“Hayatım sırası mı şimdi?”.. Orada olanlar ve “yok”lar.. Bahri Kayaoğlu / Behiç Kılıç anısına

“Hayatım sırası mı şimdi?”
***
Çalan telefonumdaki arayan isme bakıyorum: Hadi…
Açma düğmesine basarken daha –efendim- demeden hıçkıra hıçkıra ağlayan sesi doluyor kulaklarıma…
“Yine ne muziplik yapıyor bu” diye düşünmeme fırsat vermeden çekiyor tetiği bırakıyor kurşunu beynime…
-Behiç abi öldü…
-Ne????
Tek söyleyebildiğim o…
Telefon kulağıma yapışık donmuş kalmışım öyle…
***
Yarım saat sonra hastanedeyim.
Hadi Özışık ve İsmail Evren almışlar yanına Behiç abinin kızı Pınar’ı, kafeterya da oturuyorlar.
Şokta Pınar…
Önünde ki çay soğumuş, tostuna elini bile sürmemiş…
Teselli edecek söz bulmak mümkün değil, lal oluyor dilim…
***
Hastanede yapacak bir şey yok, geçiyoruz Behiç abinin evine.
Feyman abla; “Ahh Behiç’in çocukları…” diyerek basıyor bağrına bizi…
Gözyaşlarımızı durdurmak mümkün mü?
***
Hepinize selamı var arkadaşlar
***
Biraz sonra haber geliyor.
Behiç abi gasil haneye kaldırılıp yıkanmış. Aileden son kez görmek isteyen varsa görebilirmiş…
Feyman abla durur mu?
İsmail’le alıp gidiyoruz onu.
Gasil hanenin soğuk deposunu açıp, bembeyaz elbisesi içinde Behiç abiyi yattığı yerden uzatıyorlar önümüze…
Son yıkamasını yapan hoca yüzünü açıyor.
Bakıyoruz yüzüne…
Hafifçe uzamış sakalları, yüzünde bir gülümseme…
Feyman abla tutamıyor kendini: “Bakın bakın gülüyor bana” diyor. “Gülüyor, ‘bak inanmadın’ der gibi”…
Meğer iki gün önce hastaneye girerlerken; “Bak Feyman, ben artık çıkmam buradan” demiş…
Feyman abla; “Sus! Allah geçinden versin, o nasıl söz…” diye çıkışınca da sağ elinin avucunu kalbine koymuş sonra başına götürüp yukarıya doğru sallamış…
“Ben yolcuyum, sana allahaısmarladık” anlamında…
Yüzünde aynı gülümseme varmış yine…
***
İsmail, Feyman ablayı uzaklaştırırken, tüm arkadaşlarımın gözleriyle bakar gibi son bir kere daha bakıyorum yüzüne…
İnanın o an hissettim ve duydum arkadaşlar…
Behiç abi, gülen yüzünü son gören benimle selam gönderdi hepinize…
***
“Gazeteci Ordusu” yetiştirdi
***
Onunla geçirilen 30 yıla yakın ömür bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden…
Sene 1982…
İlk, ‘Son Havadis’ gazetesinde birleşiyor yolumuz…
Sabah gazetesinin ilk kuruluş kadrosunda birlikteyiz…
Günaydın gazetesinin bir milyon tirajını aştığı dönemi birlikte yaşadık…
Bugün, Meydan, Akşam, Tercüman gibi gazetelerde uzun yıllar polis-adliye, savaş ve politika muhabirliği dönemlerimde hep o başımızdaydı…
Gazetecilikte bize hep doğruları öğreten oydu…
Hakkımızı savunmayı, namerde boyun eğmemeyi çoğumuz ondan öğrendik…
Mazlumun yanında, zalimin karşısında durmayı bize öğreten de oydu…
Annemiz ve babamızdan sonra bize ahlak ve avdet üzerine en çok ders veren hocamızdı… Yetiştirdiği yüzlerce kişi bugün basın dünyasının tüm yayın kuruluşlarının önemli kademelerinde görev yapıyorlar…
İçlerinde kendi yayın gruplarını kurup basın sektörünün patronları arasına girenler bile var…
***
Binlerce anı tazelendi
***
Onunla geçen anıları, yaza yaza bitirmek mümkün değil. Son iki gündür birlikte olduğumuz arkadaşlarla hep bu anıları konuştuk. Öyle anılar ki yazılsa kitaplar serisi çıkar…
Kimi güldüren, kimi güldürürken düşündüren anılar…
Dün bir araya geldiğimiz arkadaş grubu içinde şu fikir oluştu: Behiç abiye sağlığında vefa gösteremedik bari ölümünden sonra gösterelim. Onunla ilgili tüm anılarımızı derleyip toplayarak kitaplaştıracağız. Yeni nesil meslektaşlara çok katkı sağlayacak bir eser olacaktır şüphesiz. Aldığımız kararlardan biride şu: Bundan böyle her ayın ilk Çarşamba günü buluşuyoruz… Çağrımız tüm Behiç Kılıç ekibine tabi… Bundan böyle geleneksel hale getireceğimiz buluşmalarımız olacak. “Hayatım…” dolu anıları paylaşmak için…
***
Orada olanlar ve “yok”lar
***
Behiç abi dün yine hepimizi bir araya getirdi.
“Son Havadis”çiler oradaydı
“Sabah”çılar oradaydı…
“Günaydın”cılar oradaydı…
“Meydan”cılar oradaydı…
“Bugün”cüler oradaydı…
“Akşam”cılar oradaydı…
“HBB”ciler oradaydı…
“Öncü”ler oradaydı…
“Yeniçağ”cılar oradaydı…
***
Hürriyet, Milliyet, Vatan, Güneş, Cumhuriyet, A.A, Zaman, Bir Gün, Dünya, Radikal, Star, Takvim, Türkiye, Yeni Şafak, Milli Gazete, Vakit, Fotomaç, Fanatik’çiler oradaydı…
Kanal D, ATV, CNN Türk, NTV, Show Tv, Fox Tv, Star Tv, Samanyolu, Flash Tv, Haber Türk, Ulusal Kanal, Olay Tv, Cine 5, CNBC-e, Digitürk, Kanal 7, Kanal A, Meltem Tv, TGRT, TV8, TRT’ciler oradaydı…
***
Sadece basın camiası değil, siyasetçisinden işadamına, öğrenciden ev hanımına, tanıyanı tanımayanı binlerce insan dün Ataköy 5. Kısımda ki Camii de bir araya geldi. Hakları olsun olmasın, hepsi “helallik” diledi, haklarını helal etti…
***
“Yoklar”da vardı aslında orda.
Behiç abinin binlerce iyiliğinin dokunduğunu bildiğimiz o ‘yoklar’ın kulakları, gün boyu çınlamıştır muhakkak.
Behiç abinin, o meşhur küfürleri ile andık onları da…
Adlarını anmaya bile değmezler.
Onlar kendilerini bilir…
***
“Hayatım sırası mı şimdi?” dediğini duydum Behiç abi.
Sırası abi tam sırası…
***
***
Yukarıdaki yazıyı; Behiç Kılıç’ın vefat ettiği 21 Haziran 2011 tarihinden iki gün sonra yazmışım…
Ölümünden birkaç gün sonra evinde bir araya geldiğimiz arkadaş grubu ile yapmayı planladığımız işleri kaleme aldığım bölümü buraya bir daha alıyorum.
***
“Onunla geçen anıları, yaza yaza bitirmek mümkün değil. Son iki gündür birlikte olduğumuz arkadaşlarla hep bu anıları konuştuk. Öyle anılar ki yazılsa kitaplar serisi çıkar…
Kimi güldüren, kimi güldürürken düşündüren anılar…
Dün bir araya geldiğimiz arkadaş grubu içinde şu fikir oluştu: Behiç abiye sağlığında vefa gösteremedik bari ölümünden sonra gösterelim. Onunla ilgili tüm anılarımızı derleyip toplayarak kitaplaştıracağız. Yeni nesil meslektaşlara çok katkı sağlayacak bir eser olacaktır şüphesiz. Aldığımız kararlardan biride şu: Bundan böyle her ayın ilk Çarşamba günü buluşuyoruz… Çağrımız tüm Behiç Kılıç ekibine tabi… Bundan böyle geleneksel hale getireceğimiz buluşmalarımız olacak. “Hayatım…” dolu anıları paylaşmak için…”
***
Peki, sonra neler oldu…
***
Vefatının 7. gününde evinde toplandığımızda biraz kalabalıktık…
40. gününde, 7. gün kalabalığının yarısı kadar vardık…
Seneyi devriyesinde mezarı başındaki anmada ailesi ile birlikte 5-6 arkadaş vardık…
Sonraki 2. 3. yılda arkadaş sayımız 3’e 4’e düştü…
Daha sonraki yıllarda, bu sayı 3’ü geçmedi…
Ama her yıl dönümü anmasında iki isim hiç değişmedi: Hadi Özışık ve ben…
Tabii ki eşi Feyman abla, kızı Pınar ve bir iki aile yakını…
***
Behiç Kılıç’ın ölüm yıl dönümü yine yaklaşıyor…
Son günlerde duydum ki, Behiç Kılıç’ın yetiştirdiği bazı gazeteci arkadaşların yeni kurduğu bir mesleki dernek yöneticileri, aile isimlerini de kullanarak, (eşi Feyman abladan izin almadan) dernek merkezinde Behiç Kılıç adına anma töreni düzenleyeceklermiş!
Tepkimi anında Hadi Özışık’la paylaştım…
Bu oluşumun ‘yanlış’ olduğunu söyledim…
Allah’tan bir iki gün sonra eşi Feyman ve kızı Pınar’da, bu oluşumun içinde yer almayacaklarını açıkladılar ve bu ‘yanlış’dan dönüldü…
***
Bu konuda bir iki sözüm var…
***
Bu arkadaşlar, kendilerini yetiştiren Behiç Kılıç’ı hiç tanımamışlar demek…
Dernek, Vakıf gibi örgütlenmelerden hep uzak durdu O…
Başta Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere birçok mesleki dernekler tarafından kendisine verilen ödülleri bile almaya gitmeyen bir adamdı Behiç Kılıç…
Bu tür organizasyonlara karşıydı…
Onun için evinde hiçbir plaket yoktur…
İyi niyetli olabilir bu arkadaşlar ama böyle bir girişimle Behiç Kılıç’ın kemiklerini sızlatmaya hiç kimsenin hakkı yok…
***
21 Haziran’da biz yine iki üç kişi, eşi ve kızı ile Silivri Mezarlığında bulunan kabri başında olacağız.
Dileyen arkadaşlar gelip anma törenine katılabilir.
Yapacakları dua en büyük iyiliktir Behiç Kılıç’a.
Bunu bilsinler yeter…
***
Bahri Kayaoğlu / Behiç Kılıç anısına