Yaşar Kemal sanki, Mardinli Horasan Türkü Nobel ödüllü Aziz Sancar’ı anlatmış

Aziz Sancar

 

NOBEL ODÜLÜ AZİZ SANCAR’A

Gazeteci Burak Ersemiz, payaştığı bir mesajda “Sanırım Yaşar Kemal, Horasanlı bu güzel insanı anlatmış Demirciler Çarşısı Cinayeti’nin bu bölümü de….” diyerek usta kalem Yaşar Kemal’in romanından örnek satırlara yer verdi: 

İşte Yaşar Kemal’in o satırları.. Şu anlatımın güzelliğine bakar mısınız..

“Atlıların ötesinde, Anavarza ovasında, düzlüğünde gözlerinin önüne yüzlerce eli şahinli Türkmen atlısı geldi. Yüzlerce atlı yüzlerce şahini havaya salıveriyor, şahinler kurşun sesi gibi bir hışırtıyla, görünmemecesine gökyüzüne doğru ağıyorlar, şahinler, gene aynı hışımla toprağa inip gözden ırıyorlar.
Ve atlılar Çukurova düzünde, Anavarza önlerinden ceren kovuyorlar. Binlerce koşuşan, atlayan, havada süzülen ceren… Arkalarında kır, doru, yağız, güneş içinde atlara binmiş eski Türkmen atlıları…
Üzengileri som gümüş, eyerleri, kantarmaları savatlı, bellemeleri kılaptan işleme… Önde yalım gibi, düzlüğü dalga dalga yalayan cerenler, arkada yel gibi esen, sünen atlar. Eski Türkmen atları, ta Horasan’dan Çukurova’ya kadar.

Binlerce, yüz binlerce sünmüş at, hepsi de eyersiz pusatsız. Ve çıplak. Ve hepsinin de üstünde ak libaslara bürünmüş çimeni yeşil gözlü birer adam. Ovaya dağılmışlar uçuyorlar. Sünmüşler, uğunuyorlar. En öndeki at tökezleyip tepesi üstü gitti. Onun arkasındaki, onun arkasındaki de…
Daha arkasındaki… Atlar ak bir bulut gibi ovanın ortasında akıyorlar. Ak libaslar, ak yeleler, kuyruklar savrularak. Yüzlerce, binlerce. Bir tökezliyorlar, üstlerindeki adamları tepesi üstü toprağa çakıyorlar. Toza belenmiş ak libaslar toprakta uçuşuyor.

Atlar ulu bir su gibi, dağlardan boşanmış sel uğultusunda, toprağı sarsarak, nalları binlerce pırıltıyla şimşeklenerek, geçtiği yerlerde süt beyaz yollar bırakarak, ak ipiltilerle çoğalarak akıyorlar. Durmadan akıp geliyorlar, üstlerindeki binicileri toprağa fırlatıyorlar. Ovanın yüzü köpürmüş bir denizin aklığında.

Nal ışıltısından ova pırıltıya kesmiş. Ortalığı da binlerce atın kişnemesi doldurmuş. Atlar karmakarış, üst üste, telaşlı. Ova taşmış, yele, kuyruk, baş, ayak, gövde, nal, kırmızı, mercan, kor gibi yanan iri gözler birbirine karışmış. Sanki atları görünmez bir Anavarza ejderhası kovalıyor. Ve atlar Çukurova’ya, dünyanın dört bir yanından akarak gelmiş doluşmuşlar. Çukurova’dan başka hiçbir çareleri kalmamış.

Kulakları sağır eden kişnemeler ovanın her bir yanından geliyor. Tekmil kuşlar yuvalarından, dallardan çığlık çığlığa dışarı uğramışlar. Gökyüzü kuştan kapkara. Güneşi örtmüşler. Telaşlı çığlıklar at kişnemelerine karışmış. Dağların geyiği keçisi, şahini kartalı, çakalı tilkisi, ayısı kurdu, börtü böceği akmış soluk soluğa Çukura dökülmüşler. Onların da sesleri at seslerine karışmış.

Atlar öyle kişneme gibi değil, sevinçli değil, yaralı yılgın, özlemli değil, ağıt söyler gibi derinden, yıkılmış kişniyorlar.”

 

burak