Gürsel Çelikkanat kameraman olarak gittiği Amerika’daki macerasını yıllar sonra anlattı

Zaman zaman keyifli işlere gitmişliğim de oldu.
Habercilik hayatımın tamamı; savaş, çatışma, toplumsal olaylar, doğal felaketler içinde geçmedi tabii ki. Defileler, konserler, önemli maç organizasyonları, özel davetler falan gibi güzel işler de vardı.
1996 Yılı Star Televizyonu’nda çalışıyorum.
Marlboro firmasınının davetlisi olarak “Marlboro Adventure Team” seçmelerini izlemek için Amerika’ya davet edildik.
Muhabir arkadaşım Esra Zeynep’le çıktık yola.
Utah, Colorado, Las Vegas’ı da kapsayan on iki günlük bir işti.
Bakmayın burayı keyifli iş sınıfına soktuğuma zorlu seçmeler vardı.
Bir kere Dünya’nın en zorlu rafting parkuru sayılan Colorado Nehri Büyük Kanyon’un azgın sularında rafting çekimi vardı.
At üzerinde çekim yapmak dahil at yolculuğu, kapısı açık helikopterle ralli takibi, çölde akrep yılan tehlikesi, olası kum fırtınası veee muhabir arkadaşımın başına gelen hesapta olmayan kaza.
Çocukluğunda çizgi roman okumamış, kovboy filmi seyretmemiş kimse yok gibidir.
Teksas, Tommiks, Zagor çizgi roman kahramanlarımdı.
John Wayne, Lee Van Cleef, Clint Eastwood da favori kovboylarım.
Onların filmlerine bayılırdım çocukluğumun hayal kahramanlarının maceraları, şimdi çekim yapacağım bu bölgelerde geçerdi.
Bu seyahat bir anlamda çocukluğuma zaman yolculuğu gibi oldu.
Ayrıca buraları avucumun içi gibi bilirdim
“…bu mevsimde Colorado Nehri’nin debisi yüksek olur soyguncular buradan karşıya geçemezler nehir boyunca izleri sürmeliyiz”,
“… oralar Siu ve Apaçi bölgesi oradan da kaçamazlar”,
“dumanla haberleşen apaçilerin dediğine göre soygunculardan biri yaralıymış”
Ortama uyum sağlamamız ve dönem havası da yaşatmak için hepimizi kurulan kovboy çadırlarında yatırdılar.
Genellikle arazideydik.
Colorado Nehri’nde çekim yaparken ilk problemle karşılaştık, zaten bata çıka gidiyoruz bir de çekim yapmanın zorluğunu düşünün.
Kameramı bebekler gibi yağmurluğunun içine sarmama rağmen çekimin sonlarına doğru yağmur ve üstümüze vuran dalgalardan kamera çalışmaz oldu, hay bin kunduz!
Bir de şirket bize biner dolar harcırah vermişti o para da yanımdaydı ve sırılsıklam ıslandı, resmen çamur gibi oldu.
Karamba karambita! Parayı çadırda bırakacak halim yok!
Çalınır, fırtına çadırları uçurur götürür vs.
Arkadaşlarımın; ıslak, buruş buruş bin dolarıma “o para ölmüş” diyerek 5 yüz dolar teklif ettiklerini unutmadım.
Neyse dolar kaliteli paraymış akşam çadırda ipe asınca eski haline döndü.
Kameram da kuruyunca düzeldi.
Kamera düzelince doğal olarak keyfimiz de yerine geldi çekimlere devam ettik kaldığımız yerden.
Raftingi çektim, araba yarışları için bize helikopter kiraladılar havadan yarışları çektim, bu arada söylemem gerek helikopterden sağlıklı görüntü alabilmek için genellikle kapısını söktürürüm bu bana en az 180 derecelik bir görüş açısı sağlar ve helikopter camının yansımasından korur.
Zaten emniyet kemeri bağlı. Neyse!
Sonrasında atların ehlileştirildiği padogda bize kement şov yaptılar hatta kameramla alana girdim kementle beni yakalamaya çalıştılar falan, güzel görüntüler oldu.
Keyifli günlerdi; bir akşam da kovboy gecesi düzenlediler; kovboylar, müzik, tekila içme yarışmaları, arazide kovboy usulü mangal, bar kızları vs.
Bar kızları ne güzeldi filmlerde, kasabanın meyhanesinde (Saloon) cancan kızları uzun paçalı donlarıyla (Baktım da don deniyor valla)
gösteri yaparlardı sahnede bu arada saloonda erkekler kavga eder, sandalyeler masalar havada uçuşur fakat müzik yine de sürerdi.
Müziğini hatırlar mısınız?

Tıın🎵 tıın🎵tıın🎵 tıntın🎵 tıntın 🎶tııııın🎶 tın gibi bir şeydi.
Sürekli soyulan posta arabalarını göremedim, düello öncesi telaşla tabut ölçüsü almaya çalışan tabutçuyu da.
Kızılderilileri gördüm; ağızlarında barış çubuğu yoktu ama ateş suyu içmeye devam ediyorlardı.
Duvarlarda WANTED yazan ilanlar aradı gözlerim. Sheriff bürosu da yoktu.
Ağzında mutlaka sigara veya çalı çırpı olan kovboylar, yerlerde uçuşan çalılar vardı ve o havayı kokladım.
Bu seyahatte çok sevdiğim gazeteci arkadaşlarım Milliyet’ten Fuat Ercan ve Sabah Gazetesi’nden Bengüç Özerdem de vardı dostlarla daha keyifli oluyor bu tür işler.
Dönüşte Las Vegas üzerinden döndük sponsorumuz Marlboro bizi Luxsor Hotel’de ağırladı. Her gittiğim kentten oraya özgü bir şey getiririm anı dolabım için Las Vegas’tan tabii ki kumarhane jetonu olmalıydı.
Değişik yıllarda Esra Zeynep’le üç kez Amerika’ya gittim üçü de heyecan dolu ve olaylıydı. Seyahatin birisinde yanlışlıkla Amerika’ya gittik,
diğerinde koca Amerika üç Türk’e dar geldi New York’ta İmparator’la(!) polislik olacak kadar kavga ettik (şuradan okuyabilirsiniz geçmiş macerayı) https://www.facebook.com/100000567609205/posts/1413570912005149/ sonuncusunda da kız ölümden döndü.
Zor koşullarda ıslana kuruya, ısı değişimi falan Esra hipotermi geçirdi, bilinci kapalı şekilde hastaneye kaldırıldı
Gürsel Çelikkanat
Gürsel Çelikkanat