Zampara siyasetçiler… Metresinin evinden çıktığında kilotunu ters giyen bakan kimdi..

“O Yıllar’’da zampara siyasetçiler

Gazetecilikte geçen yıllarımızı, emeklilikle noktalamamıza rağmen, ne yazık ki ‘’Basın tarihi’’ ile ilgili bilgi noksanlığımızı giderecek bir çaba göstermiyoruz. Eski meslektaşlarla bir araya geldiğimizde, meslekte yaşadıklarımızı bir günlükte toplamadığımız için, hafızalarımıza pek az anı düşüyor. ‘’Ahhh..neydi o yıllar?’’ deyip geçiyoruz..

Oysa gazetecilikte yaşadıklarımız kadar, geçmişte yaşananlar da ‘’Basın Tarihi’’nin sayfalarına not düşen, bir ibret vesikasıdır. Kaldı ki yılları geriye doğru sarıp kulaktan dolma, eksik, ya da abartılı bir biçimde anlatılanlar, geçmişte yaşanan gerçeklerin üzerini bir perde gibi örtüyor. Basın tarihinin sayfaları çevrildikçe, basının hangi koşullarda bugünlere kadar geldiği, o dönemlerde gazetecilik yapanların çektikleri sıkıntının yanı sıra, üzerlerindeki siyasi baskı, gazete kapatma, sansür, hapis gibi uygulamalar, gazeteciliğin sanki bir alın yazısı gibi ortaya çıkıyor. Basının bu yazgısını anlamak için, geçmiş dönemlerin kaleme alındığı kitapları okumak gerekiyor.

1950 yılında başladığı gazetecilik mesleğinde bugün ‘’Ahh.. neydi o günler’’ deyip geçmeyen, meslekte yaşadıklarını ‘’O yıllar’’ adlı bir kitapta toplayan Oktay Ekşi, Demokrat Parti dönemindeki basın tarihine de, gerçeklere dayalı bir ışık tutuyordu.’’ O yıllarda’’ anlatılanlar, Demokrat Parti ile CHP arasındaki siyasi çekişme, günümüzde Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında yaşananların sanki bir kopyasıydı. Bu yazı, bir kitap tanıtımı olarak algılanmamalı. Amaç geçmişe dönük, belki de hiç yazılmayan, sizlerin de ‘’Vay canına’’ deyip keyifle okuyacağınız siyasilerin zamparalıklarını, gazeteci gözü ile ‘’O Yıllar’’dan kopyalayıp sizlere aktarmak.

O zaman hemen başlayalım:

‘Bizim gazetecilik dönemimizde duyduklarımız ve gördüklerimiz de az değildi. Gerçi sonra tüm açıklığı ile ortaya çıktı ama, Adnan Menderes’in gönül ilişkilerine ait dedikoduların ardı arkası kesilmezdi. Sadece Menderes değil, bazı bakanların da adı, bu tür ilişkiler içinde duyulurdu. Özellikle bazı pek marifetli hanımların, bazı bakan ve milletvekillerini kullanarak iş takipçiliği yaptığını bilirdik. Duyduğumuza göre bunlar, nüfuzlu siyasetçilerle kurdukları aşırı yakınlık sayesinde, iş adamlarının karşılaştığı bazı engelleri halleder ve o iş adamından yüklüce para alırdı. Söz gelişi, iş takipçiliği ile hayatını kazanan Emine G. İsminde bir hanımın hikayesini anlatayım:

Söz konusu hanım, dönemin çok sayılan bakanlardan biriyle yakın ilişki kurmuş. Ancak o bakanın durumundan kuşkulanan eşi biraz dikkat edince, hem ilişkiyi, hem de bakanı kiminle paylaştığını öğrenmiş. Sonra o hanımı arayıp ‘’Eşimin peşini bırakmazsan, sana yapacağımı görürsün’’ diye tehdit edince Emine hanım ’’Sen de benim ne yapacağımı görürsün’’ diye karşılık vermiş. Birkaç gün sonra sayın bakan, Emine G. Hanımı evinde yine ziyaret etmiş. Bu ziyaretin ardından söz konusu bakanın evine telefon ederek eşine ‘’Bu akşam eve gelince kocanızın külotunu ters giymiş olup olmadığına lütfen dikkat edin’’ diyerek telefonu kapatmış.

Bir başka dedikoduyu da Ankara’yı uzun süre meşgul ettiği için, anlatmadan geçemeyeceğim:

‘’1950’lerin ortalarında, Ankara’nın en prestijli mekanlarından Ankara Palas’ın gece kulübüne bir Fransız kabare ekibi geldi. Bunun içinde Matmazel Colette adında gerçekten ‘’Bir içim su’’ denecek kadar güzel ve kıvrak, bir ‘’striptizci’’ vardı. Başta bakanlar ve ileri gelen siyasetçiler olmak üzere, imkanı olup da Colette’yi görmeye gitmeyen kimse yoktu dense yeriydi.
Colette bir gecede iki kere striptiz yapardı. Müşteriler özellikle gece yarısından sonra çıktığı ikinci seansı kaçırmak istemezdi. Duyduğumuza göre Colette’in Ankara’ya gelmesini bir işadamı sağlamıştı. O tarihlerde ‘’iyi ve renkli yaşamaya’’ düşkün bir Ziraat Bankası genel müdürü vardı.
İktidarın en üst kesimi ile arkadaşlık ilişkisi olduğu bilinirdi. Colette’nin getirilmesini sağlayan iş adamı, önce bu sanatçıyı söz konusu genel müdür ile tanıştırmıştı.
Daha sonra Colette, iktidarın diğer ileri gelenlerinin iltifatlarına mazhar olmuştu. Pek üst düzeyde biriyle yaşadığı bu tür bir ilişkiyi Colette daha sonra şöyle anlatmıştı:

Ekselansla uzun süre konuştuk, yedik, içtik. Kafaları iyice bulmuştuk. Yatağa gitme teklifinin bir an önce gelmesini bekliyordum. Nitekim biraz sona yandaki görkemli yatağa yattık.
Gel gelelim adam hem çok heyecanlı, hem de kendinden emin değildi. Sevişmeye yeni başlamıştık ki, birden bire fenalık geçirdi. Çok korkmuştum. Çırılçıplak yataktan fırladım. Avazım çıktığı kadar ‘’Ekselans ölüyor, kurtarın’’ diye bağırmaya başladım.
Her tarafım tir-tir titriyordu.
Çünkü adam gerçekten ölmüşse, skandal kelimesi hafif kalırdı. Benim sırtıma bir şey verdiler. Biraz sonra da elbiselerimi alarak oradan uzaklaştım’’

Colette, Ankara Palas’ta uzun süre çalıştı. Bir rivayete göre Fransız İstihbarat Servisi’nin elemanıydı. Sonu maalesef iyi olmadı. Ankara’dan sonra Beyrut’a gittiğini, orada kaldığı otelde –bir iddiaya göre- zehirlenerek öldürüldüğünü duyduk’’

Oktay Ekşi ‘’O yıllar’’ da ünlü aktrist Zsa Zsa Gabor’u da unutmamış. Eski Başbakan Şemsettin Günaltay’ın Oktay Ekşi’ye anlatımı ile bu konuya da değinelim:
Macaristan’ın Budapeşte elçiliğine atanan Burhan Belge’nin pek güzel bir Macar kızı ile evlendiği haberleri Ankara’da dolaşmaya başlamış.
Çok geçmeden Belge Ankara’ya tayin edilmiş.
O tarihin Ankara’sındaki elit kesim zaten bir avuç insandan ibaret..
Böyle bir sosyal ortamda Zsa Zsa Gabor (o tarihte 16 yaşında olması gerek) tahmin edileceği gibi müthiş ilgi çekiyor.
Bir süre sonra Atatürk’e de tanıştırılıyor.
Onun ardından Gabor eşiyle birlikte köşkün sosyal etkinliklerinde, yemeklerde, balolarda boy göstermeye başlıyor.
Ankara’da bir Jiji (Zaza) efsanesidir gidiyor.
Bu arada Ürdün Emiri Abdullah’ın oğlu Prens Tallal zorda olsa Atatürk’e bir ziyaret gerçekleştiriyor. Babası Abdullah’ın Ürdün’deki en değerli cins atlardan birini Atatürk’e hediye olarak gönderdiğini söylüyor.
Tayın adı ‘’Kuruş’’ imiş.
Taya Çankaya köşkünde bakılmış. Binilebilir hale gelince, Gazi başta olmak üzere ileri gelenlerden de binenler olmuş. Zsa Zsa Gabor’da Kuruş’a binmek istemiş. Lakin at tökezleyip düşünce ön bacaklarından biri kırılmış.
Bu olaydan sonra cins atı, Karacabey harasına göndermişler.
Orada Kuruş’tan döl alınmış. Sonra adı ‘’Baba Kuruş’’ olmuş.
Taylarına da Kuruş-1, Kuruş-2 gibi isimler verilmiş.
Kuruş’lar uzun süre at yarışlarında kendilerinden söz ettirdiler.

NOT:
“Bütün iyi kitapları okumak, geçmiş anıların o mükemmel kişileri ile konuşmaya benzer’’.

Resim: Zsa Zsa Gabor ve Burhan Asım Belge
Cemil Özyıldırım