyle, kendisi gibi yetiştirmek isteyen, gerçek bir vatanseverdi.
Babam türküleri çok seven, kendince türküler söyleyen, bir işçi, bir emekçiydi!
Diğer işçilere benzemezdi! Örneğin ağustos ayında, ayı dahi postundan sıyrılırken, o 390 derece fırının içinde “tuğlalar çatlamasın diyerek” fırının içindeki tuğlalara can suyu veren, tam bir emekçiydi!…

Ben babamla, hayatımın her anında büyük bir gurur duydum!
Ondan ve onun bize dair olan tüm emeklerinin gururunu, bugün dahi yaşıyorum! dedim.

Murat Ceylan