Ahi Yaranlık ne demektir? Kaptan Mustafa Can yazdı

Ahi Yaranlık
En başarılı topluluklar, üyeleri aynı hedefe aynı kararlılık ve eş adımlarla gidebilenlerden oluşuyor.
Bu topluluğu bazen eğitim, bazen sağlık, bazen esnaf, bazen de silahlı kuvvetler olarak tanımlayabiliyoruz.
İlhamını doğadan aldığı için, birlikte yaşamanın ilk şartının güçlü olmak değil uyum sağlamak olduğunu keşfeden atalarımız bu uyumun içinde maddi ve manevi ögeleri erittiklerinde de bugün “ahilik” olarak bildiğimiz belki de dünyanın ilk locasını kurdular.
Çünkü güçlü ile güçsüz her an yer değiştirse de bu ikisi arasındaki uyum duygusu kaybolmadığı sürece tüm sistemlerin sağlıklı bir şekilde ilerlediğini görmüşler.
İşte bunun içindir ki herkesin toplumun bir kesimine sürekli “yardım etmesini” değil, herkesin ihtiyaç halinde karşılıklı “yardımlaşmasını” hedeflemişler.
Ahi yaranlık sürekli un yardımı yapmak yerine buğday ekebilmeyi ve ekmek yapmayı öğreten bir hayat ocağıdır.
Bugün yaşadığımız ekonomik ve sosyal sorunların temelinde de buğday ekmeyi öğretmek yerine sürekli un yardımı dağıtılması yer almıyor mu?
Ahi yaran atalarımız, taşıma su ile değirmenin dönmeyeceğini de farkındaymışlar.
*
Esasında bugün sadece ekonomik bir birlik gibi algılansa da aslında ahi yaranlık çürük elmaların anında sepetten uzaklaştırıldığı bir sosyal yapıyı inşa eden en temel unsurdu.
En küçük hatanın, belki o gün değil ama mutlaka bir gün buduna daha büyük zarar verecek gelişmelerine yol açacağının bilinci sürüyü sağlıklı tutmanın da tek yoluydu.
Çevresinde iyi tanınmayanlar, kötü söz getirebileceği düşünülenler, zina ettiği ispatlananlar, katiller, hırsızlar, yüksek sesle bağırarak müşterileri çeken dellallar, vergi memurları ve vurguncular örgüte katılamazdı.
Burada ahi yaranlığın dellallar ve vergi memurlarına kapalı olmasına özellikle dikkat çekmek istiyorum. Belli ki ahi yaranlar, dellalların haksız rekabete yol açabileceğinden, vergi memurlarının da aynı zamanda bir STK olan ahi yaranlık teşkilatının yeri geldiğinde devlete karşı bile hakkını arayabileceğini engelleyebileceğinden endişe ediyorlardı.
İşte bu nedenle birliği bozabilecek en küçük olasılığa bile kapılarını kapatıyorlardı.
*
Tüm üyelerin eşit ve sağlıklı bir şekilde ilerlemesini ve böylece de düzene nifak sokulmadan başarıya ulaşmayı amaçlayan ahi yaranlığın işleyişini kurtlar ve karıncalar benzetiyorum.
Şöyle ki…
En güçlü ve atik kurtların sürünün en önünde ve en arkasında yer alması hızlı ilerlemenin ilk şartı olan uyumu sağlamanın anahtarıdır.
Ahi yaranlıkta da öyle değil mi?
O an en güçlü ve atik olan kalanlara liderlik etmiyor mu?
Aynı şekilde karıncaları incelediğimizde de bir karıncanın asla taşıyamayacağı ağırlıkta yiyecekleri, onlarcasının bir araya gelerek kırk tekerli tırlar gibi uyum içerisinde taşıdıklarını görüyoruz.
Ahi yaranlıkta da amaç bir üyenin altında kaldığı yükü beraberce omuzlamak değil mi?
*
İnsan beşerdir şaşar ve doğası gereği tüm canlılar gibi en az çalışmayla en çok kazancı sağlamayı amaçlar.
Nasıl ki su en kısa yoldan akarsa, insan da hedefine en kısa yoldan ulaşmayı ister.
Tüm kısa yollarda “doğası gereği” sıkça yer alan ve kamu düzenini bozan haram ve ahlaksızlık dikenlerinin karşısında ise ahi yaranlık yer almaktadır.

İşte ahi yaranlık,
başta “utanma” ve “dışlanma” korkularımız üzerinden bizlerin bu ahlaksız yollara sapmasını da engeller. Denetim mekanizması da düzenli işlediği taktirde sağlıklı bir ekonomik ve kültürel yapı sonsuza kadar devam eder.
*
Ahi yaranlık biraz önce örneğini verdiğim kurt sürüsü veya karınca kolonilerinin de temel çalışma prensiplerinden biri olan hiyerarşiyi de; çırak, kalfa ve usta gibi aşamalarla hayatımızın tam ortasına yerleştirir.
Ne yazık ki bir toplumda ahi yaranlığın bozulduğunu, herkesin her şeyi bilir hale gelmesinden ve insanlarımızın çıraklığını yapmadığı işin ustalığına soyunmasından anlayabiliriz.
**
Elini hep açık tut, sofranı hep açık tut, kapını hep açık tut, ağzını hep kapalı tut, gözünü hep bağlı tut, eline hep sahip ol ve diline her zaman sahip ol öğretileri ile aslında Türk töresinin de şekle bürünmüş hali olan ahi yaranlık Galip Demir’in vurguladığı gibi, “Türkler’in Rönesansıdır” ve bu Rönesans Avrupa’dan 300 yıl önce gerçekleşmiştir.
Büyük Atatürk de, “Hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların nasihatları ve planları ile yükselebilsin! Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir” sözüyle gerçekte tüm mücadelesinin temeline bu özü yerleştirdiğini göstermektedir.
Yine Atatürk’ün “omuzlarda taşınmaya layıksın” diyerek yerden kaldırdığı Türk kadınının aslında ta 1200’lerde dahi ahi yaranlığın “kadın kolları” olarak adlandırabileceğimiz
Anadolu Bacıları Teşkilatı’na üye olabildiğini hatırlayınca geçmişten aldığımız ahi yaranlık emanetinin Türklüğün geleceğini kurarken ki en büyük dayanağımız olacağından kimsenin şüphesi olmasın.
*
Unutmamak gerekir ki, bir topluluk, en yavaş yürüyen üyesi kadar hızlıdır.
Hep beraber geleceğe koşmalıyız.
Kaptan Mustafa Can