Askerliğini Ceylanpınar-Resulayn arasında yapan gazeteci Asım Güneş anlattı

Ceylanpınar - Resulayn - Asım Güneş

Son günlerde çatışma, kan, ölüm içerikli Ceylanpınar-Resulayn haberlerini okudukça içim eziliyor.
Eskiye dayanan bir bağım var Ceylanpınar’la, Resulayn’la.
Askerliğim orada geçti benim. Hayatımın 15 ayını Ceylanpınar Bölüğünde yaşadım. En verimli çağlarımda hayattan koptum, 550 günüm heba oldu filan demeyeceğim.
Orası da benim hayatımın bir parçasıydı ve başka yerde kolay kolay bulamayacağım şeyler yaşadım.
Ha global çapta askerlik denen olgu ortadan kalksa dünya daha huzurlu bir yer olurdu belki ama hali hazırdakinde bu pek mümkün değil.
Ayrıca Hürriyette Celal şefle çalıştığım için emir-komuta zincirine alışmakta da hiç zorluk çekmedim. Sonuçta istihbaratta da bir düdük yat bir düdük kalk usulü çalışıyorduk 

Neyse, şimdi çatılarda, kendini yalandan yerlere atan muhabirlerin doluştuğu bölgede neredeyse gitmediğim karakol, nöbet tutmadığım kule yoktur.
Hatta içki içerken yakalandığımız için yemek ve su olmadan 30 saatten fazla aralıksız nöbet tutarak çölün (askerler arasında çöl diye anılır o bölge) nöbet ağacı rekorunu bile kırmışlığım vardır.
Bizi uyutmaması için gönderilen üst devreyi vurmaya çalıştığım hikayeyi başka zaman anlatırım )
Dört saatlik periyodlarla çıkılan nöbetlerde en sevdiğim şey kulenin çatısına çıkıp hayaller kurmaktı.
Kuleler değişmediyse eğer, sevimli bir tavşanın ismi hemen hepsinin çatısında kazılıdır.
Zaten yapacak fazla da bir şey de olmazdı nöbetlerde.
Ha birde Suriye tarafına geçip karpuz çalmak.
Hayatımda en çok ve en lezzetli karpuzları orada yedim.
Suriyeye kaç kere geçtiğimi hatırlamam bile.
O kadar ustalaşmıştım ki, kucağımda 3 karpuzla jiletli telleri ve iz tarlasını geçebiliyordum
Geceleri ise Suriye tarafından geçen rengarenk ışıklarla süslenmiş kamyonları izleyerek zamanımız geçerdi nöbetlerde. Tabii birde hayallerimize, özlemlerimize, yaptıklarımıza, yapmak istediklerimize dönük sohbetlerle.

Nöbet dışında ise en büyük eğlencelerimizden biri ise su deposuna girip tertemiz, serin kaynak suyuyla duş almak, kanala yatıp dudaklarımız morarana, parmaklarımız buruşana kadar suyla oynamaktı.
Karakollarda zor şartlarda o kadar iyi vakit geçirirdik ki Ceylanpınar merkeze bile inmek istemezdik.
Hiç istemediğim halde bölük yazıcısı olana kadar sürdü bu nöbet ağacı maceraları. Sonrasında ise bölük merkezinin kendine özgü hayatı başladı.
Orada ise standart askerlik işleri dışında vakit, öğle yemeği için TIGEM’e kaçarak, izin günlerinde havuza giderek (ilginçtir Ceylanpınar’ın girişinde özel bir havuz vardı. Klorsuz kaynak suyuyla dolar ama devir daimi olmadığı için öğleden sonra artık içine girilmez hale gelirdi:) diğer karakollarla voleybol, basketbol ve futbol maçları düzenleyip tepsi tepsi baklavalarını yiyerek geçerdi. (Çoğunda yenerdik  Ha birde çarşının girişindeki tekel bayinin küçük arka odasında bira içip porno filmler izleyerek.

Buraya kadarki askerlik geyiğinden sonra konunun özünü en sona sakladım 
Bütün bunların içinde en heyecanla beklediğimiz şey ise bayram görüşmeleriydi.
Hani şu filmlere konu olan sınırdaki bayram görüşmeleri.
Bölük merkezine geldikten sonra ilk gördüğümde inanamadım.
20 metre mesafede çoğu akraba olan insanlar dikenli tellerin arkasından birbirlerine sesleniyor, bağırarak sohbet ediyor, askerler aracılığla hediyeler alınıp veriliyor.
Bebekler bir taraftan alınıp öbür taraftaki akrabalarına gösterilip geri getiriliyor, hatta küçük çaplı bir ticaret bile yürüyordu.
İnsanlar arasında getir götür yapan askerlerde paylarını genelde çay olarak alıyordu. Ortamdaki enerji, yaşananların gerçek dışılığı çarpmıştı resmen.
O zamana kadar basına kapalı yapıldığı için yerel halk dışında pek bilinmeyen bir ortamdı. İlk tepkim gazetecilik refleksiyle, bölük fotoğrafçısına haberlik bir iki kare fotoğraf çektirmek olmuştu.
Askerlik bitip, tezkereyi alır almaz haberi patlatacaktım.
Ama bu heves, bir sonraki bayramda kapıların basına açılmasıyla tam anlamıyla kursağımda kaldı Zaten ondan bir iki yıl sonrada propaganda filmi çekildi. Hatta “kardeşim Esad” döneminde sınır kapıları bile açıldı.Neyse işte o zaman da şimdiki gibi fakir, yoksun, kimsesiz bir yer olsada insanlar çok daha mutluydu.Süryanisi, müslümanı birlikte yaşayıp giderdi.Hayat çölün sıcağı gibi dingin ve sakindi.Gözlere böyle korkular yerleşmemişti.Arazisi düz bir bölge olduğu için terörde pek uğramazdı.Sınırdan nadiren geçenler ise kaçak hayvanlar ve akli dengesi bozuk bir kadıncağızdı. Onlarda hemen sahiplerine ve akrabalarına teslim edilirdi.Taki ülkenin genetiğiyle oynayan emperyal güçlerin bölgeye demokrasi ve barış getirmesine kadar.Umarım hem Resulayn hem Ceylanpınar o eski sakin, o eski dingin o eski huzurlu günlerine döner.
Heyecanla beklenen şey bayram görüşmeleri, insanların birbirlerine attıkları tank, top, havan, roket mermisi değil, çay-battaniye ya da nöbetten dönerken, sınırın Suriye tarafındaki tarlasında çalışan çiftiçinin hediyesi olan karpuzlar olur yine.

Asım Güneş

Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş
Ceylanpınar – Resulayn – Asım Güneş