Avrupa Birliği’ni Ulusüstü Yapılar Üzerinden Okumak.. Berk Ünlü yazdı

AB ve ulusüstü organizasyonlar

Küreselleşmeden önce sadece devletin üstünlüğü üzerinden yürüyen siyasal yapılar vardı. Bu devletler yaşamın neredeyse her tarafını kuşatarak kendi varlıklarını hem gerçekleştirdiler hem de korumak istediler. Devletler başat siyasal organizasyonlar olarak özellikle 1648 den beri kendilerini ulusal sistemler içinde değerlendirdiler. Böyle bir yapı içerisinde devletler kendi ülkelerinin devamlılığını merkantilist veya ulusal siyasal sistemler üzerinden sağladılar. Bu yapılanma kendisini ulus devlet üzerinden şekillenirken, özellikle 20.y.y içerisinde uluslararası bir küresel sistemin ne olduğu üzeriden anlamaya çalıştı. Elbette her devlet kendisini uluslararası düşünce üzerinde tanımlamadı. Bazıları ulus devletin bir bakıma içe kapanık yapısı altında yaşamaya devam ettiler. Ulus devletin modernist yapısı bu devletlere ulusal sınırlar içinde yaşama şansı da tanıdı.

Ulusal yapıların ulus devletler şeklindeki halleri, kendilerinin uzun zaman daha devamlılığı olabileceğini varsayarak uluslararası sistemin yeni gelişen yapısına katılmaktan uzak durdular. Fakat birçok sebep yüzünden ülkelerin bazıları uluslararası yapılanmaların farkına vararak kendilerini uluslararası bir aktör olarak şekillendirmenin daha doğru olacağını varsaydılar ve ulus devlet yapılarını uluslararası ilişkileri kuran devletler haline getirdiler.

Özellikle dünya savaşları sonrası ve soğuk savaşın içindeyken uluslarası ilişkiler büyük bir dinamizmle kendisini tanıtmaya başlıyordu. Bu durum gittikçe devletlerin de kontrolünden çıkararak kendini sistem içerine var etmeye başladı. Belki 17.y.y.dan 20.y.y. la kadar da güçlü devletlerin kolonizasyon yapıları oluşturarak kolonileşen devletlerin üzerinde hakimiyet kurdukları zamanlarda da uluslararası ilişkiler olabileceğini varsayabiliriz. Fakat o zamanların uluslarası ilişkileri bugün anlayabileceğimiz kadar büyük ve kompleks değildi. Üstelik uluslararası olarak bir sistemi tanımlamaktan da uzaktaydılar.

Sadece ulus devlet olarak yapılanan devletler olmak istemeyen devletsel siyasal sistemler uluslararasılaşırken uluslararası ilişkiler kendi içerisinde yeni kavramları da yaratmaya başladı. Bu kavramlardan bir tanesi özellikle önemlidir. Buna ulusüstü organizasyonlar denmekte. Ulusüstü organizasyonlar tanımlaması da uluslararasılaşan devletlerin üzerinden kendisini var etmeye başladı. Ulusüstü yapılar hem devletlerin üzerinden kendini konumlandırmıştı hem de devletlerin üzerinde bir otorite olmaya başlamıştı. Bu karmaşıklaşan ve dinamikleşen siyasal yapılar  zamanla küresel politikaların en önemli aktörlerinden olmaya doğru ilerlediler. Ne bağımsız devletler bunun dışında kalabilirdi ne de ulus devlet yapısını korumak isteyen devletler kendi içlerinde izole şekilde yaşayabilirdi.

Birleşmiş milletler, NATO, AB gibi yapılar 20.y.y. üzerinde oluşurlarken aslında yeni bir yönetim-yönetişim örneğini oluşturdular. Bunlar ve benzeri uluslarası yapılar kendilerini küresel politikalar ve sistemler üzerinde konumlandırdıklarında aslında yeni gelişen bir yapı olarak ulusüstü yapıyı da oluşturuyorlardı. Kimisi askeri, kimisi siyasal-ekonomik organizasyonlar olan bu yapılar gitgide küresel siyaset içinde önemli organizasyonlar olarak belirdiler. Bu devlet organizasyonları dışında devletsel olmayan uluslararası ve ulusüstü yapıları da unutmamalıyız. 20.y.y., sadece küresellik içinde kendisini devlet ve devletlerin siyasalları olarak tanımlayanları değil, aynı zamanda devletsel olmayan aktörleri de küresel politikaların içinde var olmaya doğru itti.

İşte bu ulusüstü yapılanmalardan oluşan AB hem içerdiği devletleri uluslarası alanda temsil etmeye başladı hem de ulus devletin ötesinde bir aktör olarak avrupa devletlerini küresel politikalar içinde yer almaya doğru ilerletti. AB hem 18.y.y ve 19.y.y uluslarasılaşmalarının devamı olarak hem de 20.y.y. dinamikleri ile birlikte kendini ifade eden bir organizasyon oldu.

AB ulusüstü bir yapı olarak ortaya çıktı ve aynı zamanda birliğe dahil olan devletlerin ulusal sistemlerine ve bağımsızlıklarına destek olma yolunu seçti. İdealler bütünü olan AB kendisini demokrasi, hukukun üstünlüğü ve piyasa ekonomisi ile tanımladı. Özellikle 20.y.y. ikinci yarısındaki gelişmelerden de etkilenerek oluşturulan AB hem olumlu hem de olumsuz olarak değerlendirilebilir. AB devletlerin üzerinde bir yapı oldu ama bu devletlerin bağımsızlıklarına da saygı göstermesini bildi. Egemen ve bağımsız devletlerden oluşan Avrupa coğrafyasında, AB ülkelerini ulusüstü yapısıyla bir şemsiye altında toplayabildi. AB ülkeleri AB sayesinde daha fazla ticari ve seyahat özgürlüğe sahip oldu. AB aynı zamanda ülkeler içinde gelişen demokratik normların gelişmesine de yardımcı oldu. Bu noktada olumsuz olarak niteleyebileceğimiz durumlar da elbette gelişti. Bir kere askeri harcamaları ve yapıları azaltmak isteyen devletler kendi güvenliklerini AB üzerinden geliştirmek isteseler de AB bu devletlere silahlı bir güç olarak koruma sağlamaktan tamamen uzaktı. AB’yi kurgulayanlar AB’yi askeri bir yapı olması konusunda geride bıraktılar. Belki de NATO gibi bir oluşumun yanında askeri bir yapılanma AB içinde gereksizdi. AB’nin bir olumsuzluğu da, gereksiz ve çok sayıda regülasyonlarla gitmesiydi. AB gelişimini sürdürdükçe AB’ye üye devletleri ekonomik ve siyasal regülasyonlara tabi tuttu. Çok sayıda regülasyon AB ülkelerinin ekonomilerinin genellikle piyasa sistemi içinde gerçekleşmesini engelledi. Siyasal regülasyonlar da AB devletlerinin kendi ülkelerindeki egemenliklerini sorgulatır hale geldi.

AB’nin siyasal bir otorite olabilmesi ve AB’nin alternatifinin olup olmaması

AB, AB ülkeleri üzerinde gerçekten bir siyasal otorite olabildi mi? AB ülkeleri böyle bir ulusüstü yapılanmanın otoritesi altına girebilecek durumda mıydı? AB ülkelerini bu şekilde bir otorite altına almayı AB sağlayabilir miydi? AB ulusüstü bir yapılanma olmasına rağmen egemen ve bağımsız AB ülkeleri üzerinde ulusal siyasal kararlar alabilecek bir durumu yaratmaktan çoğunlukla uzak kaldı. Her ne kadar regülasyonlar bu devletlere müdahale etmek olarak görülebilse de özünde devletler bağımsızlıklarında vazgeçmediler. AB bu devletlere, birlik üzerinden ilkeler ve idealler noktasında “yardımcı” olarak görülebilir ama devletleri kontrol edebilen bir mekanizma olamaz ve olamamıştır.

Gittikçe küreselleşen ve karmaşıklaşan siyasal içinde AB varlığını devam ettirebilir. Tarihin kesin bir gidişatı olmaması üzerinden düşünürsek AB gelecekte faydalı bir ulusüstü yapı olarak AB ülkelerine çeşitli avantajlar sağlayabilir fakat AB aynı zamanda AB ülkelerine problemler de yaratabilir. Gelecek belki de AB’yi başka bir organizasyona doğru itebilir. Bunların hepsini gelecekte göreceğiz. Şu bir gerçek ki ulusüstü devletsel yapılar, en azından kısa vadede, küresel ve bölgesel siyasetlerin odak noktasında olacak. Bu da bize gelecek hakkında ufak da olsa bir fikir vermeye devam edecektir.

BERK ÜNLÜ