Ergin Abi… Faik Kaptan’tan size…

Ergin Konuksever - TGC Lokali
ERGİN ABİ…
Mesleğe başladığım yetmişli yılların başında tanıdığım ve o yıllarda benim gibi olan sahada çalışan tüm Muhabir ve Foto Muhabirlerinin idolu olan hepimizin Ergin Abisi.
Sonsuzluğa göç ettin. Bugün Levent Camiin de yanında olmak isterdim. Ancak geçirdiğim bir operasyon nedeniyle gelemiyorum. Yolun ışıklar içinde olsun.
Hakkında yazacak o kadar çok olay var ki, ben burada sadece beni en çok etkileyen ve ders niteliğinde ki ikisini sizlerle paylaşacağım.
Ergin Konuksever; heybetli görüntüsünün yanında tiz perdeden çıkan sesiyle bizlere hep ağabeylik etmiş büyük insandı.
O BİR EFSANE
Kıbrıs Gazisidir. Orada omzunda vuruldu. 70’li yılların öğrenci olaylarının gözü kara gazetecisidir. Korku diye bir şey bilmez. Can dosttur. Sevecendir. Haksızlığa karşı da isyankardır. Görenler anlatmıştı Hayat Mecmuasında çalışırken maaşını ödemeyen patron baba Uzan’ı az kalsın camdan aşağıya atıyormuş.
Ergin abi fiziki görüntüsüne rağmen çok sakin bir kişidir. Bizler o dönemlerde gittiğimiz bir işte, özellikle toplumsal gösterilerin yapıldığı işlerde Ergin Abiyi görürsek çok rahatlardık. O inanın bizlere kol kanat gererdi. Çatışmalı bir ortamsa veya sağ sol çatışması varsa bizlere nerede duracağımızı ve dikkatli olmamızı öğütlerdi.
Her iki tarafın örgütleri de kendisini sever ve sayardı.
HÜRRİYET İSTİHBARAT DA VERDİĞİ DERS.
Hürriyet de dördüncü yılımdı. Dünya Gazetesi’nden Hürriyet Haber Ajansı’na 1973 yılında geldim. 1974-1976 yılların da Kıbrıs da görev yaptım. Döndükten sonra da Nezih Bey’in (Demirkent) talimatıyla İstihbarat da göreve başladım.
Yıl sanırım 1977, Ergin Konuksever abi de İstihbarat Servisinde çalışmaya başlamıştı. Son göreve gittiği yer galiba İran’dı.
Bir gün Fotoğraf Servis Şefi rahmetli Çetin Şencan ve diğer Foto Muhabirleriyle bizim o ünlü masamızda oturuyorduk. O masada gır gır, şamata kıyamet kopardı. Karşımızda muhabir arkadaşlar kendi küçük masalarında haber derdindeydi.
Bir anda salona Ergin abi girdi. Görüntüsü tam tabiriyle bulut gibiydi. Bizim masaya kuru bir selam verip doğru İstihbarat Şefimiz rahmetli Mehmet Türker’in odasına girdi ve kapıyı sertçe kapattı.
Bütün salonu sessizlik kapladı. Herkes camekanlı o odaya bakıyordu. İçerden sesler ara sıra yükseliyordu. Ancak ne olduğunu anlamamıştık.
“BU HEPİNİZE DERS OLSUN”
Ergin abi içerde fazla durmadı. 5-6 dakika sonra dışarı çıktı ve bu sefer kapıyı daha sakin kapatarak orada durdu.
Elindeki bir kağıdı havaya kaldırdı ve yüksek sesle bütün servise bakarak şunları söyledi:
“Arkadaşlar bu elimdeki kağıt parçası bana tekrar yazılan ve alacağım parayı gösteren bir fiş. Bunu hepinizin önünde yırtıyorum. Bu hepinize ders olsun. Bana verilen sözler tutulmadı. Üç ay geçti hala kadro yapılmadı. Mehmet Bey, Nezih Bey’den henüz onay gelmediğini ve önümüzdeki ay yapılacağını söyledi ama inanmıyorum. Şimdi inip asıl hesabı Nezih Beye soracağım.”
Bu sözlerin üzerine elindeki kağıdı yırtarak aşağı kata doğru yürümeye başladı. Belli olay çıkacaktı.
Ben hemen yerimden fırladım ve Ergin abinin koluna girdim. Baktım öbür tarafta rahmetli Rıfkı Baba(Kadam). İkimiz de kısa boyluyuz ama bu heybetli ardamı tutmaya çalışıyoruz. O ise bizi adeta sürüklüyor. Alt kata indik, Nezih Beyin odası önüne geldik. Sekreter arkadaş korkulu gözlerle bize bakıyordu.
Nezih Beyin kapısı açıktı ama masa boştu. Ben masayı boş görünce biraz olsun rahatladım. Sekreter Nezih Beyin dışarıda olduğunu söyledi.
Ergin abi bu kez Yazıişleri Masasına yöneldi. Masada hatırladığım kadarıyla Rahmetli Salim Abi ve rahmetli Seçkin abi vardı. Onlar Ergin abiye şaşkınlıkla bakıyorlardı . Ergin abi bir şeyler söylüyor fakat ne olduğu anlaşılmıyordu.
Seçkin abi yerinden kalktı, Ergin abinin yanına geldi ve “ Sakin ol Ergin. Gel otur. Hallederiz” dedi.
Ancak Ergin abi durmuyordu. Bu sırada yanımıza birkaç kişi daha gelmişti. Zorlukla kapı önüne çıktık.
Ergin abi biraz sakinleşmişti, Bize döndü ve sanki bir şey olmamış gibi, “ Hadi gelin size arka tarafta bira ısmarlayayım” dedi.
Ben iyice rahatlamıştım. Rıfkı baba yukarı çıktı biz üç veya dört kişi arka sokaktaki birahaneyi gittik ve birer Arjantin içip onu uğurladık.
Olayı daha sonra öğrenen Nezih Bey çok üzüldüğünü belirterek Ergin abiyi çağırması için Mehmet Beye talimat verdi.
Ancak Ergin abi geri dönmedi…
8 KATLI PASTA.
İkinci hikayemiz ise çok ilginçtir. O da ayrı bir ders olup Ergini abinin kişiliğinin en iyi örneklerinden birisidir.
Dünya Gazetesindeydim. Yıl sanırım 1972. Adliye Muhabirliği yapıyordum. O zamanlar bir de Üniversite Muhabirliği vardı. Bu sahaya da bizim Gülderen Sakallıoğlu bakıyordu.
Günlerden Cuma’ydı ve Gülderen izinliydi.
Sabah saatlerinde Beyazıt’ta Üniversite de olaylar çıktığı haberi geldi. Gülderen olmadığı için şefimiz Erdoğan Abi(Bazer) bana, “ Sen git Faik” dedi. “ Giderken de yanına Ergin’i al” dedi.
Ergin dediğimiz arkadaş yeni işe başlamış polis muhabiriydi. Ancak geçinme sıkıntısı çektiği için sık sık arkadaşlarından devamlı borç isterdi. Hakkında bazı dedikodular da yayılmaya başlamıştı.
Ergin bu göreve pek istekli olmadı. Erdoğan beye poliste takip ettiği bir iş olduğunu Sansaryan (O zamanki Emniyet Müdürlüğünün olduğu han) hana gitmesi gerektiğini söyledi.
Ancak Erdoğan abi kabul etmedi, “ Faik’le gideceksin” dedi.
Ergin çaresiz benim yanımda Üniversitenin yolunu tuttu. Cağaloğlu’n da olduğumuz için Beyazıt’a, Kapalıçarşı’nın içinde geçip doğru yürüyerek gittik. Sahaflar’a geldiğimiz sırada öğrencilerin sloganları duyulmaya başlamıştı. Ana kapıdan içeri geçtiğimizde öğrenciler 50 metre ileride yürüyüş kolunda bekliyordu. Toplum Polisi de kapının önünde barikat kurmuştu.
Ben hemen fırladım aradaki boşlukta diğer gazeteci arkadaşların yanına gidip çalışmaya başladım. Ergin abi de oradaydı.
Fakat bizim Ergin piyasada yoktu. Arkama baktığım da Ana Kapı sütununun arkasına saklanmış oradan doğru bakıyordu.
Aradan 10 dakika falan geçti Ergin abi bu Ergin’i gördü. Görüldüğünü anlayan bizim Ergin ise kaçmaya çalıştı. Ancak Ergin abi bir koşuda onu yakalayıp bizim olduğumuz yere, yani öğrencilerle polislerin arasındaki boşluğa getirdi.
Ergin abi o tiz sesiyle bar bağırıyordu:
“ Demek 8 katlı pasta ha…”
Bunu birkaç kez söyledi. Galiba bu arada bir de tokat attı. Bizim Ergin susuyor bir şey söylemiyordu.
Öğrenciler susmuş, karşı taraftaki polis şaşırmış her kes Ergin abinin kolundan yakaladığı Erginle ikisine bakıyordu.
“ Ergin abi bu kez olayı izah etmek için yüksek sesle:
“ Arkadaşlar bu adam var ya, Meserret Pastanesini arayıp, ben gazeteci Ergin Konuksever’im diyerek doğum günü için 8 katlı pasta ısmarlamış. Pasta evine gitmiş ve bir güzel yemişler. Parasını da bana ödetecekti. Allahtan pastanenin patronu beni tanıdığı için olayı anlamış. Kendisini arıyordum. Burada kısmet oldu.”
Her kes olayı anlamıştı. Ergin abi bu olayı anlatınca öğrencilerden bir alkış yükseldi. Polisler de az kalsın müdahale edecekleri olayı bıraktılar.
Ergin abi bizim Ergin’i kolundan sürükleyip aşağı yoldaki bir taksiye attı. Beni de yanında götürdü. Dünya gazetesine gittik. Yazı işlerine teslim etti. Yazı İşleri Müdürümüz Kayhan Küreman olayı öğrenir öğrenmez derhal bizim Ergin’in işine son verdiler.
İşte Ergin abiden ben de kalan iki güzel anı. Bundan sonra anılarda yaşayacaksın sevgili Ergin Konuksever abi. Hoşça kal.
Allah’ın Rahmeti Üstünden Eksik olmasın.