Haber uğruna donarak ölen 3 gazeteci.. Unutmadık, unutmayacağız! (Şişşt, masa başında yalan haber yazan gazeteci kılığındaki ahlaksızlar bu meslek size bırakılmayacak kadar mühim bir meslektir)

Haber uğruna donarak öldüler

Görev şehitleri…

Kara saplanan trenin fotoğraflarını çekmek ve röportaj yapmak için 25 Ocak 1963’te İstanbul’dan yola çıkan Hürriyet gazetesi foto muhabiri Abidin Behpur (25), muhabir Yüksel Kasapbaşı (29) ve şoför Yüksel Kasapbaşı’ün (29) önlerini tipi kesti…

63 yılının Ocak ayı…Türkiye son yılların en büyük kışını yaşıyordu. Kar yağışı özellikle Marmara bölgesinde yaşamı adeta felç etmişti. Derken bir haber gazete merkezlerine ulaştı. Trakya’ya giden bir yolcu treni Çerkezköy’de kara saplanmıştı.
Haber gelir gelmez gazeteler olay yerine gönderilecek ekiplerini belirlediler.

Hürriyet gazetesi haber merkezinin oluşturduğu ekipte foto muhabiri Abidin Behpur, muhabir Yüksel Kasapbaşı ve şoför Yüksel Öztürk yer alıyordu. Aslında bu göreve aynı gazetenin foto muhabirlerinden Mehmet Teoman gitmeyi arzulamıştı ama o sırada çıkan başka bir görev nedeniyle Abidin Behpur ekibe dahil edilmişti.

İşine aşıktı Abidin Behpur… Daha 25′inde, uzun boylu, çatık siyah kaşlı bir delikanlı… Objektifine hakim, çalışkan, terbiyeli, eli her işe yatkın bir foto muhabiri…
Yüksel Kasapbaşı, genç yaşında yeteneği ile sivrilmiş pırıl pırıl bir muhabir…Heyecanla hazırlanıp gazetenin hizmet aracı olan ve şoför Yüksel Öztürk’ün kullandığı çift diferansiyelli “İnter” ile çarşamba günü saat 15.00′te yola çıktılar.
Kafalarında yapılacak haberin, çekilecek fotoğrafların düşünceleri, büyük bir homurtuyla çalışan “İnter”in buğulu camından paltoların yeniyle açtıkları görüş delikleri ve dışarıdaki bembeyaz, buz gibi manzara, yollardaydılar artık…
Bir an önce “haber”e ulaşmak istiyorlardı ama doğa, “koşulları”nı onlara göre hayli avantajlı kullanıyor, esir aldığı trene “İnter”i ulaştırmamak için elinden geleni yapıyordu. Araçları kah stop ediyor, kah yoldan çıkma tehlikesi geçiriyordu.

Neredeyse bir gün sonra Çatalca’ya 3 km. mesafedeki Tuzludere mevkii’ne ulaşabilmişlerdi. Doğa , onlara bir oyun daha oynamış, Hürriyet ekibinin aracı burada kara saplanmıştı.
Abidin ve Yüksel araçtan indiler, felaket bir tipi vardı. Biraz ötelerinde bir karaltı farkettiler. Yüzlerine doğru esen sert kar fırtınası adımlarını güçleştiriyordu. Epey bir uğraştan sonra karaltıya ulaştılar. Diğer bir “karzede” araçtı bu, bir kamyon.
Kamyon şoförü ve muavin “İnter”e yardım etmek üzere ellerinden geleni yaptılarsa da aracı yerinden oynatabilmeleri mümkün olmadı. Kamyon şoförü, muavin ve ekip beraberce bindikleri kamyon ile Çatalca’ya doğru yola çıktılar ancak korkunç tipide büyük zorluklarla ancak 100 metre gidebildiler. Bir yandan kamyon şoförü, diğer yandan muavin gitmemeleri için dil döktüler ama uykusuz ve hayli yorgun düşen Abidin Behpur, Yüksel Kasapbaşı ve Yüksel Öztürk araçlarına geri dönmeye karar verdiler.
İki adam, geriye dönüp tipinin içine doğru adımlayan gazeteciler gözden yitinceye kadar ardlarından baktılar. Sonra kamyonlarına binip battaniyelerini üzerlerine çektiler ve neredeyse bir kaplumbağa hızı ile hareket eden araçları ile yollarına devam ettiler.
Abidin Behpur, Yüksel Kasapbaşı ve Yüksel Öztürk artık iyice güçten düşen adımlarını zorlayarak “İnter”e ulaştılar… Kapıları güçlükle açtılar Abidin öne, muhabir Yüksel ise aracın arkasına bindi.
Saatler geceyarısına yaklaşırken kamyon Çatalca’ya ulaştı. Şoför vakit kaybetmeksizin Alay komutanlığına gitti. “Gazeteciler yolda kaldılar… Çok ısrar ettik bizimle gelmediler, görebildiğimiz kadarı ile buraya ulaşabilmeleri de mümkün değil hemen yardıma ihtiyaçları var..” dedi. Vakit kaybedilmeden yola çıkıldı. Kamyon şoförünün gösterdiği yerde “inter” falan görünmüyordu. Bundan sonrasını olayı ilk olarak haber veren Cumhuriyet Gazetesi Çatalca muhabiri İsmail Hakkı Aykut’tan aktaralım:
“…Gece saat 23.00′e doğruydu. Yolları açmaya çalışan karayolları ekibinden bir grup Çatalca’ya ulaşabildi ve bana “gazeteciler yolda donarak ölmüşler” diye bir haber ulaştırdı. Derhal kaymakam Kemal Demirtaş’ı haberdar ettim. Olayın vukua geldiği yer bizim ilçeye 2 km. mesafede idi. 50 kişilik bir kurtarma ekibiyle harekete geçtik.
İşaret edilen yere geldiğimiz zaman Hürriyet gazetesinin otomobilini görünmeyecek şekilde karla kaplanmış buldum. Etrafındaki karları açtıktan sonra dört parmak buz tutmuş otomobil ortaya çıktı. Şoför Yüksel direksiyon başındaydı, başını öne eğmiş öylece kalakalmıştı, muhabir Yüksel trençkotunu çıkarmış ve pikabın içerisinde uzanmış vaziyetteydi, dudağından akan kan da kurumuştu. Foto muhabiri Abidin Behpur ise film ve makine çantasına sıkı sıkı tutunmuş, öylece kalmıştı. Kapıyı kırarak şehit arkadaşlarımızı çıkardık…
Ölmeden önce kendileriyle görüşen Ahmediye’li köylülerin anlattıklarına göre kamyon şoförlerinden sonra köylülerin de tüm ısrarlarına rağmen 300 metre ilerideki köye gitmek istememişler ve köylülere “siz bize bir parça ekmek verin” demekle yetinmişlerdir. Zaten onun için hayatlarını feda etmemişler miydi !…” (27 Ocak 1963-Cumhuriyet)
Abidin’in makinasında son kare kalmıştı. Cebinde dolu bir film bulundu ve onun da küçük defterinde bir fotoğraf sergisi için bazı notlar vardı…

Üç basın şehidimizin ardından yazılar yazıldı, konuşmalar yapıldı. Bunlardan biri de ileride kendisi de çok sevdiği mesleğinin yolunda katledilerek şehit düşen Abdi İpekçi tarafından kaleme alınmıştı:

“Zavallı Behpur, zavallı Kasapbaşı, zavallı Öztürk… Eğer hafızalarımız sizleri eriştiğiniz yücelikte kısa zamanda unutup yalnız bırakacak kadar nankörse şimdiden yazıklar olsun bize…
…Hiç şüphesiz gazeteciliğin en tehlikeli kolunu seçenler muhabir kadrosunda çalışanlardır. Bu yüzden kendilerini yangınların alevlerine, depremlerin göbeğine, muharebelerin cephelerine ve… karların buzların içine atmakta tereddüt etmezler. Bizim gibilerin yaptıkları ise onların güç şartlarda sağladıkları haber ve fotoğrafı size ulaştırmaktan ibarettir. Evet, belki bizler de onlar gibi heyecan çeker, uykusuz kalırız…Ama sıcak odalarımızda !..” (28 Ocak 1963 -Milliyet)
Bir gün sonra ise 29 Ocak 1963′te gazetelerde çıkan küçücük ama uğrunda üç canımızı alan bir haber: “180 Tren yolcusu kurtarıldı..”

ABİDİN BEHPUR

1938 yılında İstanbul’da doğdu. Mesleğe 1957 yılında Yeni Gazete’de başladı. İstanbul Ekspres, Vatan ve Yeni Sabah’ta çalıştı. 1960 Aralık ayında Hürriyet’e girdi.
Gazeteciler Cemiyeti ve Gazeteciler Sendikası üyesi idi. 6 yıllık gazeteci olan Behpur, İstanbul Matbaacılık Okulu mezunuydu.
Bekar olan Abidin Behpur, 25 yaşında olmasına rağmen çok sayıda ödülün de sahibiydi.
Aynı zamanda edebiyata da tutkuyla bağlı olan Abidin Behpur’un, “Bahçekapı Durağı” adlı romanı, ölümünden sonra basılmıştır. Yaşamını bir otomobilin içinde donarak yitiren Behpur, bu kitabın bir bölümünde şunları yazmıştı:
“Henüz hiçbir otomobil fabrikası, silindirlerin içine aile saadetini getirecek iyi hisleri koyamıyor. Öyle ise, lüks bir demir parçasına bu rağbet niye? İşte yıllar yılıdır aklımın almadığı alçaklık bu ya.”

YÜKSEL KASAPBAŞI

1934 Rodos doğumlu Kasapbaşı 1956 yılında İstanbul Ekspres’te gazeteciliğe başladı. Yeni Sabah’ta çalıştı. 1960 eylülünde Hürriyet’e girdi. Lise mezunu ve bekar olan Yüksel Kasapbaşı hayata gözlerini yumduğunda 29 yaşındaydı. Kasapbaşı’nın çok sayıda gazetecilik başarı ödülü bulunuyordu.

ŞOFÖR YÜKSEL ÖZTÜRK
1934 yılında Zonguldak’ta doğan Öztürk, 1960 yılında Hürriyet’te işe başlamıştı. Öztürk iki çocuk babası idi.

KAYNAKÇA:
Olayla aynı tarihli Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet gazeteleri…

Kaynak:
https://www.fotomuhabiri.com/?p=4862